“HANSEL HEIBERG” ORTAYA ÇIKIYOR 

Hansel Heiberg (Carlos Miguel Allende)

Daha sonra, Jessup’un gerçek bir Müslüman olduğunu inandırmasıyla, KMA adına öteki imza “Heiberg” ortaya çıkar; tanışırlar ve ünlü Philadelphia Deneyi’nin çalışmalarını birlikte yaparlar. Heiberg, daha önce bilim literatüründe hiç adı geçmeyen esrarengiz biridir; ancak Einstein’e bile taş çıkartacak teknik bilgiye sahiptir. Kimse onu tanımamakta, sürekli saklanmakta, Jessup’un evine ancak geceleri gelmektedir. Ön adını bile söylememiştir. Bu kadar gizlilik karşısında dayanamayan Jessup, bir gün Heiberg’in özel çantasını karıştırmadan edemez. Adamın adı: “Hansel Heiberg”dir. Pasaportu, 1908 yılında doğduğunu ve Norveçli olduğunu göstermektedir. Çantada Heiberg’in gizli çalışmalarını gösteren bir sürü döküman vardır. Bu dökümandaki çizimler ve teoremler, “KMA” imzasını taşımaktadır. Jessup, bu belgelerde, bir sürü çizimin yanısıra, UFO benzeri disk biçimli uçan araçların teknolojisinin en ince ayrıntısına kadar verildiğini hayretle görür ve bu çizimleri kopya etmekten kendini alamaz (Daha sonraları yayınladığı “The Case for The UFO” (UFO Dosyası) (K83) isimli kitabının ana kaynağı bu çizimlerdir).

Hansel Heiberg, 1940’lı yıllarda, görünmezlik yeteneğini, “Bedensiz ve araçsız zaman yolculuğu yapma” veya “Kendi tüneline gizlenerek dış uzayda görünmez olabilme” şeklinde tanımlamıştır. Axel Heiberg’in de böyle bir yeteneğe sahip olduğunu daha önce belirtmiştik. Hansel, kendisinin tek başına, sadece dua ve zikir yoluyla oluşturabildiği görünmezlik olayının, bilim yoluyla da gerçekleştirilebileceğine (K118) inanmaktaydı. Çünkü, görünmezlik mekanizmasının, tamamen enerjetik alanlara dayandığını fark etmiş ve olağanüstü şiddetli manyetik alanlarda bunun gerçekleşeceğine inanmıştı. 

Hansel Heiberg, zamanın ünlü bilim adamı “Arnold Sommerfeld”e (1869-1951) (S38) ve daha sonraları, genç bilgin “Olexa-Myron Bilaniuk”a (1926-….) (D4, E2) gönderdiği KMA imzalı mektuplarla “Takyon Teoremi”ni (K117, D5, D6, S64) açıklamış ve her iki bilim adamının çalışmalarında bu konuya eğilmelerini sağlamıştır.

Hansel Heiberg, görünmezlik olayını bilimsel yolla gerçekleştirmek amacı ile, 1940’lı yılların başlarında, Dr. Morris Ketchum Jessup ile yukarıda belirttiğimiz şekilde ilişki kurar. Dr. Jessup, o yıllarda, ABD Deniz Kuvvetleri’nin çok değer verdiği büyük bir bilim adamıdır. Yapay manyetik alanlar oluşturularak bir geminin görünmez olup, olamayacağının denenmesi, İkinci Dünya Savaşı’nın en yoğun olduğu bu dönemde, ABD Deniz Kuvvetleri’nin de çok ilgi duyduğu bir projedir. Dr. Jessup ise, böyle bir deneyi üstlenebilecek tek kişidir.

Bu deneyle, maddenin uzayda yer değiştirmesi planlanmıştır. Başka bir deyişle, madde, atomlarına ayrıştırılacak ve başka bir fizik mekanda tekrar bir araya getirilecektir.Yani, bir “ışınlama” deneyi yapılacaktır. Bu deneydeki asıl hedef, Einstein’in Birleşik Alanlar Teorisi’ni (K6), uygulamalı olarak kanıtlamak ve bundan askeri amaçlarla yarar sağlamaktır. Yani, oluşturulacak yapay bir manyetik alanla, savaş gemilerinin düşman gemileri karşısında görünmezliğinin sağlanması amaçlanmıştır.

Birleşik Alanlar Teorisi, “mekan-zaman” ve “madde-enerji” kavramlarının aslında birbirinden ayrı birimler değil, aynı elektromanyetik uyarılar karşısında “birleşebilecek” nitelikte oldukları görüşüne dayanır. Bu teori, UFO’ların nasıl birdenbire görünüp, birdenbire kaybolabildiklerini açıklayabilecek tek teoridir (K17). J. Helms ve L. Harry’nin “Argosy UFO Magazine”de 1977 yılında yayınlanan “The Carlos Allende Letters: Key to The UFO Mystery” (Carlos Allende Mektupları: UFO Gizeminin Anahtarı) başlıklı yazısında bu konuda bazı ipuçları bulunmaktadır.

Yapılacak uygulamada, bir bobinde oluşturulacak olan elektrik alan, kendisine dik bir manyetik alan yaratacaktır. Bu alanlardan her biri, evrenin bir düzlemini temsil eder. Oysa, evrenin üç düzlemi vardır. Demek ki, üçüncü bir alan daha olmalıdır. Projenin bir amacı da, insan eliyle yaratılacak yapay bir manyetik alanla oluşturulabilecek olan bu üçüncü düzlemin, insanlar ve cisimler üzerindeki etkilerinin araştırılmasıdır. Söz konusu deney, çok güçlü manyetik jeneratörler ve bobinlerle bir gemiye ve yakın çevresine elektrik akımı yükleyerek, buradaki elektrik alana dikey durumda yoğun bir manyetik alan oluşturmak ve böylece oluşan bu “dipol” alanda, iç uzaya, yani “tünele” girip, başka bir tünel ucundan çıkmak şeklinde özetlenebilir (İç uzay, tünel ve dipol terimleri, Aiberg’in kitaplarında ayrıntılı olarak anlatılmıştır).