039 - 30 Aralık 2001 Pazar | |
Selam ve Selam "Kehf Suresi - Hz. Hızır - Zülkarneyn" Yukarı İnsanların birgün uzayda sistemleri turlayacağı doğru... Ancak onların "İleri bir uygarlık” olması gerekirdi. Eğer böyle ileri bir uygarlık iseler, çoktan gelmeliydiler. Oysa gelenlerin sadece "Torunlar=zaman gezmenleri" olduğuna ilişkin kanıt var. Zaten onlardan her biri için bir Zülkarneyn de diyebiliriz. Ashabı kehf gibi: “Ashabı kehf üç kişidir dördüncüleri köpekleri, ashabı kehf beş kişidir alltıncısı köpekleridir, kehf ehli 7 kişidir sekizincisi de köpekleri...”. Zülkarneyn de böyle "KAÇ KİŞİDİR"? Unutmayınız ki 83. ayette HIZIR biter ve/veya Zülkarneyn başlar... Ama birden bir giriş yapar ve "Sana Zülkarneyn'i sorarlar" der. Şimdi Zülkarneyn'e bağlanan kelime (Misal) şu: “Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzleri budur”. İçyüzü kelimesine dikkat ediniz. SEBEP ve NETİCE (Neden-sonuç). İçyüzü de bir SEBEB’dir. Yani nedensellik ilkesi (Causality) gereği... "Neden ve sonuç" yer değiştirmiştir... Sonuç nedenden önce geldiğinde bize "Tuhaf gelen şeyler olur ve bunları bir büyü sanırız" (balığın canlanması gibi). Eğer Allah katından ise mucize sanırız. Hızır olayını bir daha anımsayalım: Çünkü Zülkarneyn'e buradan direkt köprü oluşacaktır. Zaten ayet aslında şöyle yazılıyor: 82. "Duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı; babaları da iyi bir kimseydi. Rabb’in onların erginlik çağına ulaşmasını ve Rabb’inden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmalarını istedi. ve 83: "Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzleri budur. Sana Zülkarneyn'den sorarlar de ki size ondan da haberlerim olacaktır". Aslında 83. ayet budur. Tamamen devamı. Öyle kopuk değil... Tersine girift olmuş... Hızır'ın zamanı DEHR tipi zamandır. Yani bir tek noktada her yere değer zaman, "Her yere girebilen" TEĞET zaman. Dehr=Teğet zamandır, bunu anımsatmak için yine Satelit örneğini vereceğim: 1. Uzaya attığımız bir cismin 9,81 değerini aşması gerekir, yoksa atılan balistik (Mermi, roket, taş vb.) geri düşer. Bunun anlamı şu... Roket/uydu vb. her neyse kritik orbitale oturmuştur. Yani ne uzaya açılabiliyor, ne de yeryüzüne düşebiliyor... Zaten yörüngeye oturmak demek şudur: O araç dünyaya HER NOKTADAN düşmek istemekte, fakat HİÇBİR noktadan düşememektedir. DEHR budur işte... DEHR = Hızır'ın HER ZAMANA DÜŞMESİ'dir. Sayısı yoktur sonsuz zamana girebilir her zamana noktasal olarak değer. Teğet, yani noktasal olarak TÜM ZAMANLARIN hakimidir. 1. Bizim gibi zamanda ileri, Hızır-Musa ve Yuşa olayından epeyce bir edinim edindikti. Hızır'ın, Musa ve Yuşa'nın zamanına TERS yönden girdiğini anlamıştık... Balık canlanmıştı ve de ikinci MİSAL, "Şeytan bunu bana unutturdu" diyen Yuşa'nın ifadesinden iblise ÖZEL olan ve bir İLERİ sonra BİR GERİ akan zamana dahil olduğunu hatırlayacaksınız. "Şeytan bana bunu unutturdu". Bu MİSAL cümle ile OSİLASYONİK yani Alternatif akım gibi "İleri ve sonra geri" çalışan bir zaman oku var demekti. Sonra Musa'yı aldı HIZIR... Onu şuradan anlıyoruz: "...bunun üzerine izleri üzerinde G E R İ döndüler". Zamanda geriye gidildi. Yuşa (Musa'nın öldürdüğü GELECEKTEKİ YUŞA) zamanda geriye gidince çok genç olduğundan küçülerek cenin oldu. Musa ve Hızır da yaklaşık zamanda 17 yıl geriye gitmiş oldular (Yuşa da o yaştaydı zaten). Musa daha katil olmamıştı, Yuşa'yı öldürmemişti. Hızır ise çok önemli bir söz söyledi: "İÇYÜZÜNÜ=SEBEBİNİ" bilmediğin şeyler yapılacaktır, bunlar sana ne kadar mantıksız gelirse gelsin, sakın işimde engel olma... Gördüğünüz gibi yeniden SEBEP kelimesine daha doğrusu NEDEN ve SONUCUN ikisini de kapsayan tek bir kavrama "İÇYÜZÜ" MİSALİNE girdik. Soru sormak bir engel değil ama engel olan şey şu: Zaman kaybetmemek... Hızır için bir sorun yok, ancak Musa'nın "Geriye çalışan zamanı" daha sonra "İleri çalışacaktır". Musa zamana bağımlı olacağından HIZLA yetiştirilmesi gerekli... Hani çocuğunuzu sabah okula yetiştireceksiniz. Ama bir türlü uyanmak ve gitmek istemiyor. Onun gibi bir şey... Hızır diyor ki; "Senin yetiştirilmen gerekli görevin var: Balığın canlandığı o yerden ileride ümmetini geçireceksin. O kaya ağzını unutma, orada tam o kanalda deniz ikiye ayrılacak. Oradan İsrail oğulları özgürlüğe kaçacaklar... Hızır öncelikle bunu anlatıyordu. Sözkonusu o noktadan az ileride bir GEMİ vardı. O gemi gelecekte, Yuşa denen bir zalim hükümdarın Amiral gemisi olmuş ve onunla denizlerin hakimi olmuştu. Çok zalim bir Yuşa idi ve şöhretini o geminin fazlalığına yani dengeyi bozmasına borçluydu. O gemi olmasaydı o savaşı kaybedecekti... İyi ki Zalim Yuşa'nın böyle bir HASSAS gemisi vardı. Ama Yuşa şimdi doğmamış bir embrio durumunda. O halde bu gemi "Parçalanmalıydı". Yani alttan delinirse orada kalırdı. Sonra Hızır Musa'yı azarladı "İÇYÜZÜNÜ" bilmediğin bir şeyi benimle muahaza etme demedim mi? Derken, O gemiye en yakın bir derme çatma eve girdi Hızır... Ve orada uykuda olan çocuğun ağzını eliyle kapatarak onu ÖLDÜRDÜ... Musa kahrolmuştu: "Bir kısas hakkı olmadan bir bebeği öldürmek çok büyük bir cürümdür. Ben de seni bir adam zannetmiştim, meğer sen bir KATİLmişsin. Bu yaptığını hiç bir şeyle açıklayamazsın, sen çok kötü bir insansın...". Musa böyle düşünüyordu. Hızır ise her bilen ALİM gibi içerliyordu bu densize ve şöyle düşünüyordu içinden: "Ben bu Yuşa'yı öldürmesem ileride SEN ÖLDÜRECEKSİN". Katil sen olacaksın... Dua et de Allah, Levhi Mahfuz'da anne-babanın DUASINI kabul etti. Dua şöyleydi: "Ya rabbi EĞER HAYIRLI olacak ise oğlumuzu ömürlü kıl... Onu ıslah et ey ulu Rabb’imiz". Allahüuekber bu duanın gücüdür ve Levhimahfuz'daki ilahi bilgisayar bu programa uydu. Hızır da o programa uydu... Musa da kurtuldu katil olmaktan. Tam tersine İSMET sıfatını geri alıverdi. Yani gelecekte katil olmadı. Tılsımlı bir dua yoktur. İHLAS ile yapılan içtenlikli her yakarış MUCİZELER yaratır... Levhi Mahfuz'u baştan yazar, Arş sallanır. Tüm arş taşıyan mukarrebun melekler korkuyla mütteki olur ve en girgin titreşimlerle kendilerinden geçerler. Günahlar da aynen böyle affoluyor: 1. Settar=Var olan günahı ÖRTÜYOR, başkalarına açıklatmıyor, kamufle ediyor. İşte tevbe mekanizması bunlardan ibaret. Balığın canlandığı yerden AZ ilerideki gemiyi deldi ve gemiye en yakın evdeki bir çocuğu öldürdü... Evet elini çocuğun ağzına kapadı. Çocuk boğuldu. HIZIR KATİL mi oldu? Yuşa zamanda geri gitmekle zaten ÖLMÜŞTÜ. Yani hiç doğmamış olmuştu. Hiç doğmamak da bir tür ÖLMEK değil midir? Yuşa öldü... En sonunda zaman oku ileriye doğru çalıştığında "BİR YUŞA DOĞDU". Minicik bir bebek gözlerini dünyaya açtı... Çok ama çok iyi bir insan ve evlat olarak YUŞA doğdu... O Yuşa Musa'ya rakip değil, tam tersine atuşağı, silah arkadaşı, kamarot vb. HER ŞEY oldu. Katipliğini, bodyguardlığını yaptı. Bir SAHABE ötesinde HAVARİ oldu... İşte kötü YUŞA öldürülmeseydi BU HAYIRLI MÜKEMMEL YUŞA doğmamış olacaktı (Parçacık Yuşa yerine dalgacık yuşa gibi)... Yani POLARİZE bir YUŞA doğdu. POLARİZE bunu unutmayınız çünkü bu ZÜLKARNEYN'in de öyküsüdür. Polarizlenmek DİPOLE olmak. Dİ=İKİ, POLE=KUTUP veya KARN+EYN. Zaman da İKİLEŞİR ve (DEHR=TEK, TEĞET) ama KARN=KİRİŞ zaman. Yani bir küreye bir tek noktada değen HIZIR'ın DEHR zamanı değil! Bir küreyi KİRİŞ olarak İKİ noktada ama illa ki İKİ noktada, olmazsa olmaz bir şart olarak sadece İKİ noktada kesen zaman demektir KARNEYN. İki tane ışık konisini darboğazından (Berzah) birleştiriyoruz ve ortaya çıkan bu şemle (Kum saatine) de KARNEYN deniyor. Karn=Işık Konisi (Koni=Cony=Hûni). Zülkarneyn Ye’cüc-Me’cüc istilasını TEHİR ediyor (Tehir=Sonuç=Resultance). Yani hızır gibi EBEDİ olarak düzeltmiyor. TEHİR ediyor yani erteliyor. O ALLAH vaadidir çünkü... Allah da vaadinden dönmeyeceğinden ve VAAD= Vade Tanımak olduğundan TEHİR ile yani kiriş veya şiş diyelim bir triko yumağına saplanıyor, "İKİ NOKTADAN". ÖNCE bir uçtan (geçmişten) giriyor, sonra da öteki uçtan (gelecekten) çıkıyor. Sonra, geminin bulunduğu liman köyüne gittiler. Su istedi Hızır... Yabancı fobisi ve üstelik de bedava suyu satmaya kalktılar. Musa'nın cebindeki sikkeler zamanda geri gidince YOK olmuştu. Musa bu yüzden parasızdı. Hızır ise yaptığı hiç bir işe bir karşılık almaz (Sebe melikesinin tahtını getirir ama bir ekmek parasından başka alacağı şey yoktur)... Hızır su içemedi, Musa da... Yakıcı Sina güneşi altında, bir yıkılmakta olan duvar enkazını İNCİ GİBİ dizdiler. Musa söylene söylene yapıyordu bu işi... Kendisine istediği an SU verecek, tulumunu taşıyan YUŞA YOKTU artık... Kendisi Hızır'ın Yuşa'sı olmuştu. Hızır'a döndü dedi ki: “İsteseydin buna karşılık elbette bir ücret alırdın”. 78. (Hızır) Dedi ki: “İşte bu seninle benim aramın ayrılmasıdır. Şimdi sana tahammül edemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim”. Artık 80.inci ayeti ÇOK İYİ anlıyor ve biliyorsunuz. Yorumlamıyorum. Siz Kur'an'ı DİREKT ve dolaysız ANLIYORSUNUZ... Bu Allah'ın HANİFLERE bir ÖNCÜ armağanıdır... Geçen yıl okuduğunuz ya da eskiden alıp da anlar-anlamaz okuduğunuz KUR'AN DEĞİL bu artık... Bu Kur'an'ın 80. ayetini SİZ ARTIK biliyorsunuz. Yuşa'yı, -m ve +m olan Yuşayı biliyorsunuz... Cinayete kurban giden ve/veya gitmeyen iyi ve/veya kötü Yuşa'yı, katil ve/veya ismet Musa'yı biliyorsunuz değil mi? Zaman yeniden düz çalışınca... İşte orada bir çocuk doğdu. Çünkü HIZIR onu nefessiz bıraktı boğdu. Boğmasaydı Yuşa için doğdu demiyecektik... Artık bunları da biliyorsunuz... Artık Kur'an'ın NE MÜKEMMEL OLDUĞUNU biliyorsunuz. Ve bir tek şeyi BİZLER hep beraber bilemiyoruz: "Neyin hayır neyin şer olduğunun İÇYÜZÜNÜ ALLAH'tan başkası bilmez". BU AYETİ de anladık. Bırakın kötü Yuşa öldürülsün. "Yetimler" Yukarı Allah'ın EN HAS KULU kimdir bilir misiniz? Allah evlat edinmez ama bir istisnası vardır: YETİM olanlar Allah'ın evladıdır... "Gördünüz mü dini menedeni? YETİMİ itip kakanı?... (Maun suresi). Onun için hep YETİMHANEDEN söz ediyorum... Hep bağışlarınızı oraya celbediyorum. Param yoksa gidip ciklet alıyor ve o yetimlerin BAŞINI okşuyorum. Allah'ın en çok sevdiği JEST. Bir yetimin başının okşanması BÜYÜK SEVAPTIR. Bir yetimin KUL hakkının yenmesi ise büyük ÇOK BÜYÜK GÜNAHTIR... YETİM ALLAH'ın EVLATLIĞIDIR. Kulundan öte kul... Yetim acıkır, şefkate ihtiyacı vardır. Senin elin o dertli başını okşarsa ANNE ve BABA olur, o eli öperim ben. Yetimin başını okşayan ve onları ziyaret eden, okullardaki yetim öğrencilere VELİ olan ben o haniflerin AYAKLARINI da öperim. Allah ayet ile CAMİSİNİ yıktırmıştır. Cami nedir ki? "Yeryüzünün tamamını size mescid yaptık"... Yeryüzü CAMİDİR. Camiler Allah'ın sembolik evidir. Ama bir gizli görevi daha var. Eğer Hanif isek bu gizli görevi, işlemeyen ve işletilmeyen MAUN edilmiş misyona İŞLERLİK kazandıralım. Nasıl mı? Her Cami aynı zamanda YETİMHANE, YURT'tur. Esirgeme Kurumunun şubesi olmalıdır. Makbuzlar oraya kesilsin, altın yaldız ile süslemeye değil camileri... Camiye götürdüğümüz o HALILAR niçin? Kendimiz için. Kuru yerde namaz kılmayalım diye... Namazı niye kılıyoruz? Kendimiz için... Allah'a ve başkalarına hiç bir yararı yok... Kimse kimsenin İBADETİNi veya GÜNAHINI üstlenemez. Eğer böyle bir şey olsaydı, tereddüdsüz söylüyorum.. Başta Rahmetli müfide Atalay olmak üzere HEPİNİZİN hepinizin ATEŞE değmeyecek tüm günahlarını üstlenirdim. Tereddüd etmezdim. Hanif sencil ve vericidir. Yarışmaz, öne geçmez, İMECE ile yürür. Askerde erata yaptırılan "Mıntıka temizliği” gibi, bir saf halinde ve TEMİZLEYEREK yürür... Bırakın beni, Bağdadi ve Allein'ları, bunları da bırakın... Ta Zülkarneyn ve Hızır'a gelin. Onlar bile BAŞA geçmezler. Onlar da sizin için var. BİZ+LER böyleyiz işte... (Ben+sen+o=B İ Z), (Biz+Siz+Onlar=BİZLER). O zaman biz sizden önde; siz ise onlardan önde değilsinizdir. HEPİMİZ (Bizler) BİR TEK MİLLETİZ. Ayrılık yok, rekabet yok, çıngar, öfke, kin, nefret yok... Hanifler=BİZLER'dir. Biz derseniz karşısından bir de SİZ vardır ve ONLAR'da vardır. Ama bizler olursak, FURKAN GELİR, çünkü FARK kalkar ve bizler de FARUK (Farklı, Sabıkun ve mukarrebun) oluruz İnşaallah. "Hanif Müslüman - Hafif Müslüman" Yukarı Ali İmran 116-121 arasında anlatılan KENDİ MÜSLÜMANLARIMIZ için o ayetler indirildi. Yani Müslümana (Hocaya, müezzine, şeyhe, vs.) sakın güvenme, sakın onları dost edinme, sen onları seversin ama onlar seni sevmezler. Kur'an'ı dosdoğru anlattığında sana "Haklısın" dersen. Sen olmayınca da "Bunlar yoldan çıkmış, dini değiştirmişler" derler ve senin gıybetini yaparlar. Ama senin yıldızın parlar... Onlar da senin bilginden dolayı seni kıskanırlar TIRNAKLARINI kemirirler. Hanifler (110/104/114) adına ne söylersen söyle, Kur'an'ı önlerine APAÇIK ser... Onlar bunu anlamazlıktan gelirler. Derler ki, "Mübarek cumadan tatili kaldırdı bu zibidiler...", "Bu zındıklar diyor ki, haram aylarda 100 gün kadar HAC yapılır bu umre değildir...", "Bu zibidiler diyor ki, imam para-ücret almaz. O zaman bu imam-hatipliler aç mı kalacak?" Onlar her yerde sizi çekiştirirler ve içleri size karşı nefret ve kin doludur. Onlar eğer "Kur'an'ı boşverelim atalarımızın dini bize yeter" derlerse, "Kur'an okunmaz, anlaşılmaz, Kur'an'ı sadece Hadisler anlatır. Biz kimiz ki Kur'an'ı anlayalım?" gibi densizlikler ediyorlarsa... Onlara Kur'an'a (Allah kelimelerine) dil uzattıkları için "KİNİNİZLE GEBERİN EY MÜSLÜMAN KAFİRLER" diyebilirsiniz. İslamiyet TEMİZDİR... Ben DİN KURUMUNU seviyor ve sayıyorum ama bu kurumu TEMSİL etmekte TARİHİ SABIKASI olan ve en mükemmel 2002 VERSİYONU ile bize örnek olan TALİBAN Müslümanlığına ise kusuyorum. Şimdi bana "Haddini bil; Müslümanlara dil uzatma, sen kimsin” demeye yerden göğe kadar hakkınız var... Ama benim içim dışım bir: Ben HANİF olmayan bu saydığım kategoriden iğreniyorum. "Kinleriyle gebersinler". 1. Kur'an'dan çok Hadisleri sevenler... Tokadı bunlara atıyorum. Bunlardan iğreniyorum. İçim dışım bir, ben artık KİNLENDİM. "Nur Suresi 58. Ayet’in Değiştirilmiş Olması" Yukarı I/O kapılarından input olarak 1 ve Output olarak 0 HER AYET için yazılır. Örneğin Veli ve Vali (Allah'ın adları) ve=AND, Li=O. El Veli veya El Vali derken El=1 gibi ama her harf için var (Ben size sadece Al, La, ve Hu'yu gösterdim). El Evvel=Hu (Hüve, H harfi) İl veli ve el vali=M harfi. EL-VALİ ve EL VELİY => M (Mim ya da mem harfi). Elif(1) Lam (0) Mim. Bunların oluşturduğu ve bu rakim (Matematikten) Cifir yoluyla bir KEHF ya da hologram çıkarabilirsiniz. Eğer bu kalıba ve şablona uymayan AYET ya da kargaşalık varsa KABAK gibi kendini belli eder. Orada yakalarsınız. AL=1 (Arapça VAR=1), LA= 0. Bu İbranice ve Arapça'nın DOĞASINDA var... Yani günlük hayatta "Hayır anlamında". Museviler, Afrika Hamileri ve tüm Araplar "LA" derler, yani LA'nın YOK=SIFIR olduğunu belirleyen DİLİN ta kendisi, ben değilim. Bu sisteme uymayan bir ayet var maalesef: Nur 58. Ey müminler! Ellerinizin altında bulunanlarla içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sizden üç vakit izin istesinler; sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra. Bunlar, mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte Allah ayetleri size böyle açıklıyor. Allah alimdir, hakimdir. Evet bu ayeti Halife olur olmaz Yezid değiştirdi (Daha önce tuzağı kurmuştu. Halifelik kendine geçince de bu ayet kanunlaştırıldı). Bu ayetin içindeki şunlar: 1. Sabah namazından önce, Bu kelimeleri Nur 58'den çıkarınız. Kalan gerçek Nur 58'dir. Peki bu ayetler nereden buraya getirilmiş? Bunun için Nisa 103'e bakın, onun devamı bu kelimelerdir. 103. Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur. Ve şimdi o ayetleri buna ekleyelim 1. Sabah namazı AYNEN böyleydi. Oturun ve kara kara düşünün. Yezid'in yatacak yeri yok. Cinayetlerinden başka bir de Kur'an'ı değiştirmiştir. Yezid'in babası Muaviye, onun babası da Ebu Süfyan. Dikkat ettiniz mi tuzak şurada; Ayette üç kez üç vakit geçiyor... "mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir ". Bu cümledeki ÜÇ VAKİTTİR çıkarılacaktır. Ve benim yazdıklarımın EN arkasına eklenecek (Nisa 103'e). “üç defa izin istesinler”=Bu ayetin içinde ona ait... fakat " üç vakittir" cümlesi BURAYA AİT değildir. Çünkü ÜÇ VAKİT olan NAMAZ'ın aşikar ilanıdır. Ama mantıksızlık orada ki: Zaten ÜÇ VAKİT izin alınamaz. 1. Diyor ki, "Sabah namazından önce= Yani siz uykudayken...zaten yanınıza kim girecek? BU ÜÇ VAKİT diyor... Orada iki vakit var halbuki... 1. BÜTÜN GECE yani uyku süremiz. Üçüncü nerede??? Yani sabahtan önce ve yattıktan sonra "İKİ VAKİT” MİDİR? Bir uyku süresidir ve tek VAKİTTTİR. Bir de öğleni katarsanız, etti iki kez izin... ÜÇ NEREDE HANİFLER? ÜÇ namazın VAKTİYDİ çünkü... Üç kelimeleri içinde Üç vakit namazı yok etmek kaynatmak ancak Süfyaniliğin kurucularına özgüdür.... Üç vakti belirleyen NAMAZIN KURUCUSU Hz. İbrahim'dir. Ay'a, Yıldıza ve Güneşe ÜÇ VAKİT taptığı için kendine ceza olarak ÜÇ VAKİT NAMAZI HER GÜN KOYMUŞ. Allah'da onun bu hırsını kabul etmiş. | |
Geri Dön Yukarı |