Daha
sonra, Jessup’un gerçek bir Müslüman
olduğunu inandırmasıyla, KMA adına
öteki imza “Heiberg” ortaya çıkar;
tanışırlar ve ünlü Philadelphia
Deneyi’nin çalışmalarını birlikte yaparlar. Heiberg,
daha önce bilim literatüründe hiç adı geçmeyen esrarengiz biridir; ancak Einstein’e
bile taş çıkartacak teknik bilgiye sahiptir. Kimse onu tanımamakta, sürekli saklanmakta,
Jessup’un evine ancak geceleri gelmektedir. Ön adını bile söylememiştir.
Bu kadar gizlilik karşısında
dayanamayan Jessup, bir gün Heiberg’in özel çantasını karıştırmadan edemez. Adamın adı:
“Hansel Heiberg”dir. Pasaportu, 1908
yılında doğduğunu ve Norveçli olduğunu
göstermektedir. Çantada Heiberg’in
gizli çalışmalarını gösteren
bir sürü döküman vardır. Bu dökümandaki çizimler ve teoremler, “KMA” imzasını taşımaktadır. Jessup,
bu belgelerde, bir sürü çizimin yanısıra, UFO
benzeri disk biçimli uçan araçların teknolojisinin en ince
Hansel Heiberg,
1940’lı yıllarda, görünmezlik yeteneğini,
“Bedensiz
ve araçsız zaman yolculuğu yapma” veya “Kendi tüneline gizlenerek dış
uzayda görünmez olabilme” şeklinde tanımlamıştır. Axel
Heiberg’in de böyle bir yeteneğe sahip olduğunu daha önce belirtmiştik. Hansel,
kendisinin tek başına, sadece dua ve
zikir yoluyla oluşturabildiği görünmezlik
olayının, bilim yoluyla da gerçekleştirilebileceğine (K118)
Hansel
Heiberg,
zamanın ünlü bilim adamı “Arnold
Sommerfeld”e (1869-1951) (S38) ve daha sonraları, genç bilgin “Olexa-Myron Bilaniuk”a (1926-….) (D4, E2) gönderdiği KMA
imzalı mektuplarla “Takyon
Teoremi”ni (K117, D5, D6, S64) açıklamış ve her iki bilim adamının
çalışmalarında bu konuya eğilmelerini sağlamıştır.
Hansel
Heiberg,
görünmezlik olayını bilimsel
yolla gerçekleştirmek amacı ile, 1940’lı
yılların başlarında, Dr. Morris
Ketchum Jessup ile yukarıda belirttiğimiz şekilde ilişki kurar. Dr.
Jessup, o yıllarda, ABD Deniz Kuvvetleri’nin çok değer verdiği büyük
bir bilim adamıdır. Yapay manyetik
alanlar oluşturularak bir geminin görünmez
olup, olamayacağının denenmesi, İkinci Dünya Savaşı’nın en yoğun olduğu
bu dönemde, ABD Deniz Kuvvetleri’nin de çok ilgi duyduğu bir projedir. Dr. Jessup ise, böyle bir deneyi üstlenebilecek tek
kişidir.
Bu
deneyle, maddenin uzayda yer değiştirmesi
planlanmıştır. Başka bir deyişle, madde, atomlarına ayrıştırılacak
ve başka bir fizik mekanda tekrar bir araya getirilecektir.Yani, bir “ışınlama”
deneyi yapılacaktır. Bu deneydeki asıl hedef, Einstein’in
Birleşik Alanlar Teorisi’ni (K6), uygulamalı
olarak kanıtlamak ve bundan askeri amaçlarla yarar sağlamaktır. Yani,
oluşturulacak yapay bir manyetik alanla,
savaş gemilerinin düşman gemileri karşısında görünmezliğinin sağlanması amaçlanmıştır.
Birleşik
Alanlar Teorisi, “mekan-zaman” ve
“madde-enerji” kavramlarının
aslında birbirinden ayrı birimler değil, aynı elektromanyetik uyarılar karşısında
“birleşebilecek” nitelikte
oldukları görüşüne dayanır. Bu teori, UFO’ların
nasıl birdenbire görünüp, birdenbire kaybolabildiklerini açıklayabilecek tek
teoridir (K17). J. Helms ve L. Harry’nin
Yapılacak
uygulamada, bir bobinde oluşturulacak
olan elektrik alan, kendisine dik
bir manyetik alan yaratacaktır.
Bu alanlardan her biri, evrenin bir düzlemini
temsil eder. Oysa, evrenin üç düzlemi
vardır. Demek ki, üçüncü bir
alan daha olmalıdır. Projenin bir amacı da, insan eliyle yaratılacak yapay
bir manyetik alanla oluşturulabilecek olan bu üçüncü
düzlemin, insanlar ve cisimler üzerindeki etkilerinin araştırılmasıdır. Söz konusu deney, çok güçlü manyetik
jeneratörler ve bobinlerle bir gemiye ve yakın çevresine elektrik
akımı yükleyerek, buradaki elektrik
alana dikey durumda yoğun bir
manyetik alan oluşturmak ve böylece oluşan bu “dipol” alanda, iç uzaya, yani “tünele”
girip, başka bir tünel ucundan
çıkmak şeklinde özetlenebilir (İç
uzay, tünel