019 - 11 Kasım 2001 Pazar

slm&slm hnf's


"Din İçin Mi Varız, Din Bizim İçin Mi Var? - Hanif Olmak" Yukarı

"BEN DİN İÇİN YOKUM DİN BENİM İÇİN VAR". Din Allah'a giden bir yol değil; Din, "Kul hakkı geçmemesi üzerine kurulu... Din dürüstlük çabalarımızın tümü.

Kur'an her çağın kitabı ya... Ben de onu örnek alıyorum. Ve DİN... Dünyada DİN yoktur. Şimdi meramımı anlatmaya çabalayacağım.

1. Allah bir kere "OL" dedi CANSIZ oluverdi.
2. Cansıza RUHUNDAN ÜFLEDİ.

Evren genişledi/şişti. Kurallar kondu. Allah hiç karışmadı/karışmıyor. Ruhundan üfledi: Bu kalubela olayı... Allah'ı bilmekle yükümlüyüz. Bilmek ise BİLİM ile olur dedik. Allah'ı BİLECEĞİZ. Allah'ı öncelikle BİLECEĞİZ. Kaç tane? Allah sıfır tane değil önce bunu bileceğiz. Yarım, çeyrek değil (Aksi halde biz onu yaratmış olurduk haşa). İki tane değil...Üç (Teslis) değil... O bir tane... Önce bunu bileceğiz.

Bu DİN DEĞİL. Bu doğrudan Allah'a verilmiş bir MİSAK, ahit yani Kalu Bela sözü... BU DİN DEĞİL.... BU FITRATIMIZ.... Pekiyi din ne?

Din bu fıtrat üzerine olan ETİK'ler... Kulun kula (Abidin abide) borçsuz borcu sıfırlanmış ilişkileridir. Tüm dinler İSLAM'dır. Ama tümü... Ne kadar din biliyorsanız hepsi İSLAMİYETTİR. Nuh Suresi’ne bakınız. Eski tüm dinler orada... VİDD (Vedda Buda, Buddha), Yeğus-Yeüke-Nisra ve Suvağa (Suva, Şiva).

Hepsi İslamiyet’ti. Bursa'nın kestane şekeri gibi bozuldular... Nasıl bozuldular? Önce Mezheblere, sonra tarikatlere bölündüler. Tarikatlarden BİRİSİ yaygınlaştı ve o dine hakim oldu... Budizm ve Hinduizm birbirinden çıkmadır. Budizm içinde Taoizm, Zen budizmi, Lamaizm gibi yıığınla TARİKAT var... İşte bu barikat (Mezheb) ile tarikat (Zehab) bir dinin yoldan çıkmasına neden olan TARİHİ bir vakıadır. Bu kaçınılmaz dejenerasyondan kurtulmak için bizlerin bozup bozup, yerine yenisini aldığımız sonra da onu da bozup yeni bir din beklemek gibi hatalar yapmamız yüzündendir ki, yüce Allah, son sözünü söyledi:

"Herkes İslam" Ey Resulüm sen de İslam’sın!" Ama bu yetmez! "Atan İbrahim gibi, H A N İ F olacaksın. Bu kadar din içinde HANİFLİKTEN DAHA GÜZEL BİR DİN VAR MI? Hz. Musa ümmeti çok inançlıydılar... Musa onları 40 gün için yalnız bıraktı (Tur dağına çıktı). Başlarına da yine peygamber olan kardeşi Harun'u bıraktı. Döndüğü gün Aman tanrım!!! Bir altın buzağı yapmışlar. Dünyanın en köklü dini 40 günde bozulmuştu...

Ardından Zebur geldi. 4 Ayda bozuldu. Allah'ımızı şair yaptılar, Kudüslü kadın kullarına aşık olmuş bir Yahowa?... Onlara şiirler yazıyor "Yeruşalim kızları" diye... Böyle tanrı olur mu? 4 Ayda da Zebur (ZAMİR) dini bozuldu.. Evet herşey beklenir... Tevrat dinini bozan Samir idi. Zebur dinini bozan Zamir idi.

Sonra İncil dini geldi: O da dört yıl yaşadı... Paulus elinde bir bozuldu bir bozuldu ki sormayın. Paulus'un lakabı ise çok ilginç: Zimr.

İslamiyet ise 40 yıl dayandı. Asrı saadet Resulullah dönemi+dört halifeden ibaret olan 53 yıldır. "Andolsun Asra..." bunu anlatmak içindir. "İnsan Husr(an)da”. Yani Peki Asrı saadeti, Asr'ı bitiren alçağın adı neydi?

AMR İBN ÜL AS. Samir, Zamir, Zimr ve Amir. Amr=Amir demek Eğer HAKEM hakem olsaydı (Allah'ımızın adı el HAKEM'dir). Muaviye'ye geçit vermezdi... Din ikiye bölünmezdi. Mezhebler ve tarikatler O L M A Y A C A K T I. Size yemin ederim ki hakem AMR İBNÜL AS hakem olsaydı... Hakemliğin hakkını verseydi. Hz. Ali, Hasan, Hüseyin, Cafer, Zeynel Abidin ve tüm ehli beyt öldürülmeyecekti. Tek bir din tek bir HANİF din olacaktı.

Bir A M İ R bin AS bütün bu rezaletleri yaptı... O bir SAMİR idi. Ebu Süfyan FİRAVUN, oğlu Muaviye NEMRUT. Onun oğlu YEZİD ise İBLİS. Çağımızın süfyani liderleri ise birer HAMAN ...

Hanif odur ki, sizi NEMRUD ateşe atacaktır. Biliniz ki "Ey ateş serin ol" emrince tüm Hanifler yanmayacaktır, Cehennem HANİF'ten korkar... "Git seni yakamıyorum ey İbrahim'in Milleti’nin bireyi" der... Duysaydınız eğer...

Gerçek (Bilim)ve Hanif din, yukarıda "Sabıkun diye bir yerde". Hedef orası. Ben belki gelemiyebilirim. Oraya gidin gelebilirsem orada buluşuruz inşaallah... Çünkü çok yaman bir riske girdim. NİYET ETTİM ALİM OLMAYA. Son nefesimde bildirecekler. Eğer Alim olmuşsam iki ihtimal var. ORTASI yok!!!!

1. Ya Sabukun'a
2. Ya Sekar'a..

Sekar Cehennem altı bir Cehennem. Sabıkun Cennet üstü bir Cennet. Alim olmaya niyetlenenin ORTASI yok. "ÜÇ SINIF OLDUĞUMUZDA". Alim ya ÜST sınıfa gider, ya da dördüncü sınıfa (SEKAR'a). Onun için ben riskliyim. Benim yanımda değil, Hz. İbrahim'in makamı yanında olun. Orada randevulaşalım... UMULUR ki, Alim olurum... Buluşuruz...

İB+RAHİM makamı zaten KÖRÜ KÖRÜNE değildi ki? 13 yaşında Allah'ı aradı. Babasının putlarını, ay güneş ve yıldızları sorguladı. Allah'ı sorguladı. Allah'ı rahatsız edercesine sorguladı. Allah Cebrail'i gönderdi (Cebrail'i gören otomatikman Resul olur), Cebrail'i kovdu: "Sen şeytan mısın nesin git" dedi, "Benim beynimde biçimlendirdiğim ALLAH, ben burada zırlıyorum, kapris yapıyorum diye inip bana görünecek bir kişi değildir" dedi. Cebrail'i kovdu, "Allah geliyorsa kendi gelsin/beni götürsün" dedi.

Allah İbrahim'e tecelli etti. İbrahim, "Sen sahiden Allah mısın? Beni MUTMAİN et, kalbimi doyuma ulaştır" dedi. Allah İbrahim'e "ALLAH OLDUĞUNU İSPATLAMAK" durumunda kaldı... Bunu hiç bir kuluna yapmamış ve yapmayacakdı... İbrahim mutmain oldu ama öylesine HANİF idi ki... Hiçbir şey onu aslında doyurmuyordu: Ezelden diğer resuller ve nebiler gibi "ELÇİLİK defterine yazılı değildi". Cebrail onun yaygaralarına İNDİĞİ için otomatikman PEYGAMBER oldu. O peygamber olmayı istememişti ve sevmemişti. DAHA çok istedi. Velayet makamı (Dostluk) istedi. Allah veylilik teklif etti. "Yüzbinlerce peygamber milyonlarca VELİ var, ben ne yapayım bu ikisini?" dedi... Allah "Ne istiyorsun" dedi (Allah Samed'dir biz isteriz O verir). Ben senin yanıbaşında tek bir DOST (Halil=Ebedi dost) olmak istiyorum.

Arş'ına, Ğaybına kimseyi MUTTALİ ve ortak etmeyen Allah "Pekala DOSTUM" dedi, "Seni Arş'taki misafirhanem sayılacak olan Makamı İbrahim'e, yanıbaşıma ve Halulullah ile Halilürrahman olarak alıyorum.

Sana Arş'a DEĞEN en yakın makamı veriyorum. Senin gibilere bir de CENNET üstünde (Sidreden Arş'a kadar olan bölüm) bir SÜPER CENNET YARATTIM. Sana sen gibilere "İbrahim Milleti" dedim. Onlar için buraya bir CENNET'i daha oluşturdum. Makamı İbrahim senindir ey DOSTUM" dedi Allah...

"ALLAH İBRAHİM'İ DOST EDİNMİŞTİR" (Bu ayettir). Siz ve ben yani biz İbrahim Milleti, yani Hanifler, Allah sizi İnşaallah Cennet'e göndermez. İnşaallah Cennet'e girmezsiniz... İnşaallah sizin yeriniz SABIKUN denen Naim cenneüstü-cennet olur. İnşaallah sizler İbrahim'in kucakladığı ve Allah'ımızın Cemali şerifini görenlerden olursunuz. Siz inşaallah sabıkun üs sabıkun (Allah'a teğet olacak kadar yaklaştırılmış) ve Mukarrebun'a layıksınız.

"Bir kaç huri istemem Cenneti BANA SENİ GEREK SENİ diyen kimdi? Yunus Emre. O da bir HANİF idi... Hiçbir kitabında hiçbir şiirinde/dizesinde ve fikrinde "Mezheb, siyasal İslam, fıkıh, şeriat, Hizbullah” gibi bir tek lafı yoktu. O HANİF idi... Bunlara zerrece itibar etmedi... Hanif idi, onun için Cennet'i istemedi. Cennet, "Cehenneme konmayanlar için alternatif bölgenin adı. Yunus Emre ve HANİFler için ise "Bir önkabul salonu". Asıl olan Mukarrebun/Sabıkun/Naim idi.

"DİN İÇİN Mİ VARIZ?" yoksa din ARAÇ insan AMAÇ olduğuna göre "DİN Mİ BİZİM İÇİN VAR?". DİN BİZİM İÇİN VAR. Dünyada meşrebimizin yöntem biçimine DİN diyoruz. Ama aslolan din değil D İ N G Ü N Ü ... YewmidDİN. O da dünyada değil! DİRİLİŞTE kurulacak olan düzenin ilk günü YEVMİDDİN Bir gün ki bin yıl. Aman Yarabbi... 365 bin tane gün. İnsan ölmrü 100 yıl olsa bile tam on tane insan ömrünü ucuca ekliyorsunuz.

O gün doğal gibi olurdu ama... Güneş bir MIZRAK BOYU başımızda ve Cehennem de yalazlarıyla bizi yalamasaydı, o gün normal olurdu. Ama değil... O gün bir dehşet günü... Haşa Allah Zalim değil!!!!!!! "Ama onlar nefslerine zulmediyorlardı" diyor Allah'ımız. Bunu biraz açalım:

Biliyorsunuz Cehennem'in en üst katı ZEMHERİR soğuğu (Mutlak soğuk derece) böylece burada SOĞUK AZABI vardır. Cehennem aslında budur. Duymuşsunuzdur, Cehennemin enüst katmanında "ZEMHLERİRİYE" azabı var. Yani Cehennem dediğimiz yer soğuk bir ortam... YAKITI (-1 Kelvin). Oraya götürüp de orayı tutuşturan kim? Kim kendini kundaklamış ve yangına atmış? Allah mı ona eziyet ediyor? Yoksa O mu nefsine eziyet ediyor. Niçin bir bidon benzinle oraya gidiyoruz anlamıyorum? Niçin kendimizi tutuşturuyoruz? Kutupta ateşin olmadığı yerde "ATEŞ" götürüyoruz ve kendimizi yakıyoruz.

Allah bize eziyet etmiyor, biz kendi nefsimize zulmediyoruz... Cehennemi kızılateşe boyayan da Cenneti yeşil zümrüte boyayan da biz değil miyiz? İkimiz de aynı kişi değil miyiz? Hani demiştim ya, alın bir HURİ'yi koyun Cehennem’e, bu kadar iğrenç bir görünüş daha bulamazsınız.

Cehennemdeki iğrenç teke, irin ve gaita kokularını alınız, getiriniz Cennet'e (Ters polarizleyin) adı Miskü amber... CENNET kokusu. Seslerin en çirkini olan eşek sesini (Lokman suresi) alıp cennete koyun: 7 değil 7 trilyon notadan oluşmuş en güzel ses olacaktır.

Cennet ve cehennem birbirine zıt (Biri gravitik diğeri levitik) iki ortam. Bir nesneyi (Koku, tad, insan, ses, yüz-güzellik vb) iki ortamdan hangisine korsanız ona göre güzellik-çirkinlik ya da temizlik-pislik kavramları oluşuyor. Kevser şarabı (Şerbeti) öteki adıyla İRİN nehri. Tuba ağacı ve muhteşem meyveleri öteki adıyla "ZAKKUM"...


"Milat - Geleceğin Bilimleri" Yukarı

Milat demek KİTAP demek. Madem 53 yıl kazandık (İNŞAALLAH yarından daha önce gerçekleşti), o halde artık yeni kitaplar ve yeni bilim dalları zorunlu olarak üstlenilmiştir. Hani o potansiyeli daha önce ufaktan ima ediyordum. Hologramlar=Halü-gramlar, Hole_gramlar, Halow-gramlar, Hollow-gramlar, Holly-gramlar, Whole-gramlar. Bunların her biri bir KEHF (Topoloji bilimi). Oysa 2053'te bunlar açıklanacaktı. Kimse bilmeyecekti ya da tek olarak HOLOGRAM kelimesini bilecekti.

Topolojik olarak halo (Halau ve Hooeistik uzaylar). TOPOLOJİ=KEHF=MAĞARA, yani R A K İ M'in (Rakam'ın matematiğin, aritmetiğin) GEOMETRİSİ'dir. Cebir skalasının artı eksi enine giden eşeline bir de dik soyut sayı (imajiner artı ve imajiner eksi cebiri) boylamı çiziyorsak bu ANALİTİK için yeterlidir. Ama şimdi 53 yıl sonraki bir bilim bulgusunu getiriyorum: Biri somut diğeri soyut ARTI buna dik baktığınızda gözünüz ile kağıt arasındaki dikme... Burada cebir analitik olamıyor... Synthetic oluyor...

Bilinç boyutu devreye giriyor. Yani Hologramı (Laser teknolojisiyle elde edilen üç boyjtluyu)bir de EKSİ üç boyutlu olarak çizebiliyoruz. Bu boşlukta insan değil. Dolulukta bir İNSAN BİÇİMİNİN OYUĞU anlamına geliyor. Geceleyin beyazlar giymiş bir insan objektife poz veriyor... Bunun negatif diasında BEYAZ bir fonda "SİYAH GİYMİŞ" bir insan göreceksin. Beyaz fon=ETHER=Esir'dir. Yani bir DOLGU maddesidir. Ondan bir oyuk açmış ve o boşluğa insanın matriksini (Kalıbını) oymuşsunuzdur. Bu pozitif dünyada insan= quantlar topluluğu (Diapozitif) ve boşluk ise adı üzerinde vakum/boşluk ama bunun tersi dia negatifte ise evren bir alçı bloku...

İnsan ise, oradan bir OYUNTU yani boşluk... Çünkü Takyon sisteminde QUANT yoktur. Işıktan hızlı sistemde quantlaşma yerine bütünsellik=Küll=Globularlık, tümellik vardır. Işıktan hızlı sistemde kesinlikle belirsizlik ilkesi yoktur, herşey determinedir (Böyle olunca da hesabımız görülüyor ve herkes gideceği yeri KESİNKES biliyor).


"Dancing Queen - Futuroloji" Yukarı

Bir şarkı var ki Gracelend gibi çok önemli. Agnes, Björn bestesi. Onlara ABBA da deniyor. 2050 müziği tarzı o işte... Danseden kraliçe. "You were the Dancing queen". O şimdiki isveç kraliçesi değil aslında... İleride öyle bir sistem oluşturulacaktır ki... Düşünün bir Cumhurbaşkanı var... Bir de başbakan... Yetkileri belli ayrıklıkları belli... Ya da bir kentte Vali var ayrıca Belediye başkanı var.. Şimdi şöyle bir düşünün: Cumhurbaşkanı=KRALİÇE, Başbakan=Onun kocası ya da partneri... Vali=Kraliçe, Belediye başkanı=Onun eşi... Bu ikili bir liyakattır. Evet böyle bir sistem sizi rahatsız eder mi?

Mesela: Sayın Cumhurbaşkanımızın eşi=KRALİÇE kendileri de BAŞBAKAN... Ya da bir kentin valisi=Kent kraliçesi anlamında=Fürstin, eşi/ortağı ise kentin belediye başkanı. Hangisi mayor işini daha iyi biliyorsa o Burgermeister ya da meisterin olur. Biri vali (Düzine sisteminin valisi), diğeri ise o kentin (Hansa=Kendine yeterli kent devleti, site devleti demektir) Belediye başkanı (Makropol kentlerde onlara Herzog da deniyor olabilir mi acaba?).

Böyle bir sistem ilk kez yürürlüğe konsa sonra da bu ÇİFT kalkıp bir dansetselerdi, bu şarkıya ben Dancing Queen derdim. Yani neden dancing King (Danseden kral değil de kraliçe?). Çünkü bu SİSTEMİN ilkini haber veren bir DANS. Mesela Tansu Çiller ile (elbette eşi değil) partneri olan diyelim ki Sayın Sezer ikisi aynı köşkte, biri protokol-formalite ve veto vb. işleriyle, diğeri de protokolden tam arındırılmış salt devlet işleriyle uğraşıyor. Halbuki bu sistemde iki taraf da protokol ve merasim-seramoniyle ilgileniyor... Köşkte kokteyl var, Yarın da Anıtkabir'e gidilecek,CBaşkanı dönüşünde karşılanacak (İmza Çiller). Bu başbakan iş yapabilir mi?

* You can dance, you can jive
* Having the time of your life
* Ooh, see that girl, watch that scene
* Digging the dancing queen
* Friday night and the lights are low
* Looking out for a place to go
* Hm, where they play the right music
* Getting in the swing
* You come to look for a king
* Anybody could be that guy
* Night is young and the music's high
* When you hear the right music
* Everything is fine
* You're in the mood for a dance
* And when you get the chance
* You are the dancing queen
* Young and sweet, only seventeen
* Dancing queen
* Feel the beat from the tambourine
* You're a teaser, you turn 'em on
* Leave 'em burning and then you're gone
* Looking out for another
* Anyone will do
* You're in the mood for a dance

Şarkının sözleri çok önemli:

* Siz dans edebilirsiniz, jive yapabilirsiniz
* Hayatınızın zamanını alarak
* Bakınız o kıza bakın, sahneyi izleyin
* Cuma gecesi ve ışıkar dimlenmiş
* Bir yere bakıyor gitmek için
* Hm Doğru müziğin çalındığı yere
* Ritme uyuyor
* Kralı aramak için geldiniz
* Herhangi biri o olabilir

Bu iki cümleye dikkat çok dikkat. Burada PARTNER herkes olabilir

* Gece genç ve müzük yüksek
* Doğru müziği duyduğunuzda
* Herşey iyi olur
* Dans için havya girdiniz
* Ve şansı yakaldığınızda
* Siz danseden kraliçesiniz

Evet SEÇİM ile bir şans...

* Genç ve tatlı, sadece onyedi (yaşında)
* Danseden kraliçe
* Tambourine'den gelen ritmi hisset
* Siz şakacısınız, cilvelisiniz siz onu sarhoş ediyorsunuz
* Onları ateş içinde bırakıyor ve gidiyorsunuz
* Başka birini arıyorsunuz
* Herkes yapabilir
* Dans için havya girdiniz

Gerçekten HERKES yapabilir. Herkes kraliçe olabilir. Ya da partneri. Kraliçe'nin evlendiği kişi KRAL olabilir ya da tersi. Ama bu KAN, soyluluk asalet vb. değil, royality değil.

Bu mesaj dolu... Joyce gibi, Graceland gibi.

JİVE??? Çok basit bir örnek... Klasik çağda bir hamburgerciyi çok yaşlı müdürler yönetirdi. Mahkeme suratlı adamlar ya da yaşlı başlı ahçılar falan... Sonra "Çağmızımn hızına " ya da schnell İmbiss=Fast Food'a uygun olarak bu adamlar yavaş ve çağdışı kaldılar... Yeni müdürlerin yaşı 17 oldu... Halen de öyle... 19 yaşındaki müdüre "Yaşlı" deniyor fastfood dünyasında... Şöyle bir burgercilere uğrayıp, müdürlerin-müdirelerin yaşlarını bir istatistik ediniz. Evet acaba bu genç müdürlerin yaşları niçin bu kadar küçük? Niçin bu kadar gençler? 15 yaşında bu işe giriyor iki yıl sonra yönetici, dört yıl sonra merkezde yönetici. Buna dikkat ettiniz mi?

Artık çağımız lahmacunu ya da kebabı saatlerce bekleme çağı değil. Hızlı okuma kursları... Bilgisayarlardaki hızlılık yarışı değişime kolay adapte olurlar. Danslar bile hızlı ve deli...

Aslında o kız ne kraliçe ne de dansettiği partneri bir kral... Pekiyi ne? Hem bir ülkeyi yönetiyorsunuz ve soylu değilsiniz. JİVE diye bir akademiden mezunsunuz. Top gençlerde... Üç yaşında bilgisayar eğitimi tamam... Bu arada sibernetik yüzünden okuma yazma aradan çıkmış. WEB yüzünden herşey cebinde. Tüm toplam insanlık bilgisi... bunları ezberlemek mümkün değil. Eskiden bir mühendis vardı. (Hendese=Hesap uzmanı'ndan geliyordu). Şimdi mesela bilgisayar mühendisi, tekstil mühendisi genetik mühendisi 130 dal var gelecekte ise bu 13000 dal olursa, çocuklarınızı öyle hayat bilgisi, resim iş, beden eğitimi diye ağdalı ağdalı 11 yılda öyle liseden mezun edemezsiniz...

Web=KİTAP KALKACAK ayetinin tecellisi ve ta kendisidir... Bir anlamı da Kollektif bilinçaltı demektir. ANKEBUT=Örümcek ağı ne demek sanıyordunuz ya? Hem de ne çürük değil mi? Bir virüs bir disconnect, bir güneş lekesi bir elektromagnetik fırtına bir Montauk deşarjı, al sana WEB=WEBB bitti...

Evet bir sinek=bir virüstür. Atalarımız ne demiş "Virüs küçüktür ama HD bulandırır" Jung'un teoremi "Ataların mirasına" geldiğimizde ise.. Kollektif bilinç kaybolma, virüslenebilirim her an...

Evet Carl Jung Freud ve Frömm gibi "Bireyci" değildir. Jung, "Bir ortayalama, bir istatistik olarak görür davranış birliğini..." Bir bileşkedir sanki.. Yani psikoloji tekil sosyoloji çoğul gibidir... Bu bakımdan tümden gelimli olarak ben Jung'un kollektivizmine inanırım. (Tam değilse de , hayvanları ve primatları inceledeğimde ya da belgesellere baktığımda bu kabileciğili ve destancılığı görüydrum). Gustave, Erich ve Sigmund şöyle dursun biz gelelim yine JİVE'ye...

Bu bir genetik mucizesi değil... Koşullar sizi üç yaşından itibaren mühendis(liğin binlerce dalından birine) kanalize etmektedir. Biri diğerinin bildiğini ancak WEB ile bilebilmektedir. Yani ben eğer uzay tıbbını merak ediyorsam ve kendim sadece bir KIVAMLI FOTO MÜHENDİSİ isem, bunu gidip bir yerde ortak bir okulda okuyamıyorum. Çok HOBBY edindimse WEB search ediyorum. Zaten taşıdığım identification card magnetiktir ve WEB de yüzlerce TERABYTE sanal HD'm var. Üstelik o sadece benimdir, KİMSE okuyamaz. Çünkü herkese bir (Özel parmak izi olduğu gibi), ÖZEL BİR frekans var... O frekansın ucunda ise holografik hafıza bazında TERa baytlarla ölçülen bir belleğimiz var.

Nerede o eski okullar... Şimdi herkesin bilgisayar entegrasyonu var... Öğretmen bile görselliği çabuk öğrenimi yavaşlatan bir FORMALİTE hele hele KİTAP ne ki? Kitap bir nostaljidir... Nostalji takılan onu öyle okur... Ama tutup da dünyanın tüm kütüphaneleri dolusu kitapları bir iskambil kağıdındaki magnetik kart ile yanınızda taşıyorsanız farkı siz kıyaslayın. KİTAP kalkmıştır artık (Kur’an öyle diyor zaten). Yerine DÜNYA KİTAPLIĞI gelmiştir.

O kitaplığın içinde plajda uzanıp okuduğunuz klasik kitap da var... Yani birkaç milyar kitap içinde sizin o sevdiğiniz kitap da var. Ben olsam, plajda KASKIMI takarım. Kask deyip geçmeyin:

1. Yastık görevi yapıyor.
2. Gözleri güneşten koruyor.
3. Multimedia. Müzik dinliyorsunuz ve üç boyutlu olarak mini TV yayınları video vb yanında uzaysal olarak sanal kitabınızı okuyorsunuz.
4. Kask güneşten kendi fotocell enerjisini üretebiliyor. Kask yelpaze gibi minimalize olarak katlanabiliyor.

Ama üzgünüm kask çamaşır yıkayamıyor. Ancak evinizdeki tüm otomotif araçlara emir veriylor (Zaten o kask bir PC ve bir Play Station aynı zamanda). O kask size beyin alfa vb. dalgaları üreterek sakinleştirebilmiyor. Yani saymakla bitmez... Çünkü bir iskambil kartı kadar olan kişisel bilgisayarınızın DEVASA bir uydusu gibi o Kask... Gelecekte seçimler bu bireysel kartlarla yapılıyor: Memnun değilseniz HAFTALIK seçim (Buna plebisit deniyor yani bir tür referandum) yapılıyor. Beğenmediğiniz idareci gidiyor.

Haftalık KRAL ve KRALİÇELER var demek istiylorum.. JİVE DEHALAR Akademisidir... Kanından dolayı değil, dehasından dolayı mezun olan (Üniversiteden mezuniyet yaşı 17'dir) kanı nedeniyle değil YÖNETİCİLİĞİ nedeniyle ve beşik kertmesi gibi genelde birbiriyle evli olabilecek ÇİFTler değilse, puanca en uyumlu çiftler QUEEN olur, King olur. Biri Vali diğeri Mayor olur. Yani seçilmişler rastgele seçilmişler değil.

ÇEKİRDEMKTEN YETİŞEN T E K N O K R A T L A R I N içinde EN LAYIK OLAN BİR Ç İ F T İ N seçiminden ibarettir. Sizce bunda demokratik olarak bir terslik var mı? Yani EN İYİ UZMANI seçiyorsunuz hem de haftalık güvenoyu (Plebisit ile) ile öyle dört yıl ense yapıp yatamıyorlar. İşleri de çok zor... Megakentleri BİRLİKTE yönetiyorlar. Devlet gelmiş BELDELERE oturmuş, öyle merkezi idare yok. Belde belde-belediye belediye KENT devletleri var. Biri turizm Hansa'sı, birisi mesela balıkçı köyü Hansası biri örneğin expensif tarım Hansa'sı, biri doğa-onrman Hansa'sı... Orman köyleri gibi... Köy-site bir yana, asıl olan KENT(Hansa yönetimi) her bir kenti (Kasabadan tutun da İzmir gibi makropolislere kadar) bir birimi bir devlet olarak benimsiyor.

Düşünün bir kenti... Örneğin Balıkesir kazalarını... Altınoluk=Vatikan zenginliğinde, Edremit=Liechtenstein zenginliğinde 6 km ötede Havran=San Marino zenginliğinde, ondan 9 km ötedeki Burhaniye=Monaco zenginliğinde... Ayvalık=Lüksemburg refahına eşit. BİLMEM anlatabildim mi?

Tüketken değil ÜRETKEN KENT devletler (Hansa'lar). Kral ve Kraliçe yani 17-27 yaş arası veletler buna yarıyor... Herbiri de JİVE mezunu... Doğuştan yönetici (Hani Alman mucizesi, Japon Mucizesi falan diyoruz ya). Kraliçe bu işte... İsterse dansetsin bana ne... Yeter ki MİLLET için CİTİZEN=Siite hemşehriliği için çalışsın. Yüksek maaş...Kendine güvenen genç benim kralım-kraliçem olsun gurur duyarım...


"Fil Suresi" Yukarı

Kuşların fonksiyonu daha çok Fil suresinde yazılıdır. Zaten Tayren=Tayyareler demektir, kuşlar demek değildir (Tayyar kuş'tur çoğulu tayrün'dür). Tayren=Uçaklar. E(Başı tutan), BAB(Kapının v harfi biçiminde açılması anlamında) ile(Uçuş düzeni). Tayren Ebabile=Ebabil kuşları........mı acaba?


"Uzay-Zaman’da Yolculuk" Yukarı

Kur'an'da UZAYDA, UZAY ZAMANDA VE ZAMANDA ÜÇ TÜRLÜ OLARAK GİDEBİLEN ARAÇLAR VAR... ZÜLKARNEYN BİLDİĞİN HİÇBİR KLASİK ARAÇLA (GEMİ, AT ARABASI VB.) gitmedi. Ayette ona nice nice herşeyden bir SEBEP vermiş ve yanına ARAÇLAR koymuştuk diyor ayet...

"Herşeyden de bir bilim vermiştik" diyor ayet... Bunlara bakınca, insanların kadırga-kalyon ile seyahat etmediğini görüyoruz. Yasin suresinin tam ortalarında "Onların zürriyetlerini de nice uzay gemilerine bindirmemiz bir delil değil midir?"diyor ayet...Onların (Mesela Nuh'un bizim) zürriyetlerini (Kuşaklarını torunlarını) NUH gibi ama UZAYDA bir takım koloni gemilerine koymaktan söz ediyor ayet...

Yasin 41,42,43, gelecek için bir delilden söz ediliyor (Gelecek geçmişe delil olamaz. Ama geçmiş geleceğe delil olur, bu yüzden delil sözünün muhatabsı doğrudan GELECEK kuşaktır).

Bu hangi gelecek kuşaktır. Gemilerden kurtulup, uçak ve balonlara terfi ederek, oradan da uzaya açılan kuşak... Yani uzay çağının KOLONİ dönemi... Bunu apaçık anlarsınız. Dediğim gibi, gelecekteki bir uzay istasyonu, asla Barbaros Hayrettin'e bir delil olamaz).

Evet şimdi "Onlara bir delil de: Soylarını dolu gemiyle taşımamız "dan sonraki bölüme bakalım:

"Soylarini dolu gemiyle taşımamız" kolonizasyon gemileri ile insanoğlunun uzaya açılması, yani Zürriyetler (Generations ve torunlarımız). Bu binekler (Gemiler ama UZAY G E M İ L E R İ dir ve elbette çok çeşitlilik göstermektedir. "ve kendileri için bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır". Bu gemilerden söz ediyor ayetler...

43: Dilesek, onları suda boğardık;

Arapça bilenler bir baksın bakalım orada MA=SU kelimesi var mı? Suda boğulmak ĞARK'tır, bakın bakalım ĞARK var mı? Ma, Mai, May, umman,Bahr(Deniz) vb. var mı? Gördüğünüz gibi YOK.

Suda boğulmak Arapça şöyledir: Ğurkuhu an Mai (umman, bahriy vb.) Öyle demiyor. Nuğrik=HAVASIZ ORTAMA ĞARK OLMAK ikisi farklı şeyler. Birinde ortam su ötekinde doğrudan havasızlık .

Onların zürriyetleri denince hem atalar hem torunlar olmaz, çünkü ONLARIN=ATALARIN Zürriyetleri=TORUNLARı biçiminde Allah vahyetmiş.

Uzay yolcularının astronotların KAZAYA uğrayacağı da söylenmiş ayetlerde... Nitekim bugüne kadar ölen astronot sayısı otuzu buldu ki, gelecekte bu kitlesel bile olacaktır... Şimdilik bireysel.. (Uzay mekiğinde sekiz kişi ölmüştü en çok).

“Ne yardımlarına koşan bulunur ve ne de kendileri kurtulabilirlerdi”. Ama bu ifadeden anlıyoruz ki: "Yardımlarına koşulmasına ve kurtarılmasına izin veriliyormuş. Hatta kendi imkanlarıyla kurtulabiliyorlarmış. İfade açık çünkü: "Dileseydik" diyor, "Yardımlarına koşan olmazdı"diyor (Ama yardım edileceği açıkça gösterilmiş).

Geri Dön     Yukarı