011 - 19 Ekim 2001 Cuma

slm&slm


"Kozyrev - Zaman Gezmenliği - Hz. Musa-Hz. Hızır Buluşması" Yukarı

Kozyrev'i Stalin hapsetti. Kruşçev dahil Sovyetler’in çarları onu öldürmek istediler. Rasputin gibi öldüremeyeceklerini anladılar. Dr. Scherk ve Kozyrev birlikte "ÖLDÜ(!)ler". Scherk gerçekten MIB tarafından öldürüldü. Ama Kozirev HA-VET tipi öldü (Yaşıyor yani). Kozirev 1984 "Dönüşlü"dür. Borges ile aralarında yaş farkı (çarpı) 14 var. Yani 1985 sonu ötekinin gitmesi gerekiyordu. Aralarında 35 ay var.

Bir zaman gezmeni öldürülemez. Bir çok nedeni var. Karmaşık bir konu. Doğmamış öldürülemez gibi bir ilke bu. Şimdi bu göreceliği irdeleyebiliriz. Bir melek ile bir insan ele alalım.

1. İlk kombinezona göre melek ile melek bir köşe başında çarpışabilir ve birbirlerine pardon derler.
2. Aynı biçimde insan ile insan da köşebaşında kazara çarpışır ve birbirlerinden özür dileyebilirler.
3. bir melek ile bir insan (Yani artı ve eksi kütleli iki varlık) çarpışacaklarını sanırlar. Ama çarpışmayıp birbirinin içinden geçerek şaşırırlar.

a) İnsana göre çarpışamadığı vanrlık "Hayalettir"
b) Meleğe göre çarpışamadığı varlık "Hayalettir"

Bu kombinezondaki anomali denen paranormal sayıları giderirsek. Yerine de "Gelecekteki" ve "Geçmişteki" insanları korsak. Doğmamış öldürülemez. Doğmamışı yine bir doğmamış (Men in Black) öldürebilir. Doğmamış da zaten "Ölü" olan atasını öldüremez. O zaten ölüdür. Kaderi "Katlederek" değiştiremez. Kaderi "Yer değiştirerek", yani bir tür ROK yaparak satrançtaki gibi "Tarihin akışını" değiştirir ama, cinayet işleyemez. Ancak bir “Gelecek" kaçkını, "Geçmiş"te yaşayan birine "Ölümü" azmettirebilir, etkileyebilir.

Hz. Hızır her çağın insanıdır. O (Allah'ın emrinden hiç çıkmamaca) öldürebilir. Dileseydi, o çocuğu Musa'ya da öldürtmeyi azmettirebilirdi ama kendisi öldürdü. Böylece daha önce katil olan Hz. Musa'yı "İsmet sıfatı gereği" günahsız kıldı. Biliyorsunuz ki, Hz. Musa cinayet işlemişti, bir katildi. O zaman geliniz, Kehf suresi 83'e kadar olan Hz. Musa öyküsünü tek tek yazalım:

60 : Musa genç arkadaşına (Yuşa'ya): "İki denizin birleştiği yere ulaşmaya, ya da yıllarca yürümeye kararlıyım" demişti.

Konu "Musa'nın katilliğinin aklanması". Evet Musa bir çok nedenden dolayı "O birini" bulmak zorundaydı. İlki "Katildi ve aklanması gerekiyordu". Yani zaman üzerinde oynayarak, bir insan "Hiç öldürmemiş" de olabilir. İkincisi Hz. Musa, "Gelecekte" kavmi olan israil oğullarını hassas bir ölçümle "DENİZİN" neresinin yarılacağını bulmak için "Hızır" ı arıyordu. Üçüncü olarak, Musa çok cahildi ve "İlim" ile bu tarafını telafi etmek durumundaydı. Cahil ağır kaçtı. Ümmi diyelim. Musa, yanına "Referans, gösterge ve yardımcısı olarak YUŞA'YI SEÇTİ".

Yuşa seçilmiştir. Çünkü, Ahit sandığına/Tabutüssekine'ye dokunma (Topraklama) yetkisi olan Levililer kabilesindendi. 17 Yaşında olmasına rağmen Ahit sandığını taşıyabiliyordu. Dokunabiliyordu. Tabutüssekine bir ara devrilir gibi olmuştu. Ne var ki, işgüzarlık yaparak onu tutmaya çalışan "Başka kabile insanları" tuz sütunu gibi bir anda kristalize olarak bedelini ödediler. Bunlar sizlerin araştırma konuları olacağı için, ben asıl konuya geçeceğim.

Musa ve Yuşa bu bilinçle birlikte yolca çıktılar. Kesinlikle İKİSİ DE ÖLMEYECEKTİ. Öldürülmeyeceklerdi. İkisinin de bir güvencesi vardı: DEHR yani zamanın kullanılması sigortası... O yüzden iki kişi yola çıktılar. Musa biliyordu ki, bu olayın ardından, ümmetiyle birlikte "Denizi" geçeceklerdi. Deniz belli: Sina üçgeninin Süveyş ve Akabe körfezleri var. Musa ve İsrailoğulları, bu olaydan az bir zaman sonra "DENİZ"in yarılacağını biliyorlardı. Ama nerede? Hangi koordinatlarda?

Musa'nın amacı belli bunu anladık. "Durup dinlenmeyeceğim" demiyor. Bilim açısından konuşalım:Riemann bir uzaydan söz ediliyor. Çünkü bir uzaya eşlik eden dördüncü boyut ZAMAN zaptedilecek. Musa diyor ki, "Ekvatoral olarak, aynı noktayı bulana kadar kaç tur atmam gerekirse atacağım". Çıkış noktam ise "İki denizin birleştiği" yer. Yani bunun tersine "İLERİDE İKİ DENİZİN AYRILACAĞI YER" demek istiyor. Böylece Musa Bize Uzayın Lobatçevski koordinatlarını değil, Yerkürenin RİEMANN kordinatları vermiş oluyor. Uzay semer tipidir ama burada istisnai olarak "Riemann" yani TÜMSEK uzay tüpü veriliyor. O halde bu tür bir uzaya eşlik edecek olan zaman da ÇOK ÇOK ÇOOOOOK ÖZEL olmalıdır.

Hedef belli iki denizin (Akdeniz ile kızıldenizin) birleştiği Süveyş'ten, karşı kıyıdaki Sina yarımadasına geçilecektir. Durup dinlenmeden, ekvator turu atarak gerekirse yıllarca bu işi yapacaktır Musa... Musa bir "İşaret" ya da "Alamet" bekmiylordu. Tabutüssekine de "Hükümdarlığın bir alameti değil miydi?" O da AYRIK BİR ÖZEL ZAMANDA Musa'ya verilmemiş miydi? Musa "İşaret, alamet" beklemekteydi. Bu işareti bulana kadar başıboş fakat sabit bir güzergahta böyle yürüyecekti.

Şimdi 61. ayet:

61: İkisi de denizin birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını unutmuşlardı. Balık bir delikten kayıp denize ulaşıp yüzdü.

Ayete dikkat ederseniz, "Bir balıktan söz ediyor" iyi de SONUCUNDAN söz ediyor. Halbuki önce "NEDENİNİ" yazması gerekmez miydi? Yani önce bu balık şöyle şöyle yakalandı erzak çantamıza kondu, sonra da canlandı gitti" demiyor (Örneğin madde varsa, antimadde de vardır. İkisi aynı anda birlikte yaratılmışlardır. Biri olmasaydı diğeri olmazdı). Bu olmazsa olmaz ilkesi nedeniyle doğrudan, nedeni es geçerek SONUCU anlatıyor Allah'ımız.

Yani ZAMAN TERS DÖNMÜŞ BİLE anımsarsanız. Bilim için zamanın ileri ve/veya geri akması iki türlü de BİR ve EŞİTTİR. ZAMAN (DEHR diye geçer Kur’an’da, özel bir zamandır) TERSİNE DÖNMÜŞTÜR. Dolayısıyla "Önce" taş atıp "SONRA" cam kırılmamış. Zaman tersine dönünce, "Önce "CAM KIRILMIŞ" sonra da "TAŞ ATILMIŞ" oluyor... Bir nedeni bir sonucun izlemesine NEDENSELLİK (Causality) ilkesi demekteyiz. Bu bir Y A S A değildir. Bu bir İLKEDİR. Bilimde ilkeler değil FAZLARI ÖNCELİKLEDİR ve KORUNMASI GEREKEN YASALARDIR. İlkeler bir önkabuldür hepsi bu...

Şimde bu veri tabanında, Kur'an'da ALLAH'IN konunun "SONUCUNU" söylediğini daha "NEDENİ" açıklamadığını anlıyoruz (Zaten Musa as.nın da başı bu yüzden çok derde girecek). Şimdi Eğer NEDEN'i başa alarak düşünürseniz:

1. İleride yemek için yakaladıkları bir BALIK, Allah'ın mucizesi gereği, ölü iken dirildi ve kendini suya attı (Bu kolay yoldur, Böyle düşünmek mucizeleri bir çırpıda açıklar ve bilim yapmak zahmetiniz ortadan kalkar. Allah yaptı öyle oldu der ve yakayı sıyırırız).

Bu ucuz yolu bırakalım ve ikinci şıkka bakalım:

2. EĞER SONUCU ÖNE ALIRSANIZ. Şunu görürsünüz. Zaman tersine döndü. Yani balığı yakaladığımız film ya da video kaydı DURDU, DONDU ve DAHA SONRA G E R İ Y E doğru oynamaya başladı. Balığı şöyle yakalamıştık:

Mesela olta atmıştık. Ya da ağ falan... Balık can çekişti öldü. Azık torbamıza yerleştirdik. Acıkınca bunu yiyeceğiz.

62. ayet:

62: Oradan uzaklaştıklarında, Musa yanındaki gence: "Yemeğimizi çıkar, andolsun bu yolculuğumuzda yorgun düştük" dedi.

Böylece şunu anlıyoruz. Kızılldeniz ve Akdeniz'i ayıran ayrıca "Sina yarımadasını Mısır'dan ayıran o çatala geldiler ama, upuzun bir kıyı boyunca "NERESİ" sorusu var. Ayrıca "KİM?" ile buluşulacak? Başıboş aylak-avare gezinirken saatler geçer. Kuşluk vakti olur (Saat 09.00-10.00 arası Tam Sina 'da 10.16'dır). Dikkat ediniz ZAMAN ile ilgili muazzam bilgiler veriliyor. O ayette "KUŞLUK" sözü var ama TÜRKÇESİNDE atlanmış

1. Neden Yuşa çok genç bir delikanlı?
2. Neden KUŞLUK VAKTİ (Duha) deniyor.

Bu iki sorunun yanıtını bilimsel olarak arayacağız.

Ayette KUŞLUK sözü var. Sırf o yüzden Yuşa'nın yaşının 16,6=17 olduğunu buldum. Evet bu bizim branch dediğimiz bir kahvaltı biçimi... Duha=Kuşluk=Branch aynı kelimedir. Kuşluk ile Sabah güneş doğması arası, karışık bir hesap biçiminden sonra bize Yuşa'nın yaşının 16,33 olduğunu gösteriyor. O çok karışık hesap. Bir gün=bin yıl diye giriyorsun işe...


"Cifir" Yukarı

Daha önce La ilahe illallah'ı digital olarak yazdım (İndetersinist olarak İF komutuyla yazacaksınız). Ama ışıktan hızlı sestemde (Ya da aynı anlamda zamanın ters döndüğü bir sistemde ışık hızını aşmaya gerek yoktur. Örneğin Antimaddenin zamanı tersine çalışır. Yani yarın doğar, dün ölür. Bu ANTİ olduğu için böyledir. Anti=Bir denklemi paranteze alınız önüne bir EKSİ koyunuz. Herşey tersine döner demektir. O halde IŞAIK HIZINI AŞMADAN da, ANTİ MADDE düzeyinde ZAMANI TERSİNE ÇEVİREBİLİRİZ .

O halde ışık hızı aşılmış gibi Heisenberg belirsizliği iflas eder ve yerine İF değil Fİ=DETERMİNİZM komutu geliverir. O zaman da enerjinin (Cinlerin) Melei Ala'dakileri (Zamanı tersine dönenlerin) yarını ile dünün yer değiştirmesi nedeniyle, "Geleceğimizi okumaları, ya da geleceğimizi bilmeleri" mümkün olur. Çünkü İF= Acaba, şayet, eğer, olmayana ergi metodu vb. gerektirmez. DETERMİNİST olduğundan "Bu yüzde yüz şöyledir" gibi bir çıkarım verir. Bu çıkarıma da Fİ denir.

Cebiri Alcabir (Algebra) bulduğu gibi Cifiri'de ALŞİFR buldu (Muhyiddin'i Arabi). Cebir gibi cifir de bulundu. Yani var olan keşfedildi ... Cifir DERS kitabı gibi. İlk olarak "İbni Haldun Mukaddimesi”nde kullanıldı. Arabi ise "Saatlerin Hazinesi" kitabında CİFİR'i kullandı. Nostradamus bu işi yıllar sonrası için kullanırken, Muhyidddin’i Arabi, "Sana şu saatte şu soracaklardır, şöyle de" diye DETERMİNE EDEBİLİYORDU. Saatlerin Hazinesi adlı kitabında "Hızır'ın emriyle" SAATLERİN kaç olduğunu KALDIRDI. O kitap şimdi "SAATSİ" olarak piyasada var ama adı Saatlerin hazinesi. Buna R A K İ M de deniyor. (Rakam bilgisi). Ancak bunun devamında TILISIM (Talisman) diye bir KEHF (Geometri) bilimi daha var. İbni Haldun Mukaddime'sinde işte bu Talismanı (Tılsımı) kullandı. Ama çok kısıtlı. Cebir ondalık sisteme, Cifir ise ikili sisteme tabiidir (Cifir digitaldir).

Daha önce bir yazımda kelimei tevhid'in açılımını yapmıştım. 100-91=19 ya da YÜZDE yani yüzde yüzlük (%100) Fİ'dir (Allah'ın dileğidir). Bundan 91 çıkarılacaktır. Niye çıkarılacaktır? Çünkü sayıların kareleri birbirlerini tek olarak artarak izlerler. 0'ın karesi 0, 1'in karesi birdir. Aralarında BİR sayısı vardır. 1'in karesi 1, ikinin karesi 4'dür, aralarında 4-1=3 farkı vardır. 3'ün karesi 9'dur. İkinin karesi ile aralarında 9-4=5 vardır. 6'nın karesi 36, aralarında 7 vardır. 7’nin karesinde fark 9, 8’inkinde 11,13, 15, 17.... ve 10 karesi olan 100 ile 9 karesi olan 81 birbirinden çıkarsa geriye 19 kalır... Eğer bu sistem olmasaydı, hesap makinelerimiz asla kare kök alamazdı. Hem de şipşak bunu yapıyor. Sen kök tuşuna bastığında. O aradaki farkı bulmuş hazırlamış oluyor. Örneğin 10 kare ve 11 kare farkı 121-100=21. Onu izleyen sayı ise 23 ve 27, 29, 31 33, 35 vb. diye gidecektir. Hesap makineler bunu anında gerçekleştiriyor. Buna Cebir'de EŞLENİK (İki kare farkı, yani Özdeşlik değil eşlenik) CİFİRDE İSE değişik bir sayılama vardır. Rakim (Matris) ve Kehf (Geometri=Matrix). Bu böyle bir değişik sistemdir.


"Hanif İslam" Yukarı

PARALI bir imamın (Geçmişte Papaz) ve müezzinin (Geçmişte Zangoç) arkasında namaz kılınmaz. Çünkü onlar ÜCRET aldıklarından bir DİN SINIFI yani ayrıcalık oluşturmaktadırlar. Dinimizde din sınıfı H A R A M 'dır. Kimse "Maaş alan, bedava lojmanda oturan" bir imamın arkasında namaz kılamaz HARAM'dır. Namazınızı ALLAH'ımızı yüzünüze çarpacaktır. "Vay o namaz kılanların haline" diye...

Bugün Cuma idi. Allah'ın emrini yerine getirdiniz ve imamın arkasında namaza durdunuz. ALLAH KABUL etsin diyemiyeceğim. Etmeyeceğini "MAUN " diye bildirmiş. Hani "Ebi Leheb'in ASLA VE ASLA AFFEDİLMEYECĞİNİ BİLDİRDİĞİ GİBİ" ALLAH SÖZÜNDEN / VAADİNDEN DÖNMEZ! Ebi Leheb ve Eşi CEHENNEME ODUN OLACAKLARDIR.

MAUN şudur:

Eğer bugün ardında CUMA namazını kıldığınız imam "MAAŞLI" ise yani içinizden biri, amatör biri değilse o namazı kılmadınız. Onun kabulu demek Ebi Leheb ile karısının ve ayrıca İblis'in de Cennet'e girebilmesi demektir. Bugün CUMA KILANLAR içiniz rahat yani R A İ N A dediniz. Yani "Kalbim temiz, ben görevimi yaptım, benden isteneni yaptım" dediyseniz hemen tevbe ediniz ve "U N Z U R N A" deyiniz. Kendi cemaatinizi oluşturuz (Kadınlara da Cuma farzdır) ve biriniz imam olunuz bu işi UNZURNA ediniz. Yoksa Raina ile Ebi Leheb'e yoldaş oluruz hepimiz. HANİF'liği çok mu kolay sandık biz? Daha imam olanın "Maaş bordrosu var mı yok mu?" diye işe koyuluyoruz. Eğer cukkaları cebine koyuyorsa, o sizi satmıştır (Amr İbnül As'da satmıştı bizi).

Bugün CUMA kılanlar, Ebi Leheb ne kadar Cennet'e giderse sizin de o kadar Cuma'nız kabul olmuştur. Sadece Cuma değil, camide kıldığınız her namaz dibi delik bir kova gibi boşa gidiyor. Kendinize gelin. RAİNA değil, unzurna diyin. Evde kılın, iki kişi bile olsanız, biriniz imam olun. Kim imam olduysa (Örneğin eşim ile ben olduğumda imam benim) o kişi cemaatten BİR ÇAY BİLE İÇMESİN. Yani iki vakit arası bir namaz olduğundan o iki vakit arasında BİR ÇAY BİLE ısmarlatmayın kendinize eğer imam iseniz. Ayeti araştırın.

"İmamların ALTIN ve PARA biriktirdiklerini söylüyor" ayet. Bu bir mucizedir. Kilisenin geçmişteki SERVETİ nereden geldi? Hangi imam "Camiye bin liracık" yardım yapmış? Hangi müezzin "Hep bana Rabbena" diye dilenciliğin ve yüzsüzlüğün ötesine geçmiştir? Hangi imam, gönlünden koparak, mahalledeki bir yetim çocuğa bir ciklet almıştır? 37 yıldır Türkiye'deyim ve ben daha GÖR-ME-DİM. Gördüm diyen varsa aranızda İ-NAN-MI-YO-RUM. Ağlıyorum.

BUNLAR EN EN EN CAHİL TABAKADIR. Kur'an'ı kounuşyalım diyorsunuz. HADİS konuşuyor. Farz'ı konuşaylım diyorsunuz: Sünnet'i ve Nafileyi konuşuyor. Din'i konuşalım diyorsunuz, Mezhebi konuşuyor. Siyaset konuşalım diyorsunuz. Belli partilerden bahsediyor. Bilim konuşalım diyorsunuz, o nedir diyor? Deliriyorsunuz. Deli ediyorlar beni yalanlarıyla.

Şuna dikkat edelim:

Resulallah'in "Veda hutbesinin son cümlesiyle" : Size Kuran'ı bırakıyorum. Bize bırakılmış tek mirastır. Bunun nedeni bir baska hadistir. Hars diyor ki, "Mescide uğramıştım, ne göreyim halk hadislere dalmış! Hemen Ali'ye gidip durumu bildirdim: "Ey müminlerin emiri görmüyormusun, halk hadislere dalmiş. Ali sordu "Gerçekten öyle mi?” "Evet” dedim, bunun üzerine Ali şunlari söyledi: “Allah elçisinden işittim ki gelecekte gercekleşecek fitneden (Dinsel sapıklık süfyanizim göstergelerinden biri olan hadislere ayetleri kırdırmak) söz ediliyordu. “O fitneden kurtuluş nasıldır?” diye sorunca, Resullulah buyurdu ki:

"KURTULUŞ ALLAH KİTABINDADIR. ÇÜNKÜ SİZDEN ÖNCEKİLERİN HABERLERİ DE SİZDEN SONRAKİLERİN HABERLERİ DE ARANIZDAKİLERİN HÜKMÜ DE ONDADIR. O HAKK İLE BATILI BİRBİRİNDEN AYIRAN KESİN BIR HÜKÜMDÜR. ŞAKA VE BOŞ SÖZ DEĞİLDİR. ONU TERK EDEN HER ZORBANIN ALLAH BOYNUNU KIRAR. O ALLAH'IN EN SAĞLAM İPİDİR. O HİKMETLE DOLU KURAN'DIR.”

O en doğru yoldur. O boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin karıştırıp, belirsiz edemeyeceği bilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan ilginç özelllikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır. O öyle bir kitaptır ki, cinlerden bir grup onu dinledikleri zaman "Biz hayranlık veren ilginç bir Kur’an dinledik ki, Hakka ve doğruya yöneltiyor." (72:1-2) demişlerdir. O'na dayanarak konuşan doğrulanır. Onunla amel eden ödüllendirilir, O'nunla hükmeden adalet eder, O’na davet eden en doğru yola çağırmış olur.

Kur’an'ın kendi kişiliğini ve kimliğini anlatan bu metin ehli kitab; kafirlere degil, biz Müslümanlara bir yergidir. Bu yergiyi 25:30 ayeti de anlatıyor, Ahirette Resulallah'in bizden nasıl yakınacağını, şefaat degil terk edeceğini bildiriyor: "Elçi de: Ya Rabb’i kavmim bu Kur’an'ı terk edilmiş bıraktılar demiştir."

Gerçekten asrı saadeti daresini devirerek yerine geçen oligarşiyle birlikte peydah olan cehalet, sultanlardan prim gördüğü için bağnazlık, fitne, ihtilaf kavga, işkence ve zulüm rezaleti yeniden "Cahilliye" devrini geri getirmiştir.

Resulallah sağlığında "Kur’an ayetleriyle karışmaması için şiddetle "Kendi sözlerinin yazılmasini, sonsuza dek" yasaklamış, ancak yasağını iki yüzyıl sonra (Hicri 2.yy) Emevi-Abbasi saltanatı delerek, hadis uydurma kampanyası açmışlar "Sahte" olduğu halde SAHİH (sahici essah dedikleri ama Hakk, hakikat diyemedikleri) yüzbinlerce hadis uydurukçusunu keselerle para dağıtıldığını dönemin İslam tarihçileri yaziyor.

Evren'de değişmeyen, dosdoğru ve tek kitap olan Kur’an'ı nasıl olur da muharref yada şaibeli yan kitaplarla açıklamaya kalkışabiliriz? ALLAH, bizzat Kur’an'in açıklayacısıdır. "O'NU (Kur’an'ı) TOPLAMAK VE OKUTMAK BİZE DÜŞER. O HALDE SANA KUR’AN OKUDUĞUMUZ ZAMAN OKUNUŞUNU İZLE. SONRA O'NU (Ayeti ayetlerle) AÇIKLAMAK (Sana değil) BİZE DÜŞER." 75:17-19

Bu arada ayın 22'sinde SERBEST kalıyorum (R.E.-Zone). Yani kıyasıya Haniflik ve bilim konulu yazıları yazabileceğiz. Ben yazmayınca kimse de yazmıyor ve tartışmıyor. Namaz iki rekattır dedim. Kimseden bir itiraz ya da onay gelmemiş ve tartışılmamış. Oysa müslümanlar namazı 12 yüzyıldır kılıyorlar, hatta Hanifler 6 bin yıldır AYNI namazı kılıyorlar.

Ne diyor ayet? "Sizden öncekilere FARZ olduğu gibi, AKIMETÜSSELAT (Kılınan namaz) sizlere de FARZ oldu!"

6 bin yıllık namazı bırakıp, 1200 yıllık namazı seçtik.

1. Paralı imamın arkasında
2. Ayet olmayan şeyleri okuyarak ( Sübhaneke vb.) namazı BOZUYORUZ
3. Rekat sayısını fazlalaştırdık
4. Üç vakitti beşe çıkardık, Yatsı ve ikindileri de ekledik.
5. 40 rekat yaptık günde...
6. R'amazanda da 60 rekat...

Birgün doğru namazı yazalım. Kabul eden kılsın. Resulullah kendiliğinden hiçbir şey yapmadı.İslamın 5 şartı kendisinden 200 kuşak önce Hz. İsmail'e miras kalmıştı zaten. Hz. İbrahim'in ORUCUNU aynı dönemde yani RAMAZANDA ve 29 gün olarak kılıyoruz. Orucu tutuyoruz. Oruç yeni değildir. Ak iplik ile kara ipliği ayırt etmek sözü Kur'an'a ait değildir, önceki kitaplardan Kur'an'ca tastik edilmiştir.

Örneğin besmele önce ve ilk ve de tek olarak Hz. İbrahim'e indirilmiştir. Ama kime sorsanız, size besmele ile ilk kez Kur'an aracılığıyla tanıştığımız söylenececektir. Zaten kur'an'da besmele BİR TEK yerde geçmektedir. 113 tanesi aslında yoktur.

Hani "İnne Süleymane inne hu Bismillahirrahmanirrahim"

27/30. "Mektup Süleyman'dandır, rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla (başlamakta) dır."

Orada Arapçasında aynene "BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM" diyor. Buna İncil "Euzü billahi"yi de eklemiştir. Süleyman'a bir kitap inmediğini biliyorsunuz. Demek ki besmele kendinden önce gelmiş bir ayettir. Babası Davud'a besmele süregeldi. Yani Besmele Hz. ibrahim'in 50 sayfalık kitabına gelmiştir. Davut, Süleyman onun İsrailoğulları dayıdır. BESMELE Hz. İbrahim'indir. LA İLAHE İLLALLAH diyen de odur. Haccı bulan ve kabeyi onarak, ilk haccı koyan da odur. Zekatı ilk verendir ve miktarını da belinrlemiştir. Aynı orucu halen tutmaktayız. İftar-sahur saatlerimiz 6000 yıl önceki İBRAHİM'in koyduğu biçimdedir. Oruç 6000 yıl sonra bir tek kolaylık almıştır. (Daha önce itikaf vardı ve ramazan boyunca eşler birlikte yatmazlardı Bu adeti Kur'an bir ayetle oruç süresi dışında cima etmeyi bize serbest bırakmıştır.

Resulullah'a 5 ibadetin beşi de gelmemiştir. Besmele dahil hiç bir yeni yepyeni bir şey inmemiştir. Tam tersine EN ESKİ OLANA uyulması istenmiştir: Yani Atasının dini olan HANİFLİĞE.... ESKİYE uyması isetinilmiştir, Resulullah'tan Şapkamızı önümüze koyalım ve düşünelim. Resulullah'a "MÜSLÜMANLIK İLE YETİNME! HANİF OL! ÇÜNKÜ TÜM DİNLER İÇİNDE HANİF DİNDEN DAHA GÜZELİ VAR MIDIR?" diyor ayet...

Müslümanlık yetmez kesmiyor beni. Ben MÜSLÜMAN olmayı eksik ve noksan buluyorum. Bütün dinler zaten Müslümanlık üzerine kuruludur. Bütün dinler Müslümanlık ise o zaman bütün dinler içinde HANİFLİKTEN GÜZEL OLANI VAR MI? diyorsak boşuna değil!.

2/135. Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanif olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.

6/79. Ben hanif olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.

10/105. "Ve hanif olarak yüzünü dine çevir; sakın müşriklerden olma, diye emredildi."

22/31. Kendisine ortak koşmaksızın Allah'ın hanifleri olun. Kim Allah'a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış, yahut rüzgar onu uzak bir yere sürüklemiş gibidir.

30/30. Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.

98/5. Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.

Bu ayetlerin tümü zaten Hz. İbrahim'e indirilmişti.

Geri Dön     Yukarı