Yine, Aiberg’in
ağzından dinliyoruz: “Takyon
Teoremi’nin bize düşen bölümü için, Hilbert
Uzayı’nı kullanmış ve takyonların mekanının Hilbert
“uzay-zamanı” olduğunu göstermiştik. Bu bölgenin enerji-fiziğini
Feinberg bulduğuna göre, bize düşen
onun madde-fiziğini bulmaktı. Bunu
da daha sonraları, “Beşinci Boyut
(Bilinç) Teoremi” (K80) ile başardık. Hilbert’in
bize sağladığı bir başka önemli fizik başarı da, noktalardan ve boyutsuz
birimlerden oluşan Kuantum Teoremi’nin
yerine, Hilbert Uzayı’ndaki saklı
boyutların, yani 11 boyutlu süper
cisimlerin teoremini geliştirmemiz oldu. Böylece, klasik noktasal kuant
taneciklerini terk ediyor, mikrofizik ile
Relativite Teoremi’ni (Özellikle, Hawking’in katkılarıyla) birleştiriyor, evrenin fizik
bütünlüğüne yöneliyorduk. Ancak,
bu noktada tekrar bir çıkmazla karşıkarşıya kaldık. Hilbert Uzayı, kendisinin Planck
Sabiti altındaki değerinin 40.
exponential çarpımına eşittir ki, bu, evrenin en büyük sınırıdır ve evren bundan daha büyük olamaz, bundan öteye genişleyemez.
Bu
aşamada, KMA devreye girdi ve Allah’a
giden sonsuzluğu araştırmak için, elindeki bütün bilgileri ilgilendiği
bilim adamlarına postaladı. Amaç, Hilbert’in
“sonlu” sonsuzluğunu aşıp
ilersine geçmek, yani Cantor’un sonsuzluğunu
ve Hilbert Uzayı’nın dışındaki asıl sonsuzluk kavramını bulmaktı.”