Hans von Aiberg'in Diğer Yazıları | |
Selam ve Selam Hz. Yunus - Hz. Nuh Din “Selam ve Selam” Yukarı Niçin selam-selam? (Vakıa:26). Üç sınıf vardır. En üsttekiler boş lafla vakit kaybetmezler ve tüm formaliteleri kısaltarak "Selamına selam" derler. Nasılsın, iyi misin vb. gibi tüm törenlerin yerine geçer. Onun altında Cennetlikler (Ashabı Meymene) ise "Esselamün ayleyküm... keyfü aliyke... Alüyyül Ala, mahdumunuz nasıllar, Kerimeleriniz iyiler mi? Duacıdırlar ellerinizden öperler, oh ne ala ne ala...Ve aleykümselam vb." diyerek çekip giderler. Onun altındaki "Ashabı Meşeme" yani ehli Nariye ise "Yandım anam" çığlıklarından ve birbirlerinin "Çok çirkin suratlarını" görmekten ve birbirleriyle iğrenmekten, ölü etleri yiyip tiksinmekten "Selam=Barış" demeye zamanları yoktur. Niçin sevgideğer? Çünkü riya, iki yüzlülük yapıp herkese "Sevgili" demekten kurtuluyorsunuz. Sevgi kimine değer kimine hiç değmez. Eğer bir insana kanın ısındıysa SevgiDEĞER derim. Eğer onun ailesi, grubu vb. içinde sevgiye değmezler varsa, onlara da SEVGİLİ filanca derim... Allah bizleri üç sınıf (Ezvace) yaratmış. 1. Sabıkun-mukerrebun grubu: ÇOK İYİLER selam-selam (İki kez BARIŞ) diyenler. Bu üç sınıf gibi ben de Sevgideğer, Sevgili ve Sevgideğmez diye üç hitap biçimi geliştirdim. Görevim 14 asırdır göremediklerimizi görengözlere sunmak! Bizi hep "Cehennemlik ve Cennetlik" diye İKİYE ayırdılar. Oysa Vakıa suresi 7,8,9. ayetler bizi ÜÇ sınıfa kategorize ediyor. Piramit gibi düşünürseniz: 1. EN TEPEDEKİ SINIF: Vakıa: 10 ila 26.ayetler arası (Hanifler) Bu son sınıfa Allah'ın dahil olmasını istemediği bir grup daha vardır ve halen şansı da vardır: Bunlar 57 ile 74. ayetler arasındaki ATE'ler (Ateistler değil) ve 75 ila 80 ayetlerindeki "Bilim adamı grubu, bilgin, bilge olan ama Müslüman olmayan bilimciler... Çünkü 75. Ayet Karadeliklere yemin ederek başlıyor, bu örnekten girip, 80. suredeki "O Alemlerin (Sonsuz tane evrenden oluşan Süper Uzay) Rabbi tarafından indirilmiştir." diyerek özellikle BİLİM adamlarının dikkatini çekiyor. Bunun arkasında ise TÜM ÜÇ sınıfa toplu bir hitap olarak 81 ila 96. ayetler veriliyor ve Vakıa suresi bitiyor. “Hz. Yunus - Hz. Nuh” Yukarı Şimdi bir dereden okyanusa katmerli yolları aşalım, ve Abyss'lere ulaşalım. Orası Atlantis olsun. Hayat sularda başlamadı mı? Ayet "Her diriyi sudan çıkarttık görmüyorlar mı?" demiyor mu? Nuh tufanı dünyayı sardığında denizler 10 km. yükseldiğinde altta batan kıtalar ne oldu? Ne olduysa oldu. Biz onlara külliyen ĞARK yani Atlantis Gondwana, Mu, Lemuria diyoruz. Okyanus çanakları falan... Elbette Allah'ın elçileri arasında bir ayrım yoktur. Ama tümünün diğerlerinden bir spesifik üstünlüğü vardır. Örneğin en fakir İsa, en zengin Süleyman, En Allah dostu İbrahim, en bilgin İdris, en sabırlı Eyyub en sabırsız Yunus vb. Yunus as.ı anlamak için, önce küçük bir girizgah yapalım. Oksijen? Havadan aldığımız, balığın sudan erimiş olarak aldığı, deniz memelilerinin (Balinagillerden yunus ve deniz memelilerinden fok, mors vb.) ise DALGIÇLIK yöntemiyle oksijeni alır ve dalarlar. 15 dakika kadar idare ederler ve sonra da yeniden solumak üzere su yüzeyine çıkarlar. Amfibiler öyle: Baştan balık gibi su içindeki oksijeni solurlar. Sonra karaya geçince, yeni doğmuş velet gibi ve bizim gibi oksijeni solurlar. Trake/Deri solunumu dahil tüm solungaçlı ve solungaçsız solunumlar bizde DOĞAL olarak vardır. Alak denen o pre-embrio içinde tüm bu marifetler var. Zaten cenin/dölüt, ana rahmindeki plesenta sıvısı ve amniyöz içinde akvaryumda yaşamıyor mu? Hani hamilelik 9 küsur ay olmasaydı da 9 yıl olsaydı biz ciğerlerimizin içi dahil dopdolu bu sıvıdaki oksijeni almaya devam etmeyecek miydik? Örneğin Lokman suresinde "SÜT" ile beslenmenin 4 yıl boyunca insanlara yeteceği söylenmiş. Yani kandan iman edilen şu süt içinde immünite dışında mineral, vitamin vb. neler yok ki? Dört yıl, hiçbirşey yemeden sadece süt içerek yaşayabileceğini söylüyor Kur'an!... Gelelim bebeğe doğdu işte! Ömrünce son nefesine kadar oksijene endeksli yaşamı başladı. Pekiyi acaba bir bebek sırtına vurup da ağlatıp, kara solunumu yaptırmasaydık. Onu bir sıvı kültür ortamı içinde öylece tutsaydık ne olurdu? Hz. Yunus olurdu: Yunus as. elçi oldu. Ama baktı ki, herkese laf anlatacak daha doğrusu anlatamayacak, Elçi olduğunun haftasında "Sabırsızlığı" nedeniyle görevi bırakmaya karar verdi. Ama (Zorunlu askerlikteki gibi elçilikten de İSTİFA edilemediği için) istifası reddedildi. O zaman kendini gemiden aşağı attı. Ölmek için değil! Tam tersine kaçmak için, bulunmamak için... İndi denizin dibine ne gam? Zaten o hem kara varlıklarının solunumunu hem de EMBRİO'nun ana rahmindeki 9 ay boyunca yaptığı yaptığı amniyöz solunumu İKİSİNİ BİRDEN YAPABİLİYORDU. Buna güvendi de Cumburlop suya atladı gemiden... Fakat hesapta balina yoktu. Onu yutuverdi. Daha doğrusu ağız bölümünde hapishane çubukları gibi dişlerinin ardında tutuverdi. Yunus ve balina aynı tür solunum yapıyorlardı. Ama hesapta mide asitleri yoktu. Allah'ımıza yalvardı. Sonrası malum, affedildi. Lider (Çünkü en büyükleriydi.) Balina onu kusmak için "Kıyıya vurdu" Onu izleyen sürü de peşinden kıyıya yöneldi. O gün bugündür, balinalar zaman zaman intihar ederler... Acaba benim ki bir "Dinbilim-kurgu" mu? Büyüklere masal mı? Yoksa "bildiğim" bir şey mi var?.. Bir kurgu daha: Nuh, yani şu dünyanın ilk dev transatlantiğini ilahi planla yapan tersaneci peygamber... Tüm dünya onun yekpare okyanusu oldu... Çünkü Everest tepesi bile deniz seviyesinin altındaydı. 950 yıl yaşadığı bildirilen NUH'un ünlü tufanı Nuh 650 yaşındayken vukubuldu. 650 yıl Rabbine dua etti, "Şu benim ümmetime gazap verme, azap verme, onları bağışla, koru, affet" diye... Allah 650 yaşına kadar "HİÇBİR DUASINI KABUL ETMEDİ". 650. yaşgününde "Sen şöyle şöyle bir gemi yap" demekle yetindi. Nuh ve üç oğlu eli mecbur transatlantiği yaptılar. Dördüncü oğlu Yamm (Kenaan) ise tembel ve kaytarık olduğundan Anti Lübnan Dağlarının en yüksek tepesindeki bu gemi inşaatını anlamsız bulduğundan babasını reddetti. İnşaat bitmişti. Ama 650 yıl dua eden ve duası HİÇ KABUL edilmeyen NUH'un o gün oğlunun da içinde bulunduğu bir alaycı güruha BEDDUA etmesiyle TUFAN başlayıverdi. 650 yıl hiçbir duası kabUL EDİLMEYEN Nuh'un hayatında ettiği ilk ve son, tek BEDDUA anında kabul edilmişti... “Din” Yukarı "Maliki YewmidDİN" Din gününün maliki derken, DİN dünya için değildir, Ahıret içindir. Çünkü gerek DİN ve gerekse DÜNYA her ikisi de Arapça değildir. Araplar bu iki kavramı ilk kez duydular. (Yahudiler DİN sözcüğünü biliyorlardı, çünkü dinleri kitabiydi). Bu iki sözcük, Kur'an'daki sayısız kelimelerde olduğu gibi SANKRİTÇE idi. Yani Hz. İbrahim ve babası Azer'in (Hindistan'dan önasyaya imal ettikleri putlara pazar aramak üzere daha İbrahim as. 12 yaşlarındayken geldiğini biliyoruz). Sankritler Nuh'un oğlu Yafes'in soyundan diye bilinirler. Yafes'ten İbrahim: Sami eşi Sara'dan Beni İsrail'i; Hami eşi Hacer'den Beni İsmail'i, yani ünlü iki sami dalını oluştururken, elbetteki ana dili olan Sankritçe'yi de konuşuyordu. Dünya kelimesi Hint-İran dil ailesindendir. Dualardaki "Rabbena Attina FidDÜNYA..."daki gibi Araplar, bu Sankritçe kelimeyle ilk kez tanışmışlardır. Tabi DNY olan üç harflik kökünden yığınla (Deniiy gibi) türetme yapmışlardır. Din ile Dünya sankritçe aynı kökten gelmektedir. DÜNYA biçiminde olanı BİZİM Dünya hayatımızı DİYN biçiminde olanı da AHIRET hayatımızı anlatır. Din, öteki dünyaya götürülecek olan DÜNYA yaşamı ve onun hesabının verilmesidir. Bunun için "Maliki YewmüdDİN" denmektedir. Din'in sadece Allah'a HALİS kılınması emrince de DİN'in yerinin DÜNYA olmadığını anlıyoruz. O zaman DİN ne? ELESTİ KÜM AYETİ... tabii tasavvuf felsefesi: "Gizli bir hazineydi BİLİNMEK İSTEDİ" ve Yarattı. BİLMEK BİLİM ile olur. BİLİM SADECE İNSANLARA VERİLMİŞTİR (Maymunlar bilim yapamaz). Allah'ın isimlerinden sadece ALİM adı tüm insanların alabileceği bir isimdir (Tabii hak edeni kastediyorum). BİLİM BİR İÇGÜDÜDÜR. Bilimin başı önce bakmakla başlar. Bakıp da görürsen, gören gözler olursan buna dikkatli bakış denir. Her dikkatli bakış arkasından bir merak getirir. Merak etmekle bilim başlar... Araştırırsın, geliştirirsin. Sonra hipotez, hüküm, teorem kurarsın. İsbat edersin ya da edemezsin ve doğruya yönelirsin. 20 yaşına kadar ÖĞRENİRSİN, 40 Yaşına kadar BİLGİ BİRİKTİRİRSİN, kırkından sonra da ÜRETİRSİN... Eser verirsin... Herşey yaşlanır ama, mecalsizleşir ama, AKIL asla yaşlanmaz (Şizofreni bunama vb. Akıl değil zihin zaafıdır.) Yani deneyimler denen daha az hata yapma, daha çabuk doğruya ulaşma konusunda AKIL denen nimet YAŞLANMAZ. Yani Beşikten Mezara kadar, kadın-erkek herkese BİLİM farzdır derken son nefese kadar AKLIN ilk nefesten çok daha iyi çalıştığını ve gençleştiğini söylüyorum. Şu 40 yaşlar KRİTİK'tir. Bu kırılma noktasında Aklının seni bir yere götürmüş olması gerekir. Ateist kalabilirsin, Yobaz olup, İslam'a en büyük kötülüğü yapabilirsin, fikir değiştirip, birinden birine geçebilirsin. Din değiştirebilirsin. Namazı bırakıp Yoga yapabilirsin ya da tersi... Şu 40 yaş gerçekten KRİTİK ve RİZİKOLU! DOĞRU olan karara varmak gerekiyor. ÇÜNKÜ sonu ELESTİ KÜM'e değiyor. Allah bizi o güne Şahit" yaptı... Hangi konuda? "Bilinmesini istedi"... "BİLMEK BİLİM İLE OLUR". | |
Geri Dön Yukarı |