Hans von Aiberg'in Diğer Yazıları
Ramazan - Oruç
Hac - Kurban
Zekat
Fitre
Türbe Ziyaretleri
Ölülere Yapabileceklerimiz - Kur’an Okumak

“Ramazan - Oruç” Yukarı

Ay hareketleri esas alınırsa Arapların doğru. Ay'ın dolanma periyodu esas alınırsa Diyanet'inki yarı doğru. Hz. İbrahim döneminde Ay daha uzaktaydı ve dolayısıyla her evre 7,5 günden tam otuz gündü. Şimdi 4000 yılda 28 gün oldu.

Türkiye 29 gün, Fas 28 gün tutacak. Çünkü Mağrib'de AY daha sonra görünüyor ve küsur gerekmiyor, 28 gün tastamam oturuyor. Ama Türkiye ve Riyad'da artık saatler var. O yüzden 29 gün tutmak gerekiyor. Türkiye'den ayrıca İKİ saat dilimi geçiyor. Bakmayın siz, TSİ saatine, Kayseri'den batısı TSİ doğusu "Tahran ile aynı saat". Ama hepsi için TEK saat kabul etmişiz. Yani Ankara saati... Oysa tam batı ile tam doğu arasında BİR SAATLİK zaman dilimi var.

Kayseri’den doğusu "BİR GÜN ÖNCE başlamalı" iyice aklınız karıştı değil mi? Nasıl çıkacaksınız işin içinden. Kayseri'nin batısı ile doğusu arasında "Bayram" bir gün oynuyor. Çünkü Ramazan boyunca biriken artık saatler TAM bir gün olarak TOTAL belli ediyor kendini. Görüyorsun din gibi bilim de zor. İnsanlar kuralı koymuşlar, Memleket saat ayarı diye. Van, Edirne'den bir saat önce açıyor iftarı. Bunun memleket saat ayarı olur mu? Neyi nereden başlayıp düzelteceksiniz ki? Düzenin bir parçası değil miyiz? Öyle yazılmış, kurallar ve ilkeler konmuş ve biz de "Düzene" uymuş ya da ben gibi "Uydurulmuş" görünüyoruz. Hangi işimiz DİNEN ve BİLİM olarak doğru ki, sorduğun sorunun yanıtını vereyim?

Erzurumlu bayramı bir gün önce kutlayacak, Balıkesirli ise "Ertesi gün". Buyurun buradan yakın, ne olacak şimdi? Türkiye üzerinden İKİ SAAT DİLİMİ GEÇİYOR. İşte bunun TEK AYAR YAPILMASI. Yani Ankara'daki DİYANETE akortlanması, Urfa'lıyı bağlamıyor, ama İzmir'liyi bağlıyor. Tam bir dilemma...

Oruç hakkında her türlü özür geçerlidir. Ya kışa tehir eder KAZA edersiniz ya da FAKİR-YOKSUL doyurursunuz. Susamak bile orucu bozmak için mazerettir. Yolculuk, dil kuruması, ilaç, tansiyon değişmesi, şekerin düşmesi (Şeker hastalığı gibi) niyet etmişsen bile bozabilirsin.


“Hac - Kurban” Yukarı

Hacc HARAM aylarda yani dört ayda yapılır. Kur'an'da Haram aylar dörttür. Ayetleri bulabilirsin. Kur'an'a haram aylar yaz, hepsi karşına gelir. 4 ay hacc zamanıdır, kalan sekiz ay ise UMRE.

Şeytan taşlamak diye bir adet yok, Lat, Uzza ve Menat adedinden kalma. Şeytan taşlanır mı? Sembolik bile olsa, taş gidip vurur mu? Bir arasana Kur'an'da şeytan taşlamak diye... Yok zaten! "Göğü taşlanan şeytandan koruduk", "Gökte şeytana taş atmalar kıldık", bunlar ŞIHAB'lar... Yani acaba, sembolik taş atarsak, şıhablar mı çoğalıyor? Olabilir mi? O zaman neden dört ay geçerli de kalan 8 ay şeytan taşlanmıyor?

HACC=ARAFAT'tır... Arafat dağına çıkmak doğrudur. Arafat ile A'raf yani mahşer meydanı ve Arasat yani günah ve sevabı denk olanlarla akıl hastalarının gideceği ara bölme ilişkilidir.

Hacc varsılların gideceği bir ibadettir. Yoksulların değil. Gerçekten zengin işidir. Zenginden alınan bir tür ibadettir. Eğer yılda üç kez falan Avrupa'ya gidiyorsan, sana "Hayatın boyunca bir kez hacca niye gitmedin diye sorarlar.

Kurban adedini "Yoksula, öğrenciye, çocuk esirgemeye, düarülacezeye" verebilirsin.
Bir hayvan KESİLMESİN diyorum. Bir hayvan doyurmak için değil midir? Sen ver paranı Yoksullara, gerçek alimlere vb. Onlara "Et alınacak" ve doyurulacaktır. Dolayısıyla Kurbanı sen kesersen onlara ulaşmaz. Ama Çocuk esirgeme ya da aşvelerine verirsen, ulaşır. Sence hangisi iyi? Kurbanı sen kesme, ver parasını "Yoksul, aciz vb. doyurmak üzere onlar kessin".


“Zekat” Yukarı

Devlete verilen vergi zekattır ama "Raina=Verdim gitti" biçiminde değil; "Unzurna=Nezaret ettim, hedefine ulaştı, bankalarda hortumlanmadı, lükse ve batık sektörlere kaydırılmadı" diye TAKİP edersen VERGİ ZEKAT olur. Yoksa "Raina"da kalır ve enayilik olur. Yani sistem bozuk.

ABD'de 50 cent kaçıran bütün haklarından yoksun oluyor ve hapse girip "Number one enemy of Public" bir numaralı halk düşmanı sayılıyor. Ben vergilerimi düzenli ödedim. Başkaları vermediler. Af çıktı. Ben verdiğimle kaldım, onların da vermedikleri yanlarına servet olarak kâr kaldı. Ben şimdi enayiyim. Öyle diyorlar.


“Fitre” Yukarı

Fitre ve sadaka ayrı ayrı şeyler. Sadece vergi verdin diye kurtulamıyor vicdanın... Fitre herkesin vermesi gereken bir "Can bedeli karşılığı". Sadaka ise şu sırayla verilir: Önce komşudan muhtaç olana, sonra yoksul akrabana, sonra bil alime, sonra bir yetime, sonra yaşlılara, en sonra da gerçek fakirlere...

Herkes kendi evinin önünü süpürerek temizliğe başlarsa, cadde pırıl pırıl olur malum... Komşun beslenemiyorsa, chatleşmek bile boşuna... Olur ya, evine icra gelmiştir falan... Ailece yiyemiyorlardır, doyamıyorlardır. Bir demet maydanoz alamıyorlardır.

Yalnız "İyiliği" maaşlı görev haline getirmeyiniz. Çünkü bir apartmanda TEK değilsiniz, o yoksul olanı örneğin 10 ila 20 daire "Pay edeceksiniz". Hiçbirşey yapmamayan, "Bir tas yemek" bir taşımlık aş götürmelidir komşusuna... Zengin komşu ile karıştırmayın, o kadınların birbirine yaptığı jest. Amaçları "Yüceltme mekanizması" Yani "Aaa! Eline sağlık çok güzel olmuş falan dedirtmek".


“Türbe Ziyaretleri” Yukarı

Onların diriyken ne faydaları dokundu ki öldükten sonra ne yapacaklar? Şeyh uçmaz, müridi onu "Ölümünden sonra" uçurur. Evliya masalları menkıbeleri böyle başladı. Ölenler, onların babaları vb. "Türbe" ziyaretgahı haline getirildi. Türbe dediğin bir mezar. Mezar ziyareti İBRET içindir, Ahıreti düşünmen içindir. Yoksa mucize için değil.


“Ölülere Yapabileceklerimiz - Kur’an Okumak” Yukarı

Şimdi, TV'de bir spiker var. O kişi "DİRİ", size haber okuyor, fatiha okuyor. Onu izleyen siz ise "Ölü"sünüz. Onunla interaktif olarak karşılıklı konuşamıyorsunuz. Ama o spikeri (Çoluk-çocuğunuz) görüyorsunuz, ona hitap ediyorsunuz. Ama o bunları duymuyor. Spiker (oğlunuz mesela) sizin için 30 fakir doyurmuş, bu size EK ECİR, devam eden sevap olarak geçiyor.

Sevap devam ediyor... Yeniden dirilince de öyle, herkes birbirine biraz sevap için koşturacak. Anneler babalar bile reddedecek. Çünkü henüz tartıya girmemişler, neyin günah veya sevap olduğunu da bilmiyorlar. "Günahlarını" bile vermek istemiyorlar. Çünkü sevap sanıyorlar. O arada bir kişinin bir tek "la ilahe illallah" diye sevabı var. Yani %99,99 günahkar. Bu arada benim günah ve sevabım, farzımuhal denk geldi. Bir gıdım SEVAP arıyorum. Adam Diyor ki bir tek sevabımı sana vereyim ve yüzükoyun Cehenneme düşüyor. Sen o bir tek sevabı alıp eşit olan Mizan=Terazine ekliyorsun. Hoop, asansör gibi seni Cennet'teki yerine yükseltiyor.

İçeri girerken son bir formalite var: Senin adına tapu çıkarak bir melek. Oranın senin olduğunu tescil edecek. Sevinçlisin. Ama melek diyor ki, "Vize vermem için". Seni buraya getireni de git getir. Geri dönüyorsun, Cehennem'deki o ciyaklayan kişiyi elinden tutuyorsun ve çekip alıyorsun. İkiniz birden doğru cennetllere... Allah'ımız merhamet etmek ve beraat ettirmek için bin türlü bahane arıyor. İşte bu bahane gerçekleşiyor ve şahane oluyor. Demek ki ECİR defteri devam ediyormuş.

Ölüleriniz için hayır yapın. Komşu, akraba-hısım-öğretmen vb. bulun. Komşuya bir tas çorba, dayıya yardım, muallime de destek... Çünkü komşun ve dayın muallim gibi "Emekli olana kadar, 40 bin öğrenci" okutmazlar. O öğrenciler içinde nice CBaşkanları falan var.

Kur'an okumanın faydası var. Çünkü Kur'an dirilere ŞİFA, ölülere ise NUR yani aydınlıktır. Şifa ve Nur kelimesini ararsan göreceksin, bunlar Kur'an'ın adları... Karakabir dediğin şey=Karadeliktir, kapkaradır, eğer KUR'AN gönderirsen "NUR" gibi aydınlanır. Zaten Kur'an "RUH"tur, yani arkadaştır. Konuşacaktır ve bir kimliği olacaktır, sizler ve ben gibi, yüzyüze... Kur'an aynı zamanda "Yarabbi, bu ümmet beni yalnız bıraktı, batıla daldı, beni istismar ettiler" diye davacı olacaktır. Bunların tamamı ayet... Zaten Hadislerle pek işim olmaz. Hele masallarla asla!

Yan kitapları okumanız çok tehlikelidir. Anlamadan okumak faydasız. ASR suresini İKİNDİ namazı diye okuyorsan ve anlıyorsan, YANMIŞSIN en baştan! Kur'an'ın yüzüne baksan bile şifadır, bu da ayet! Ama bu "Hiçbir şey bilmeyen dağdaki çoban için" mesela...

Geri Dön     Yukarı