081 - 14 Nisan 2002 Pazar | |
Selam ve Selam, “Zaman Gezmenleri” Yukarı Zaman gezmenleri "henüz" gelecekteki hafızayı edinmediklerinde, yani felç öncesi, "BİRİSİ" onun bakıcılığını yapar. Bu bakıcı kimse mutlaka yaşça büyük olandır. Mesela Kozyrev, Gurdjieff, Borges vb. arasında öyle fazla bir zaman farkı yoktur (Yaş farkını 14'e bölünüz, gerçek odur). Önce gelen kimse daha önce "bilinçlenecek", yani felç geçirecektir. Ondan sonrakilere ise "Hamilik" yapacaktır. Mesela Borges, Hawking'e gidecektir. Hawking onu tanımamaktadır ve diyecektir ki: "Aslında beni tanıyorsun ve bunu yakında hatırlayacaksın. Mesela, 3 gün sonra sana bir felç gelecek ve sol tarafını kullanamayacaksın. Yarım felç gelecek”, der... Tabii böyle biri size gelip de üç gün sonra felç olacağınızı söylerse (şahsen ben) KOVARDIM onu ve deli olduğuna hükmederdim. Felci belirleyen YOLA ÇIKMA yaşınızdır. Yani felcin gelme anı demek, yola çıktığınız anın (ve o yaşın) ta kendisi gelmiş çatmıştır demek. Diyelim ki Jana bunların sonuncusu... İyi ama Gurdjieff var önce... Ve UFO (Tarık) onunla yaşıt... Demek ki, ÖNCE Gürcüoğlu SERVİS aracının tek pilotudur (ufonotudur), sonra diğerlerini toplayacaktır. O Ufo BİR TEK UFO'dur. Ancak tanıklara ayrı ayrı zamanlarda göründüğünden onu bir çok UFO'dan biri sanır tanıklar... O bakımdan “kaba çan” ya da “kule” biçimli olanları aslında bir tek UFO'dur (Diğerleri uydurma da olabilir, Cinni de... Uydurmalar özellikle çok ayrıntılı ve kibar maketlerden tanınır. Bunlar uydurmadır). O UFO'yu kullanan kişi "bir diğer felçli"yi, yani dönme sırası almış olanı "zaman içindeki durağında" toplar. Bu toplama işinde, 70 cm ve bunun karşılığı olan üç asır vardır. Binen biner ve gider. Yani 70 cm. yukarı sıçrar ve yola çıktığı yaşta olarak kendini 310 yıl sonraki AYNI yerde buluverir. 70 cm aşağıda her şey tarihtir ve tüm çağdaşı canlılar “o saatte" ölmüşlerdir. Bunları toplama işlemi “PUPU”nun mekanizmasını anlatmak için anımsattım...PUPU >>> Pick-Up+Pack Utility demek. Toplamak, paketlemek gereçleri gibi... Zaten biz de bazı kamyonet türlerine “pikap” demiyor muyuz? Toplama zamanı için herkesin bir "Mark"ı vardır. O şey (mesela bir fotoğraf ya da anahtarlık ya da kimlik vb.) UFO içine konur. O şey yani nesne ile o kişi (ufonot) yaşıttır. Gurdjieff'in UFO'sunda mesela Hawking'in ilk biberonu/emziği yoktur. Çünkü bir TEK yaşın 14 yaşa eşdeğerliği yüzünden HENÜZ emzik ile tanımlanan TiMark=Zaman markası UFO'da teşekkül etmemiştir. Kişi yıla çıktığı yaşı ikiye katlar. Yani önce zaman enerjisi onu yaşlandırırken (20 yaşında yola çıkan biri için kırk yaşına geldiğinde, felcinin 20. yıldönümünde), o kişinin MARK'ı , UFO içinde birden VAR olur! Bu onun yola çıkacağının işaretidir. Mark ile birlikte UFO (Tarık) gidecek olanın çevresinde belirir. Yani birden var olur. Bu Pick-Pack Up zamanıdır. 3M denen üç ayrı marka bir araya geldiğinde JUSTIME oluşur. 3M (Master Mark, Muster Marc ve Mister March üçlüsüdür). 3 markanın yanyana gelmesi demek, o kişinin son şansı demektir. Yani o anda "gitmeye" ya da "kalmaya" karar verir. Dönmeye karar verdiyse 70 cm / 3 yy. mesafeyi birden kat eder. Kalmaya karar verdiyse ki başka hiçbir şansı da yoktur, artık geçmiş çağda kalacaktır. Bu kişi için zaman enerjisi "fazlası" kalmıştır. Eğer gitseydi zaman zelzelesi yani “ZİL” denen ve zamanda ileri akan zaman ile buna ters olan ve “ZAL” denen geriye akan zaman enerji GEL-GİTLERİ gideni 20 yaş daha gençleştirir. Böylece ENERJİ sakınımı korunmuş olur. Ama kalan kişi için enerji sakınılmaz. Çünkü artık 20 yaş gençleşmeyecektir. Pekiyi bu enerjiye (artık enerji ZAL'a) ne oldu? Bu enerji 3 Q ile zamana yayılır. Yaymanız gerekir. Zaman zelzelesi o kişinin üzerine yürür. Zaman enerjisi denen henüz bilinmeyen enerji türü, diğer enerji türlerinin tersine RADYASYONSUZ'dur. Yani radyasyonu tüketmektedir. Bu yüzden zaman gezmeni olan kişi belli aralıklarla kanserliler gibi şua tedavisine girerek, radyasyonunu "normal seviyede" tutmak zorundadır. O kişi eğer bunu yapmazsa, zaman enerjisi gelip onu vuracaktır. Çünkü ZİL-ZAL (Zelzele) bir gel-git dalgasıdır. Eğer Zil-Zal dengelenmezse, bir başka gün sayacağım türlü felaketler olur. Geriye (geleceğe) dönecek olan zaman gezmeninin dönüş tarihinin sırrı 3 Quark'daki üç MARK'da... Bu üç mark bir araya geldiğinde JusTime oluşur. Bundan öte bilgi vermeye mezun değilim. Ama dikkat: 3 Quark ve 3 Mark ve 3 Usta (Master, Mister, Muster). Quark burada, bildiğimiz kuarklar değil. BRETZEL çöreği... Bir alman kurabiyesi, sır orada, onun şeklinde. Fazlasını söyleyemem... Çünkü Leptokuarklara giden yol açılıyor. Bir elektron ve bir kuark bir üst sistemde, "LQ“(Lepto Kuark) olarak birleştirildiğinde ortaya ZAMAN ENERJİSİ birimi olan “Chronon”lar oluşturulur. Bir bozon türü... Bu da inanılmaz bir silahtır. Yani bir çift lepto kuark ile San Andreas'ı ta Alaska'dan California Yarımadası’na kadar koparıp denize itebilirsiniz. Himalayaların yükselmesini ve Hollanda'nın yarısının sular altında kalmasını sağlayabilirsiniz. Grönland'ı batırabilirsiniz. Bretzel Çöreğinin diğer kod adı Quark'tır. Zamanı lineer değil, çekim etkisiyle birlikte birbiri üzerine dolanmış ve üç oda halinde düşünün. Bu 3 quark gibi masum değil; 3 MARK-Master'dır aynı zamanda... O çörek değil artık... Üçlü bir zaman kombinasyonu. Zaman enerjisi Zil-Zal, ZAL olarak geri döndüğünde uzay-zamanı bu biçimde yapar. Yani çöreğin oluşturduğu biçimde... Uzay-zamanı eğen iki güç vardır. 1. Uzayı eğen Gravitation gücü... Karadelik tekilliklerini oluşturarak en aşırı halini alır. Bunlar halka tekilliklerdir. Halka tekillik, sadece halkadır. O çörekte çok sır var. Üç dolanımlı bir halka-tekillik. Her birinde bir MARKA vardır. Üç “mark” bir araya geldiğinde, yani 3M ustalar bunu yaptığında.... James Joyce'u inceleyin... Benden bu kadar. Çizim oldukça doğru ve bunun tam anlatımı Nur-35'in içindedir. Tarık’tır o ve biz ona 0N (Zero en) ya da paramedic 0N diyoruz. Bu ilkini izleyerek yapılan diğer seri 1N (Wan-en) ise TimeBulance'dır. İkincisi Mehdist’lerinkidir. Yani Wanen-Time/ambulance (1N TimBulance) bunun az daha gelişmişidir. O parçaların tamamını ÇİZİM ile verebilirim. Daha önce yüksek artı kutup topuzu ve yüksek eksi kutup merceği ve transistorlardan söz etmiştim. Onu ÇİZER ve size ana parçalarını tanımlayabilirim. “Nefs” Yukarı Bizler Külli AKIL, Külli Ruh, Külli Nefs gibi BİR TEK birimden yaratıldık. Akıl/Ruh BİR BÜTÜNDÜR. Su gibi, okyanus gibi... Ama NEFS, bunu parçalara ayırır. Yani o okyanusu şeffaf türlü boyutta cam kablardan, sürahilerden ayırmakta ve her bir kab içindeki su (aklı-ruhu) BİR BARDAKTA NEFS içinde bloke etmektedir. Şöyle diyelim, eğer cam diye bir şey olmasaydı akıl/ruh bir bütün yani okyanus olarak TEK parça yaratılmış olacaktı. Ama aynı okyanustan, suyun miktarını hiç eksiltmeden türlü saydam bardaklar oluşturunuz. Saydam bardak NEFSİNİZİN limitleridir. Tüm saydam bardaklar-pipetler vb. külliyen BİRLEŞİK KABLAR olarak birbirine bağlıdır. Biçimi, eni ne olursa olsun (bitki nefsi, hayvan nefsi ve insan-cin nefsi) BİR TEK HİZADA görünen su seviyesi ile birbirlerine eşittir. Nefs denen şey, KÜLLİ okyanusa dokunmadan, onun yapısını değiştirmeden, bir cam fanus içine hapsedilmiş (akıl-ruh ama aslında hapsedilmemiş, alttan yine bir şey her şeye bağlı) tek bir aklın, tek bir ruhun şubelerini belirleyen bir CAM ayıraçtır nefis... Cam kırılınca ya ölmüşsünüzdür ya da nefsi olmayan yaratıklarsınızdır (meleklerin nefsi yoktur). Nefsi olan tüm canlıların ise üç içgüdüsü vardır. Aciliyet sırasına göre: Beslenme, savunma, üreme... Nefs için bu üçü vardır. Oysa aklın güdüleri bambaşkadır: Allah'ı arama-bilme yani kulluk içgüdüsü, aklın ürünü olan BİLİM yapma yetisi vb. Nefsin bunlardan HABERİ yoktur. O sadece oksijen, su, protein, nefsini savunma ve kendine benzer bir yaratık bırakma yönelimleri sırasını takip eder. Allah kavramı nefis için: "Sen sana ben bana" diye baştan ayrılmıştır. Cennet'te beslenme içgüdüsü yoktur. Çünkü dilediğiniz şey çiğ ya da pişmiş olarak "beslenmek için değil" sadece bedii zevk, damak zevki için ve oruçsuz, yoksulluk, sıkıntı çekmeden sizindir. Beslenme içgüdüsü sıfırlanmıştır. Cennet’te savunma içgüdüsü de yoktur. Orası zaten EMNİYET, BARIŞ, HUZUR, KONFOR yeridir. Ebedi selamet içinde eminsinizdir, yarınınızdan kaygılanmazsınız. Soğuk-sıcak da yoktur ki, mesela palto giyerek kendinizi savunasınız. Ya da komşunuz "Vay çamaşırlarıma halı silkeledin!" diye size saldırmaz. Yani savunma içgüdüsü de yok edilmiştir (onları Cehennem’likler kaygı edinmiştir, her an her yönden bir ateş kümesi, bir lav nehri, kaynar su, başımıza dökülebilir). Üçüncü motivasyon yani ÜREME içgüdüsü... İşte bu NEFSE verilmiş yegane ve TEK Cennet duygusudur. Bireyler seks yaptığında, lokaldirler Dünya’da... Yani cam bardaklardan ikisi tokuşmuştur. Çalkantı küçük çaptadır. Ama Cennet'teki böyle değildir: Yerellik değil tümellik vardır: Orada bir çift bardaktan gelen haz-libido yerine, TÜM BARDAKLAR dolusu, yani KÜLLİ NEFS'ün olarak haz duyarsınız. Daha açıkça yazarsam, en iyi orgazmınızı sonsuz ile çarpın, o kadar büyük bir haz vardır Cennet'te... Evrende 1 (hayır) ve 0 (şer) ikilisi vardır. Biri olmadan diğeri var olmaz ama 1+1=1'dir sadece. Diğer üç işlem (0+0=0) gibi digital olarak olumsuzdur. Neyin hayır neyin şer olduğunu biz bir çok yönden bilemeyiz. Hayırdan şer; şerden hayır doğar. Bunlar yuvarlak laflar değil, ayetlerdir. İkili sistemi vurgulayan çok özel ayetler... Görecelilik var: Mesela canlılar için ŞER yani en kötü iş ÖLMEKTİR ama bu hayırdır. Çünkü ÖLMEZSENİZ ebedi doğamaz, geçici kalırdınız. Bu durumda ölmek hayır mı şer mi? Nefs "şer" diyor; Ruh ise "hayır" diyor... “Kur’an Etimolojisi” Yukarı Bir soru soruldu: "20 tane Sanskritçe kelime yer alıyor ayette..." dediniz. Siz bunların sankritçe olduğunu nasıl ve nereden biliyorsunuz?”. Kur'an'ı ÇOK yönlü olarak nasıl okuduğumu/analiz ettiğimi, yani çok ileri teknikleri zaman zaman verdim. Sanskritçe derken, bu dilin her dile bir AĞI olduğunu vurguladım ve “Congratulation & Celebration” başlıklı bir yazımda da kısmen değindim. Kur'an'dan bir kelime alalım: Yanımdaki Faruk isimli arkadaş, “Benim adım Kur'an'da var” dedi. Bu ismi inceleyelim. Şimdi “Faruk”a gelene kadar bir dizi işlemden geçeceğiz. Yer eski Hindistan ve özellikle Brahmaputra vadisi. Ganj gibi o da taşıyor. Taşmasına “medyen” geri çekilmesine “paryan” deniyor, yani “gel-git”... “Medyen”, “BRÜT” de demek. “Parian” da “Net” ya da “parça” demek. “Parti” demek, “Payda” demek. İkisi birden “gel-git” demek (Med-Cezir). “Med” aynı zamanda “öncü dalga” demek. “Parya”, “artçıl dalga” demek. İran'da “Medyan” (Med'ler), “öncü” demek. “Partlar”, “artçı” demek (ikinci gelenler demek). İran (Arian=Aryalılar) topraklarına yerleşiyorlar. Yani Sanskritçe denen ana dili konuşan Aria (Yafes oğulları) halkı taşmışlar ve İran'a doğru batıya gelmişler... Önce birinci dalga, sonra ikinci dalga... Medler ve Persler. “Pers”, Sanskritçe... “Paruz”, “Perus” ve “İRS” ikisi arasında bir bağlantı var. “İrs(iyet)” Sanskritçedir. Başından bir harf kaldırılarak elde edilir. Daha sonra “FARS”, yani “İRS”... Yine Sanskritçe “İRS”den, “İRK” (“Irk”=”Faracial”) kelimesi geçmiştir. “Fars”=”İrs” ve “FARK”=”IRK” ile müsemmadır. “Irk” ve “İrs”, sonra Kur'an'a geçer: “FRK” (Fark), “Faruk”>>>”Farklı”, “Furkan”>>>Kur'an'ın adı: Hak ile batılı ayıran söz demek... “FRK”, “Tefrika”=”Farklılık”, “Fırka”=”Parti”=”Parça”... Ve “IRK”/”FARK” Latinceye geçer: “Fraksiyon”=Ayrılıkçı gruba verilen ad. İngilizce “Freak”, “Fark” demek. “Freaky”, “Farklı” demek. “Fraksiyonlar” aynı zamanda “Party” demek. Doğu Anadolu'dan ta Malaya'ya kadar “PARÇA” Türkçe'ye geçmiş olan “PARÇA” demek. Turanca “Pars”>>>”Parçalayan” demek (Orta Asya hayvanı). “Parça”>>”Part of”>> “Party”>>”Partition” (Bölümlere ayırma). Ya da nota (şarkı anlamında). Şu anda komşumuz Faruk (Farklı Yaratılmış)un isminden rastlantıyla yola çıktığımızda KUR'AN'IN bir tür metodolojisini yakaladık. Bunun içine Furkan (Kur'an'ın isimlerinden biridir, diğerleri, Hikmet, İlim, Kerim, Nur vb.) olarak yazılan SANSKRİTÇE kelimeyi de yakaladık. “Fark”>>”Irk”, “Fars”>>”İrs” (İrsiyet kalıtım da Sanskritçedir). “Fırka”>>”Party”. “Fraksiyon” (FRK'den farklı düşünce ya da eylem kanalları)... Bilmem farkı farkettiniz mi? “Fark”, "İki ırk arasındaki ayrılıklar"dır. Kur'an’da olmayan ama İbranice'de olan “FARS” (Feris) ise “İRS”, yani genetik farklılıklardır. Hatta Yahudi Ortodoksları olan Ferisiler, kendilerinin Yahowa çocuğu olduğuna inanan bir başkaldırı harekatıdır. “Ferisî”>>>”Farklı Irkı-İrs'i olan” demek. “Feris” kelimesi ise Arapçaya “İRS” diyi geçmiştir, (örneğin irsî hastalıklar)... Ve Kur'an'da “MEDYEN” de vardır. Medyen Ahalisi... Medyen halkını size ileride anlatacağım ve şaşıracaksınız. Tıpkı "Hem sen, bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık" (Musa için) ayetinde katil olan ve daha sonra olmayan Musa'nın serüvenini anlattığım gibi... Hani O'nu Musa değil, Hızır öldürdü ve Hızır da öldürmedi Yuşa'yı, Yuşa "iyi" olarak ikinci kez aynı anadan-babadan doğdu. Medyen de böyle bir halktır. Nasıl ki Hatti'ler önce Hititler sonra gelen iki ayrı halk ise, Med ve Persler de önce ve sonra gelen iki halktır. Hatta Kürtler kendilerinin Med olduğuna inanırlar. Medlerden iki kavim türemiştir, Ermeniler ve Kürtler. Bunların dili FARS'çaya yakındır, daha doğrusu AYNI ailedendir. Farsiler kendini MED (Ermeni ve kürt ) saymazlar. Hititler de kendilerini Hatti saymazdı. Medyen kelimesini açtığımızda (ki bugüne sığmaz) Brahmaputra halkının yani İbrahim'in bin yıl önceki kökenini ele aldığımızda şaşıracaksınız. Şuayb Medyen Halkından ve kardeşlerindendir. Yahudilerin ana vatanı da Medya (Med Ülkesi)dir. Orada esir olduklarından daha sonra sırayla Mısır'a (ki yine köle oldular) ve oradan da Arz'ı Mev'ut Palestine (Filistine) geldiler... Halen de oradalar. Şuayb (Suvabe>>Şüphe edilmeyen anlamında Sanskritçe), Allah'ımızın özel görevli elçilerinden biridir. Yani şaibe (şüphe) kelimesinin TERSİ “şuayb”dır. Pekiyi bu kadar ayrıntıyı niye yazdık? Sadece “Faruk”/”fark”/”ırk”, “Feruz”/”Fars”/”irs” için mi? Kur'an'daki kelimelerin ezici çoğunlukla SANSKRİTÇE olduğunu vurgulamak içindi... Ve bu çok geniş kapsamlıdır. “Freake”dan “Party”ye kadar aslında AYNIDIR (Fark ve tefrika-fırka)... Yüzyıllar içinde, bu sizlere saçma gelen analizi, artık her Müslüman yapabilecek ve en son baktığı şey ise Arapça lügat olacaktır. Çünkü o hep yanıltır. Fasih>>>Gramer bazı olarak Arapça dil kuralları demek. Fasih İbranice olarak da Tevrat indirilmiştir. Fasih Aramice olarak İncil indirilmiştir. Bir de fasih İngilizce yazalım: "The pronouncation of the grammer", gramerin telaffuzu... “The”, “of”, FASİH İngilizce ama “pronouncation” ve “”grammar”, LATİNCE. Şimdi hepsine SAFKAN İNGİLİZCEDİR diyebilir miyiz? Haydi canım sende! Yani FASİH Arapça derken Sanskritçe yüzünden "Arapça bazında" bir Kur’an indirilmiştir demek... Fasih Türkçe de yazabilirim. "Kâtibimin setresi uzun"... “min” iyelik eki, katib (sekreter) ve setre (frak tipi ceket), bunlar da Arapça... Ama adı Fasih Türkçe... Frak=İkiye ayrılmış iki kuyruklu “smokin”de bile “FRACTION” kelimesi var. “Nisa Suresi (Mehir)” Yukarı Nisa Suresi, içinde sadece kadın (Nisa) kelimesinin geçtiği ayetlerden oluşur. O kadar uzun değildir yani... Tamamen muhkem ve bir o kadar da müteşabihtir. Mesela oradan bir tek ayet yazalım (kadın kelimesi olsun). Ayeti yazarsak ortaya çıkacaktır: 4. Kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek verin, fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin. “Mehir”, muhkem olarak "Boşanma halinde verilecek olan ve nikahta belirlenmiş sigorta, ödenek, nafaka" demektir. Müteşabih (misal) olarak "Hacca gidenin tüm ev halkına bıraktığı BİR YILLIK iaşe”... Dört kişilik bir ailenin minimumu (sadece mutfak masrafı) ayda nedir? 1 milyarsa, 12 milyar bırakacaksınız (bunun içinde herhalde sağlık, sanat, giyim-kuşam yoktur). Ve de evlenen/evlenecek kimse sadece erkek eşine en az 12 milyar (Ya da bunun ev, arsa bedeli) MEHİR vermelidir. Öyle iki bilezik beşi biyerde ile kandırmak yok! Oturacaklar nikah masasına, şahitlerin huzurunda şu anlaşma yapılacak: 1. Ben erkek olarak yoksulum. Eğer ileride boşanma olursa, sadece eşim için 12 milyarlık bir menkul-gayrımenkul ödeyeceğime ALLAH huzurunda söz veriyorum (Sözünü tutmayan, ya da palavradan 40 milyar falan diyen YANDI). İşte nikah böyle kılınacak! Çok zor ve çok kolay (boşanmazsınız olur biter)... Mehir Altın (Döviz vb de olabilir) bazında ve erimez. Kadınlara alınan bilezikler zaten olası bir mehirin taksitlerinden ibarettir. Kadın dilemezse "Bileziklerini ver satayım" demek Allah'a karşı gelmektir. Kadın "Bunları bir gün yatırım için tutuyordum, al dilediğin gibi bozdur!" derse ancak erkek ÖDÜNÇ alabilir ve yerine koymak zorundadır. Bunların tümü AYETLERDİR. Öyle Mehir diye bir kelime sanmayın sakın, bir tek kelime yok onda. Orada Mihr var MÜHÜR (anlaşma imzalama var), var da var... Hatice Anamız Resulullah'a büyük bir miras bıraktı. Kadının durumu erkekten iyi ise erkeğin bakıma ihtiyacı doğar ki, bunun en bariz örneği Resulullah efendimdir ve Hatice annem ona bakmıştır. İslam'dan sonraki MEHİR adetini de gönüllü olarak feragatle istememiştir. Yoksullar birbirinden mehir konusunda feragat edebilirler. Ama, eğer İLERİDE kazanç oluşmuşsa, Mehir o gün evleniyorlarmış gibi DEVREYE girer. Baştan anlaşma olursa (ki buradaki yetimhaneden iki genç 18 yaşına gelince evlendiler ve bir tek hasırları bile yoktu), gözü kapalı MEHİRSİZ evlenilebilir, ama belirleyici olan KADINDIR. Kadın "Başlık" ister gibi (babası değil, kendisi isteyecek) erkek adaylarından uygun olanı seçerek SEÇİCİ olduğunu gösterir. Eğer duygusal olarak, yoksul bir gençle evlenmek istemişse, mehrinden tehir şartıyla vazgeçebilir... “Messenger” Yukarı Jana, Geller'i paçavra etti. Montauk projesi bitmiştir, rafa kaldırdılar. Çünkü bu doğrudan Geller'e bağlıydı. Lokomatif devrilince vagonlar hapı yuttu. 13 milyar dolarlık proje çöpe gitti. Bunlar uydu ödeneğiydi. Ama uyduya mesajı kim yükleyecek? Geller elbette... Fakat beyni durdu Geller'in... Neyi yükleyecek uydulara? Eğer Jana'ya meydan okursa, bu kez "BUNAYACAK". Bir laser demetine AYNA tutarsanız, o aynayı delmez, geldiği açıyla geri yansır... Biz buna MS diyoruz (Medusa's Shield). Ne yaparsa Geller, bizim cadı Jana onu amplifike edip sahibine çeviren bir aynadır. Meydan okuması mümkün değil Uri'nin. Aynaya bakamaz hale geldi iki haftada. Onun geldiği zamana AWAY gitmesi gerekli. İşi kalmadı artık bu çağda Geller'in... Jana'nın lakabı Cadı'dır. O cadı herşeyi yapar... Geller intihar ederse şaşırmayın, benden söylemesi... | |
Geri Dön Yukarı |