“BEN ZAMANIM”

Aiberg’in, “Ben Zamanım” başlığı altında yayınladığı diğer bir yazısı da yukarıda yazılanların tamamlayıcısı niteliğinde. Bu yazıyı da aşağıda sunuyoruz:

“Her an “Rabbim ilmimi çok arttır” diye dua ederek, ilk önce “arif” olmaya yöneliniz. Eğer daha ileri gider, daha çok öğrenir ve daha çok “Rabbim ilmimi daha da arttır” denilirse, bu dua, sizin bilmenizi, kavramanızı, analizci akılcılığınızı, sentezci muhakemenizi, mantık iz’anınızı harekete geçirecek, Allah yolundaki bilgi ivmelenmeniz daha çok artacak, zekanız kıvraklaşacak, hafızanız evrensel bir depo gibi binlerce kez genişleyecektir. O zaman büyük bir korkuya kapılacak ve “aklen Arş’a gittiğinizi” görerek, oradaki melekler gibi korkudan titreyeceksiniz. İşte o zaman size “alim adayı” denilebilir ve kozmik sırlar ve gelecek bir sır olmaktan çıkar. Ankebut Suresi’nin 43. ayetindeki gibi, “Insanlara Allah’ın verdiği dersleri ve misalleri, kulları içinde sadece alimlerin anlaması” uyarınca anlar ve anladığınız anda Faatır Suresi’nin 28. ayetindeki gibi, “Kulları içinde yalnızca alimler Allah’tan korkar” sözleriyle de tir tir titrerdiniz.

Okurlarıma sunduğum “Arz-Arş” dizisi, ne günümüzde, ne de gelecekteki ilk kuşak döneminde, Dünya’nın hiç bir yerinde, hiç bir üniversitede okutulmayan ve okutulmayacak olan bir öğretidir. Bu öğretiyi özümseyen ve bir başucu kitabı yapan okurlar, Dünya bilim limitinin üzerine çıkmış olacaklar ve o zaman, bilginlerin alim olmadıklarını göreceklerdir. Bu nedenle, Zig-Zag Öğretisi’nin, müminlerimizce ve bilime gönül vermiş olanlarca bir ders kitabı gibi izlenmesi gerekir. Bu eserlerde, fantezi ve kurgu-bilim hiç yoktur. Okurumuz, bugün bize masal gibi geleni, örneğin UFO’nun içindeki geleceğin insanını, “ileri görüş” olarak değerlendirecektir.

Ben, “ısmarlama” olarak “Allah” demiyor; onu, iliklerime kadar korkuyla hissediyorum. Resulullah ve çevresindeki dört dini gerçekten seviyorum. Nasıl ki, sevgiliye şiir yazmakta özgürsek, bunu ısmarlama olarak yapmıyorsak, biz “Allah korkağı” bilginler için de, “Allah”, “Resulü” ve “sahabesi” bir aşktır. Aslında, ben bilime aşık değilim. Daha doğrusu, bilim şehvetini, İslam’ı iyice idrak edince hemen bıraktım. Çünkü, kendimi bir an, Dünya bilim mafyasının içinde bulmuştum. Ama, Hazreti Süleyman gibi tövbe ederek, şirketlerden ve sermayedar gibi bağımlılıklardan kaçındım. Beynimi laboratuvar yaparak ve hedefimi, Kur’an’ın özel cifir hedeflerine kilitleyerek, hiç acele etmeden, ancak “birden” ortaya çıktım. Ortaya çıkmamdaki zamanlama, kendi içimdeki akıllı dönüşümdü. Bilim aristokrasisini ve kariyerciliğini aşarak, “Halk ahmaktır” diyenleri karşıma alarak, halktan yana, “Hakk’tan yana” oldum.

Bilim Allah’a giden bir köprüdür. Ama biz bu köprüyü aşınca, artık bu köprünün bir cazibesi kalmıyor. O zaman anlıyoruz ki, bilim de bir araçmış, amaç değilmiş. İlminizi son durağa kadar götürürsünüz. Son durak amaçtır artık. O an, bilim hobisini, bilim otoritesi olmayı da aşıyorsunuz. Bunlar, son durakta otobüsten inince bir şey ifade etmiyor. Çünkü siz, “bilinmeyen ülkeye” gelmiş oluyorsunuz. O ülkenin adı, “Gayb Alemi” (Kayıp Dev Alem) dir. Siz orada kayboluyorsunuz. Bilmem, kaybolmanın korkusunu içinizde hiç yaşayan oldu mu? Minicik bir çocuğun karanlık bir sokakta kaybolmasının yarattığı paniği hiç düşündünüz mü? Bilim, sizi ışıklı bir yol gibi Gayb Alemi’ne götürdüğünde, o karanlıklarda başlarsınız tiril tiril titremeye. Orada, cin, peri, hortlak, canlı, cansız hiç bir şey yoktur. Orada, korkacağınız hiç bir şey yoktur. Orada siz bile yoksunuz. Orada “Orası” var. Daha doğrusu, “O” var. “O”ndan korkuyorsunuz. O karanlık kayıp dev alemde sizi korkutan karanlık değildir. Çünkü karanlıktan kasıt, orasının “bilinmeyen alem” olmasıdır. Ama, o alemin bizzat sizi “Yaratan” olduğunu hissediyorsunuz. Eğer karanlıklar olmasaydı, “O”nu apaçık ve net olarak görebilirsiniz. Ne var ki, içinde bulunduğunuz o alem, Nur Suresi’nin 35. ayetinde belirtildiği gibi, “Nur üstüne nur”dur. Bu nuru, ruhunuzun gözü de göremez. Süperspektrum bölgesinde, duyu-ötesi duyular da yetersizdir. Siz, sonsuz boyutlu “Allah”ı, o alemde göremiyor; ancak onu hissediyorsunuz. Karanlığın prizması, mutlak yokluğun gözleri, sessizliğin sesi size sesleniyor. Kendinizi evrenin en yalnızı hissediyorsunuz. Burada siz bile kendinize fazlasınız. Öz varlığınız, nefsiniz bile kalabalık gibi geliyor. Ruhunuz “Ben yok oldum bende” diyor. Çünkü, siz artık “Gayb”den bir parça oluyorsunuz. Sizin adınız “Gayb” oluyor. O zaman şunu anlıyorsunuz: “Ben zamanda gezmiyorum; zaman bende geziyor. Ben zamanım”. Hazreti Hızır bilgiç bilgiç başını sallıyor. Bir süre ona hayran oluyorsunuz. Ama, birden onu da istemiyorsunuz. Burada tek yalnız “siz” olmalısınız. Resulullah beliriyor birden. Ona hayransınız, hayransınız, hayransınız.. “Ya giderse” diye korkuyorsunuz. Ama birden, “Gitsin” istiyorsunuz. Çünkü, o da size, “Ancak ben de sizin gibi bir insanım” diyor. Ama, diyene değil, dedirtene bakıyorum: “De ki, ancak ben de sizin gibi bir insanım” dedirtene. Ben, sen yok; yok da, “biri” var bu Gayb Alemi’nde. “Hiç bir nefis olmasın ki gözetleyeni bulunmasın” diyen. Karanlığın prizması beni gözetliyor. Karanlığın prizması mı? Hayır! “Yaratan”, sadece “O”!. “Gayb’da erdim ben murada; biliyorum “O” burada!”. Sonra, birden “aşağıda” var oluyorsunuz. “Aşağıların en aşağısında!.” Başlangıcın sonu, sonun başlangıcı oluyor. Yine, “De ki, Rabbim ilmimi çok arttır”dan başlıyorsunuz. Allah ilmimizi arttırsın sevgili okurlar.”