084 - 21 Nisan 2002 Pazar

Selam ve Selam,


“Omnijektivizm” Yukarı

Bilgisayar evreni insanı, radikal ve kuşkucu yapar. Fakat bu ileride külliyen "yanlış" addedilecektir. Çünkü “Sceptic” düşünce ya da felsefe "Allahsız bilimin" temel ve birincil aracıdır. Aramızda “Sceptic” görüşe bağlı olanlar varsa, gelecekte, şu ekleme yapılacaktır: "Radikal olmak yerine irradikal olmalıyız". “İrradikal Sceptism” olamayacağına göre; Hanifler felsefe olarak, "Paranormaliter" olmak zorundalar. Böyle olmadıklarında "Allah" şöyle yanıt veriyor: “Sakın bilmediğin şeyin ardına düşme, bundan ayaklar mesuldür...”, veya "Artık sen de bunun üzerine soru sorma...". Hızır Musa'ya "İçyüzünü bilemeyeceğin şeyleri bana sakın sorma" derken, paranormaliteyi vurgulamıştı. Kur'an tamamen paranormaliterdir. Hanifler “Sceptic” ve radikal görüş yerine OMNİJEKTİF olmak durumundalar. Omnijektif görüş, objektivizm ve sübjektivizmin birini tutmaz, ikisinin de bir üst gerçeğin iki dalı olduğunu söyler. Yani felsefe ile ilgili arkadaşlar bizim sübjektif (Spirtualist) ya da objektif (Materyalist) olduğumuzu değil, HER İKİSİ birden olduğumuzu benimsemeliler.

Objektifiz: Çünkü ışıktan yavaş sistemimizde, sıfırdan ağırız. Ama sübjektifiz çünkü, ışıktan hızlı sistemimizde sıfırdan hafifiz. Beden olarak kaç kg. isek, sıfırdan da o kadar küçüğüz. Ben 70 kg. olarak, benim bedenim, bilincimden 140 kg. ağırdır. Bilincim ise (kök içinde) V-4900 kg. >>> -70j kg.'dır. Ben masa değilim ki? Zihinsel boyutum yani bilincim/ruhum var. Benim üç içgüdüm var. Beslenirim, savunurum, ürerim. Aynısı Cennet'te de var: Yine beslenirim, yine savunurum (Lanetli Ağaç=Şeceretil Mel'une) ve yine ürerim (Rahime dönmek). Bunlar Cennet’te de geçerli... Yemek yiyeceğiz. Ama çiğnemeden yutmadan pişirmeden, tuvalete çıkmadan, bulaşık yıkamadan... "O canımızın çektiği şey" önümüzde hazır olacaktır ve onun protein-kalori-vitaminine değil, "lezzetine, bedii zevkine ve tadına varacağız".

Savunma içgüdüsü de öyle: Cennet tamamen emniyetlidir ama... Kur'an'da bir sır var: Lanetli Ağaç... Hani Adem'i kovduran, Kalu Bela’da nefsimizi açlık ile imtihan eden o ağaç, Cehennem’deki Zakkum'un ta kendisi... O ağaç tek düşmanımız. Ve Ra'd adlı bir melek ise o ağaçla ilgili olarak orada (Rıdvan isminin sırrı Ra'd ayetindedir). Bu konu çok uzun olacağı için erteliyorum...

Üreme içgüdüsü... Ayıbı yok bunun... Elektron ile proton EVLİDİR. Bundan oluşan Hidrojen atomu ise bekardır. Ama iki H atomu, elektronu paylaşarak EVLİDİR, yani moleküldür. O da bekardır. Çünkü H2 bir O ile buluşunca "su" molekülü olacaktır. Su da bekardır. “Katı”, “gaz”, “ateş”ten biriyle reaksiyona görmek durumundadır. Toprak ile su evlidir. Ateş ile Hava da. Üst sistemde bunlar da bekardır. Bir DNA spiralinin bir tanesi bekardır, ancak ikincisiyle evlenirse SARMAL oluşur. Sarmal da bekardır, vs. vs.

Niye anlattım bunları? Çünkü "Sonunda CORN HOLE=Boynuz'a" gireceğiz. Ve orada tek başına bir RUH olarak yine BEKAR olacağız. Ta ki oradan üflenene ve HURİ (Erkek ve kadın huriler) ile EVLENENE kadar. Burada cinsel tabu ve objeleri ön plana çıkarmayınız. Çünkü Kur'an paranormalitesi (irradikalizm) tamamen cinseldir.

“Oku”=Dişidir, “Yaz”=Erkektir. Kalem>>>Kamış>>>Zeker>>>Erkektir, ucundaki NUN (Nokta) spermdir. “Nun Kalem ve yazdıklarına...”. Kalem neye yazdı? Dişi olan LEVHİ MAHFUZA... Rahman>>>Erkek (Babaç), Rahim>>>Dişi (Anaç). Kalem ile mürekkep (Nun), mürekkep ile kağıt (Levh) evlidir. Onun için herşeyi cinsel obje olarak algılamayıp AŞALIM ki, utanmadan yazabilelim.

Ben burada açık-saçık fıkra mı anlattım? Yoksa Kur'an'ı mı açtım? Ben atomları, moleküllerini evlendirdim. Üç karanlığın RAHİM olduğunu söyledim. Ruhumuzun bir KORN (Nefhi sur) içinden direkt ana rahmine atılıp/üflendiğini söyledim. Çünkü bu bir tüneldir. Tünelden tünele geçiştir ve Allah bunu ilk suresinde ALEKA-Alak'da vermiştir. Bu kadar önemli olmasa İLK SUREDE verir miydi?

Allah (El) RAHİM'dir. Allah bize RUHUNDAN üfler. Nefsi surundan CORN HOLE denen bir aracından üfler. Allah DİŞİ RAHİMİ (Merhameti)ne sahiptir derken Allah ile dalga geçmedim (Allah böyle düşünenler ile istihza edecektir). Allah kavramı iki tür rahmet içerir:

1. DİŞİ / ANNE >>> RAHİ
2. ERKEK / BABA >>> RAHMAN

Allah, Rahman, Rahim yani Besmele... NÖTR, erkek ve dişi üç operatörden oluşuyor. Allah cinsiyetsizdir ama, aynı zamanda yoktan var ettiği İNSANIN (İlk tümleşik insanın) ANNESİ ve BABASI da olmuştur. Ama bunu cımbızla çekip de "Allah'ı anne-baba yaptı Hans" diyenlerle de öteki alemde elbette bir hesabımız olur. Burada kavranılacak kavram "cinsellik" değil; MEKANİZMA böyle...

Kalem ERKEKTİR, ucuyla YAZAR ki "OKU"nsun diye. Kağıt (Tomar) DİŞİDİR. Kuvvirettir, kıvrıktır, KEHF=Cave >>> Mağarada'dır. Erkek ise RAKİM yani dikilitaş ya da matematiksel bir olgudur. Hunnes ve Künnes >>> Yin-Yang yani ERKEK ve DİŞİ'dir. Yin Rahman, Yang Rahimdir (Japonca İn ve Ang). Kaos (Boşluk=Dişi), Kozmos (nesne=Erkek) ve ikisi arasında bir de OSMOZ var. Ne erkek ne dişi. Yani Osmos+Cosmos+Chaos >>> Allah+Rahman-Rahim >>> Besmele demek... Sur'dan üfleyen RAHMAN Allah'tır. Ruhlarımızı üflerken erkek kavramı gibidir. Aynı Allah'ımız, ana rahminde RAHİM'dir... Atılanı karşılayan dişi gibidir. Khaos, Cosmos ve Osmos... Erkek-dişi ve nötr. Üç karanlığın adresidir. Tüm ruhlar (bilinç boyutumuz) Nefhi Sur (Horn Hole) içindedir. Bu karanlıktan karadeliğin öteki ucuna bir OSMOS ile (Gümüş kordon, göbek kordonu) ile HEM ÇOK uzak iki karanlığı birleştirmiş oluyor. Ama bu kordon aynı zamanda çok kısadır, çünkü iki karadelik CORN'u arasında mesafe sıfırdır. Bir adımda iki uzağı geçersiniz. Melekler ve Ruh'un ona 50 bin yıl süren bir tek günde yükseldiğini düşünürseniz, ruhumuzun GÖBEK deliğindeki o kordonun boyunu da düşünmüş olursunuz. İki uzağı birleştiren bu 50 bin yıllık kordon aynı zamanda tek bir noktadır. (Cantor Elif noktası, The Aleph). O kordonun ucunda HORN HOLE (Dişi), yani Nefhi Sur, bu ucunda yine dişi CORN HOLE (İkisi de boynuz olup, uçlarından birbirine kum saati gibi birleşmişlerdir). KARNEYN'in 7 anlamından ve iki konumundan biridir bu...

Tek boynuzu bulan ve bunun bir RAHİM olduğunu bildiren ilk kişi Karl Schwarzschild'dir. Fakat onun tek bir boynuz olmadığını Karneyn=Çift boynuz olduğunu bulan da Weissschild'dir. Bakın bir gece-gündüz sembolü daha: Yine yin ve yang... Yine bir erkek ve dişi sembolü daha... Ve ben kendimi bu göbek bağıyla yani kukla ipliğiyle ARŞ'a bağlı, Gepetto ustaya bağlı bir Pinokyo sayarım. Beni USTA yarattı ve ben kusurluyum. Tahtadanım (Allah değilim), yalancıyım (burnum uzar) çünkü insanım. O Göbek bağıyla ALLAH'a bağlıyım. Pinocchio bir sihirli Meşe ağacından yaratıldı (Külli Şey'in'in ta kendisi).

O kuyruk hayvanlarla paylaştığımız ve evrimden gelen bir kuyruk değil. O kuyruklu embrio KUYRUK>>>CORN (Boynuz)dur. HORN (Birinci karanlık)dan armağandır. İkinci karanlık da CORN'dur (Rahim içindeki ÖZEL BİR KEHF/Mağara) ve sonra ana rahminde üçüncü karanlık ve bunun dışında AKDELİK. Yani Dünya.

İyi ki doğdun insanoğlu... Doğdun ya ölmeye aday oldun o saatte... Ve her an ölümü bekle... Unut akdeliği artık, Ardında KARAKABİR (Karadelik) var seni bekleyen... Akdelik doğurdu beni ki karadelik yutsun da Allah'a/Kaynağa Raci olalım, dönelim diye... Zaten ÖMÜR bir boomerang turu değil midir? Allah'a dönüş çabalarına ÖMÜR sürmek deniyor... Aslında bu İZ sürmek... Allah'ın KALU BELA'daki İZİNİ sürmektir. Bu böyle bir boomerang'dır...

Naziyat Suresi:

1. Yemin olsun, çekip koparanlara/yay çekenlere/kuyudan su çekenlere/bağsız-bekçisiz koşan atlara/ayrılık yüzünden hasret çekenlere/daldırıp daldırıp çıkaranlara,
2. Yemin olsun, rahatça, incitmeden çekenlere/düğümü hünerle çözenlere/bir yerden bir yere gidenlere/coşkuyla iç çekenlere,
3. Yemin olsun, boşlukta yahut suda yüzüp gidenlere,
4. Derken öne geçip yarışı kazananlara,
5. Bir iş ve oluşu çekip çevirenlere,

1. Vennazi'ati ğarken.
2. Vennaşitati neştan.
3. Vessabihati sebhan.
4. Fessabikati sebkan.
5. Felmudebbirati emren.

Kelimeler öyle yuvarlanmış ki, bu kadar muğlak bir ifade daha olamaz. Şimdi Naziat'ın SÖZLÜK ANLAMI (tam 24 karşılığı var): Naziat ÇEKER, NAŞİT=İter. İkisi arasındaki ise EMİN BÖLGEDİR (Osmos bölgesi). Sistem dengede... Ama sistemin statik olmaması için, dinamik olması için, terazinin eşitlenmiş kefesine BİRİ dokunur. Kefelerden biri AŞAĞI (Naziata) diğeri (Neşita) yükselir. Elimizle tuttuğumuz yer ise TAM ORTADA ve eski konumundadır ve evren STATİK değil, DİNAMİK olmuştur artık. Thermodinamik ve buna bağlı entropi yasaları işlemeye başlamıştır. Terazi: Doğu ve Batı, ikisinin Rabb’i, aralarındakinin de Rabb’i. Sonra değince biri ALÇALAN diğeri YÜKSELEN ikinci Doğu-Batı konumun da Rabb’i.

Hawking ve Penrose derler ki bir konferansta: "Gök ve Yer bitişik ve süper dengede duruyorlardı, bu halleriyle klasik bir teraziye benzemekteydiler. Fakat GARİP BİR ŞEY olmuş, biri bu TERAZİNİN bir kefesine (etki) dokununca öteki kefe de yanıt vermiş (tepki). Madem ki bir yere toplanıp tek bir karadelik olmamış, ya da tersine "Öyle Hidrojen-Helyum bulutu olarak kalmamış. Ne homojen ne de karadelikte çöküp, yaratıldığı anda yok olmamış. Pekiyi ne olmuş? BİRİ terazinin bir kefesine değmiş ve H-He bulutu, yüzmilyar tane GALAKTİK odağa ayrılmış, yani BİR tek yere çökmemiş, bildiğimiz galaktik uzay oluşmuş. Kim bu biri?

Penrose diyor ki, "O Tekilliktir". Evrenin en başında KAÇINILMAZ bir tekillik ve teklik vardır (Arapçası Ehad ve Vahid). Allah'ın İKİ ADI ve sayı sıfatı. Singularity=Tekillik=Vahdaniyet (Öteki karanlıktan bu tarafa üfürülmek). BİR+İ>>>EHAD'iyet. BİRİ (El Ahad) TEKİLLİK (Vahdahiyet) yaratmak üzere “naziat” eylemi yapmış. Bu “naziat” etkisine “NEŞİT TEPKİSİ” gelmiş. Kefelerden biri alçalırken, diğeri yükselmiş. Salt Naziat (Kantar gibi, kefesiz) olsaydı, evren yaratıldığı anda, BİR TEK NOKTAYA (karadeliğe) çökecekti. Yani hiç olmayacaktı. O eylemi NEŞETE karşılamış ve tutmuş bunu 200 milyar ODAĞA dağıtmış... Başlamış galaksiler YÜZMEYE (düşmeleri gerekmiyor, her biri kendine takdir edilen yörüngesinde / genişlerken üzerine dolanan evren rotasında... Yüzmek bu).

Kozmoloji insanı sıkabiliyor. Hele şu 3 karanlığa girsem artık biyoloji (Parabiorganoloji) ile iyice canınız sıkılabilirdi. Çünkü parabiyoloji yanında alışılmamış terimler getiriyor. Mesela dört unsur (insan topraktan yaratılmıştır). İnsan çamurdan ama kurutulmuş/pişmiş çamurdan yaratılmış. Demek ki işin içinde SU ögesi/unsuru da var. Katı ve sıvı, ikisinin kuzeyinde ve güneyinde iki ara faz var. Biri MUD (İngilizcedir), karşılığında ise Kur'andaki adıyla SALSAL var... (Miller deneyindeki nükleotik asitler). İnsan katı ve sıvı karışımı. Karşıdaki enerji ise ATEŞ ve HAVA, bu iki unsur birbirine muhtaç. Ateş yanmak için havaya ihtiyaç duyar (Cannı da dumansiz radyoaktif bir ateşten (enerji) yarattı). Ateş ve hava birbirine karıştı mı adı DUMANDIR. Boğucu bir şey. Cinlere uygun, ama bize Cehennemi anlatıyor (Biz sulak bir Cennet düşleriz, duman ve ateş Cehennem işidir). Duman sıcaktır, boğucudur. Gölge yapar ama, serinlik değil, kavurucu bir gölge... Güneş lekeleri gibi karanlık görünse de dehşetengiz... Ateş (Plazma Fiziği) ile Hava (uzay boşluğu) unsurları da kuzey-güney karışımını oluşturuyor (Unutmayınız ki uzayın her noktası güneşten bin kat fazla sıcak ve aydınlık idi. Evren genişledikçe karardı ve soğudu. Biz son zamanına karanlık dönemine rezerve edildik).

Ve sevgililerim, candaşlarım... İnsan ve Cin'in öyküsü çıktı ortaya... Peki öteki iki unsur ile varyasyonlar yapılırsa ne olur? Mesela su ve Hava, bunun adı Fogg... Oysa ateş ve havada smogg vardır (Smoke buradan gelmiştir). Bu Fogg kuzey ve Cloud=Güney fazıdır. Sis AŞAĞI; Bulut yukarı gelen iki AYNI şeydir. Ama biri NAZİA (Aşağıya), ötekisi Naşia (yukarıya), ya da ateş ile toprak ara fazları ne olur? Ateş toprağı yakar, kuzey fazı Ash olurken, Güney fazı Magma olur yani toprak kül olmaz ERİR ve akar. Biri NAZİA, ötekisi Naşia .

Böyle canlılar da var. Vardan öte bunlar bizim rezerv bedenlerimizdir. Mesela Cehennem’in bir tabakasında (Naşia) sadece derilerimiz kül olurken, bundan daha kötü (Nazia) da ise kül olmaktan öte tam anlamıyla ERİYECEĞİZ (Cehennem’lik de benim kardeşimdir. Belki ben Cehennem’liğimdir, Cennet’lik de benim kardeşimdir). Ve başka bedenler: Ateş + su. Yani Buhar. Erimekten öte buharlaşacağım Cehennem’in o tabakasında. Bunlar benim BEDENLERİM... HEPSİ BENİM. Hepsi Cennet-Cehennem-Arasat bedenlerim. Yani Nazia-Naşia ve ikisi ortasındaki SUBH bedenlerim.


“Messenger - Passanger” Yukarı

Jana çok güçlü ama ben onu almakta zayıfım. Yine Yahoo Messenger ile konuşuyorum. Aslında onun gibi bir telepat olsaydık birimiz, direkt konuşacaktık. Biyolojik biyosfer radyosuyla... İlkel kavimlerin tamamı bunu yapabiliyorlar. Telepati ile birbirlerine mesela "Size doğru 3 erkek, iki hamal bir kadın geliyor. Şeflerinin üstündeki elbise pantolon biçiminde ve teba rengi" diyebiliyorlardı 300 km öteye. Ve balta girmemiş ormanlardan ilerleyen beyaz adamlar ekibi yemeği tam sayılarınca ve hazır bulup oturuyordu. Java, Borneo ve Nouvelle Caledonia'daki Malay olmayan Dayak Kabilelerini ilk keşfedenler TELEPATİNİN ilkel insanlarda DOĞAL olarak varolduğunu hayretle gördüler... Jana'nınki bundan farklı değil. Ama ben alamıyorum (İki kere çok zayıf aldım. Hatta ilkinde adımı evden çağıran biri sanarak üç odaya da baktım). Tabii kimse yoktu. Cadıymış meğer...

Cadı diyorum , yanlış anlaşılmasın... Jana'dan istemediği bir şeyi isteyin yandınız. Mesela erkek milleti ya, asıldınız mı? O da sinirlendi mi? Yanınızdaki 40 yıllık erkek arkadaşınızı Jana sanıyor ve kolunuza takıp gidiyorsunuz mutlulukla... Halbuki Jana yerinde... Bunu sorduğumda gülmüştü ve "Bunu sen açıklayacaksın Tudor” demişti. Neyi dedim? "Hz. İsa'nın YERİNE kim çarmıha gerildi de kimse uyanamadı? Ta ki Kur'an uyandırana kadar...”. Ben de bana tacizde bulunanları çarmıha geriyorum bir anda demişti. Ve bu cadı, bir gün yanında adaşı sayılır (Gianne) ile beni telefonda arattı, "Sırrı şu anda buldun, kutlarım" dedi. “Dur ben anlatayım, bak nasıl oluyor” demeye kalmadan "Yorma kendini camarade” dedi, “Ben senin bulduğun anda zaten BEYNİNDEN ALDIM”. O böyle deyince ben de beynimden vurulmuşa döndüm... Şimdi bu cadı değil de ne?

Geller aniden bir kliniğe kaldırılmış. Aşırı sürmenaj teşhisiyle... Mrs.cp’nin asistanı Devon telefon etti. "Had safhada sürmenaj". Aşırı beyin yorgunluğu diyebiliriz. O zaman yolcusu (Passenger) ötesinde telepat (Messenger), yani onun beyni en şiddetli narkoz altında bile çalışır. Bayılma, bilinç yitirme falan olmaz. Telepatların (Messenger) kaderi budur: Eric Hanusen, Karl Haushoffer... İki Zig-Zag telepatı da hiçbir biçimde narkoz/morfin vb. etkisine giremedikleri için çıldırıp kendilerini öldürdüler. Bu bilinçli bir intihar değil ama tahammül sınırları ötesi bir şey...

Başınız öyle çok ağrıyor ve HİÇBİR ilaç kâr etmiyorsa, öyle bir an geliyor ki, siz BAŞINIZI KESEREK, kopararak, baş ağrısından kurtuluyorsunuz (Hem de ebediyen). Ve benim en korktuğum şey ise gizli telepati savaşları, parapsikolojik harptir. Wolf Messing'in intihar ettiremeyeceği hiç bir varlık yoktu. Messing Jana'yı da intihar ettirirdi ama ÇAĞINA döndü (öldü diyoruz biz). Meydan Jana'da... En büyük telepat bizim Miss trespass. Yani Cadı Jana... Amazonumuz, zaten Brezilyalı, tam Amazonlardan.

Uri Geller’in durumu da Cadı'nın marifetidir. Meduza'nın kalkanını kullanmıştır. Ortaçağda olsa bu cadıyı yakarlardı papazlar veya hahamlar. Çok da marifetli: Çok iyi bir nişancı (Pompalı tüfeği bile var). Ayrıca yüzücü, kayakçı, biraz da okçuluk ve iyi derecede dans bilgisi var. Bir koltukta kaç karpuz .

Evrendeki gelmiş-gelecek üç telepat şunlar: 1. Wolf Messing, 2. Bizim Jana, 3. Uri Geller. Dünya’da gelmiş geçmiş en büyük bilim adamı ise 1. S.Hawking, 2. Einstein, 3. David Hilbert'tir.

Ben değilim maalesef, ben DOĞU bölgesindeyim. Ben HANİFLİK'i yeniden millenium gündemine almakla görevliyim. Gelmiş geçmiş üç mucit: 1. Nikolai Tesla, 2. Disraeli, 3. Norbert Wiener. Disraeli bizden değil. Gelmiş geçmiş üç büyük majisyen: 1. Almighty, 2. Mighty, 3.Maitrea... (Maitrea artık peygamber değil, öteki adıyla Messiah/Mesih olan YENİ İsa).

Hızır/Musa/Yuşa... Bu üçgen HER ÇAĞDA her an vardır. Her çağda bir firavun ve Nemrut da vardır. Her çağda Tarık Passenger'leri vardır. "Hiç bir nefs olmasın ki üzerinde gözetleyeni olmasın" ve Kaburga-Omurga arasında doğanlar. Belden yukarı ayrı bir KARANLIK ve ayrı bir RAHİM. Orası da bambaşka bir Module. Başka bir Darkness (Geleceğe gideceği için mesajların bazı bölümleri İngilizce olmak zorunda).


“Mısır Halkı - Hanif İslam” Yukarı

Nuh'un dört oğlu vardı. Dört coğrafik ırkın ataları.

1. Asya ırkının atası Kenan En büyük oğlu
2. Buğday tenlilerin atası SAM(i)
3. Afrika Coğrafik ırkının (Negro) atası HAM(i)
4. Kafkas (Sarışın) atası Yavuz (Yafeth).

Bunlar Himalaya tepelerine oturmuş bulunan NUH'un gemisinden türlü yönlere dağıldılar. Yafes kuzeye gitti (Yafes ırkı), Yamm doğuya Çin yönüne. Sami ırkı Himalaya’lardan güneye ve Hami ırkı, kısmen Güney Hindistan'a, fakat aslında Afrika'ya göç ettiğinde... İlk durakları NİL nehri oldu. Eski ve yeni Mısır krallıkları zamanında ta Yukarı Mısır'a kadar (Yani Sudan'dan da aşağı) yayıldılar. Onlara EGYPT yani KIPT (Koptik) dendi. Kipti Çingene demektir daha doğrusu kelimenin aslıdır. "Nice kavimleri helak edip yerine yenisini getirdik" ayeti uyarınca... (Musa kavmine Firavun'un katı tutumu yüzünden) Mısır halkı (Etyopyalıların tamamı Mısır halkıdır), Etyopya/Afrika boynuzu ve Sahra Berberileri dışında tüm Hamilerin KOPTİK (Egypt) dalı bir tuhaf biçimde yerlerinden ettikleri Yahudiler gibi vatansız kaldılar. Ve koptik Hamilerinin kurdukları son devlet Eski Mısır'ın yeni krallığıdır. O andan itibaren tamamı Amon-Ra'nın lanetlediği anlamında Roman adıyla yollara düşmüşlerdir. Ve hiç bir zaman bir Gypsi (Kıpti demek) devleti kurulamadığı gibi, İslamiyet’le birlikte Arap fetihçiler oradaki son kalıntıları da Sudan'dan Habeşistan'a iterek dağıttılar.

Bantu yayılması sırasında bu zenciler de kendilerinden daha açık tenli olan bu uzun boylu insanlara düşman oldular ve çok telef ettiler. Büyük Çingene göçü ana ağırlığı ıssız Mağrib (Mısır ile Fas arası) bölgeden İspanya üzerinden gerçekleşmiştir (İspanyol’ların yarısından çoğu Çingenedir ve bunu ben değil kendileri söylerler. Flamenco ve Passodoble gibi müzikler de orijinal Roman müziğidir).

O gün bu gün Amon-Ra Laneti çeribaşlarıyla birlikte ve göçebe arabalarında oymaklar halinde, obalar halinde gezerler. Ataların kahrını ve yanlışının bedelini çocukları öder. Bu Allah'ımızın tavizsiz kuralıdır. Biz de MUKALLİT atalarımızın dininde ısrar edersek, tam bir AFET Cehennem yangını gelecektir. Çünkü büyük eziyet bize olacaktır. Bir daha çünkü: Biz MÜSLÜMANLIĞI bulmuş iken KAYBETMİŞ olduğumuzdan, yani anne-babadan HAZIR Müslüman olduğumuz için ve bu mübarek DİNİ mahvettiğimiz için öncelikle ateş Ehli Kitaba (Hristiyan, Musevi ve Müslümana) değecektir.

Ve Cehennemde yanarken diyeceğiz ki: "Keşke ben putperest doğsaydım. Keşke Eskimo olsaydım da Müslüman olmasaydım anne-babamdan”... Eyvah bana... HAZIR Müslümanlığı bulmanın bedeli fena halde kaybetmekmiş... Bu da Allah'ın adaleti sevgililer. HAZIR yok, AKIL ile bulmak var, İKİ kez iman var. Nasıl ki Kur'an ARAPÇA indi de bu dili EN AZ anlayan (aslında hiç anlamayan) ARAPLAR ise, anne-babadan hazır Müslüman olup, bunu bir de DİN polisliği haline getirip, dini zora sokup, nefret ettirten ve bizleri fırkalara/mezheplere bölen atalarımız için çok elim azap var. Onların yüzleri kararacak ve EBEDİ ateşte mahsur kalacaklardır.

Bırakın atanızın dinini... Robinson Crusoe siz olun ıssız bir adada... Ben de Friday olayım... KENDİMİZ keşfedelim ALLAH'ı, naklen değil aklen. Mukallitçe takliden değil; muhakkiken ve tahkiken, soruşturarak, eski inançları terkederek. Resulullah gibi demiyorum, çünkü O da elçiliği hazır buldu... İbrahim BABAMIZ gibi ELÇİ olmadan, torpil olmadan HANİFLİĞİ bulalım .

Robinson siz olun, Cuma da ben... Size zevkle hizmetçilik yaparım. Bilimi ve Hikmeti (Kur'an'ı) maide eder size sunarım. İbrahim Milletinden olan İbrahim gibi ALLAH'ı bağıra çağıra bulacaktır. Resulullah bunu yapmadığı için, Allah resulüne "Sen de HANİF Ol, yüzünü bu dine çevir" buyurdu. Çünkü Resulullah ezelden ebede peygamber idi. İsa önce peygamber sonra İNSAN olacak ya... İbrahim ise TERSİNE, ELÇİ (Resul/Nebi) defterinde olmadığı halde... Yani filikaya saklanmış bir kaçak yolcu gibi, ya da kaydı ve kimliği olmadan okula öğrenci olmayı başarmış biri gibi ELÇİ olmadan ELÇİ olan tek muhteşem insandır. Resulullah ile değil, hiçbir elçi diğeriyle kıyaslanamaz. Ama İbrahim'in DİNİNDEN ve MİLLETİNDEN daha güzel kim vardır?

Artık biliyoruz ki, hiçbir Allah elçisi (İnsandan, cinden ve melekten 228 bin adet) hiçbiri diğerinden üstün değilidir. Eğer dersek ki Resulullah en üstündür, o zaman kalan 228,000-1 tanenin de ÜSTÜNLÜK alacağı olur. O zaman mesela, Lut Resulullah'dan üstün olmuş olur... Resuller arasında YARIŞ yoktur, Hanifler gibi YARIŞMAKSIZIN giderler, atbaşı eşit ve berabere... Eğer Allah'ımız, kainatı "Resulullah'ın yüzü suyu hürmetine yaratmış" olsaydı BU EŞİTLİK (ki Ayetler böyle emrediyor) BOZULMUŞ olacaktı. Hasan, Hüseyin, Cafer, Zeynel'e ve Ali'ye yapılan AŞAĞILIK katliamı yapan katiller, bunların sevgisini söndürmek için, "Resulullah"ın sevgisini körükleyerek, şimdiki ve GELECEKTEKİ SÜFYANİLİĞİN (Asıl adı Yezidilik) temelini attılar. Öyle ki, Şii olmayan tüm diğer Müslümanlar, Resulullah'a her an selavat ve dua getirmeye mecbur edilerek KATLİAMI bize hatırlatamaz oldulaklarından başka bir de içi yanan Şiilere KIZILBAŞ ve hain diye baktırmayı da öğrettiler...

Ebu Süfyan böyle bir alçaktır. Allah'ın laneti onun ve ahfadının üzerine olsun (Lanetli olduğu Kur'an'da yazılı çünkü Kureyşi'nin Kurayzası yani ANNEDEN Yahudi, babadan Arap'tır. Ayrıca Yahudilerde KADIN'ın yani annenin soyundan gelmek önemlidir). O bir Yahudidir ve dolayısıyla LANETLİDİR.

Şu isimlere bakın: Süfyan (Softa demek), Haccacı Zalim (Zalimliğin piri), Yezid (Ters giden, Yezdan kelimesiyle ilgisi yok). Yani doğuştan AYKIRI imiş adam...


“Liderlik” Yukarı

Bizim gizli saklımız yok! Ben lider, önder değilim. Gruptan kendi içinde LİDER+ler çıkacaktır. Ben sadece katılımcıyım. Ben yeni bir din, mezheb kuruyor değilim. Ben önde değilim, bayrak değilim. BİZLER EŞİTİZ ve benim ayrıca LİDERLİK yapmam yasak. Lider gruptan çıkacaktır Ali İmran 104'ler içinden. Ben önder değilim. Lider değilim. Ben sadece bilgi bankası memuruyum. Aramızda karakediler yaratmayınız. Kimse Mürid değil, hele hele ben asla inisiyatör, mürşid vb. değilim. Lidersiz bir toplumun YADIRGANMASI çok normal, çünkü, tarihte BÖYLESİ görülmedi!

Lidersiz bir grubuz biz. Ben günahlarımla birlikte belki de Sekar'a gideceğim, benim üzerimde durmayın. Benim görevim "Göndermek, Sabıkun'a...", ben gideceğimi düşünmüyorum. Sizi kötü alıştırmış “İslam Papazları” imamlar: "Cennet'in tapusu, cebinizde". Yaşasın Hadisler! Bir de Resulullah'a taptınız mı “şefaat” de cepte... Sonra oturup bizleri "Cehennem’e göndermek" üzere ALLAH olup yargılamak bir şirktir.

Bizler Allah'ın Mürid'iyiz. Aracı-şeyh vb. yok bizde. Ve Allah LAİK olduğu için BİZLER de laikiz... Allah ile aramıza BİRE-BİRE hiç bir kimse giremez. Şefaat bile giremez. Çünkü yegane ŞAFİ (Şefaatçi) Rabb’imdir. Yegane VELİ Rabb’imdir. Yegane (Alihe değil) ALLAH Rabb’imdir. "Sadece sana kulluk eder senden yardım dileriz" diyeceğine, ARACI, antilaiklerden (şeyh ve imamlardan) YARDIM istemen ve onlara kulluk etmen ŞİRKTİR.

Her kimsen, seni dostane uyarıyorum: Şirkten kurtul ve sadece Allah'a kulluk edip, O'ndan yardım iste... Seninle benim aramda hüküm verecek olan Rabb’imdir... Ve bizim resulümüz, efendimiz seni göstererek: "Bu (ümmet) beni YALNIZ bıraktı" derse ben üzülürüm en başta... Hayatta hiç sevmediğim tek şey, nasihat, salık vermektir (Çünkü hep BEN KİMİM Kİ öğüt vereyim, ne haddime diye düşünürüm) ve şu anda sana vaaz veriyor değilim.

Sen görevini yapıyorsun. Allah ve elçisi adına, “ALLAH ALLAH” deyip manüplasyonunu yapıyorsun. Yapmak zorundasın sayın taşeron. Yoksa Yahudi efendin sana aferin demez. Elleri yanmasın diye "Maşa" kullanır onlar da RUHUN duymaz. Yaptığın herşeyi "Cihad" sanırsın İslamda intihar var mı? Her dinde EBEDİ CEHENNEMDİR. İntihar etmek EBEDİ CEHENNEMLİK OLMAK DEMEKTİR. Sakla bombaları, çek pimi kendini öldür. Aferin sana sen ŞEHİD oldun. Oysa Kur'an tam tersini söyler. Savaşta, savaşın en kızışmış kader anında bile, Doğa şartları, özellikle “yağmur" senin SAVAŞMANA engeldir. Bu bir ayettir. Allah'ımız senin canını "yağmurdan" bile korurken; Sen canını verebiliyorsun. Canlı bomba olarak intihar edebiliyorsun ve seni ŞEHİD diye uyutuyorlar. Kendileri intihar etse ya! Neden SEN? Ve Uçak kaçırıp, WTC ikizlerine dalmak; pim çekip sivil halkı çocuğu kentin içinde öldürmek... Bunlarla ehli sünnet MÜSLÜMANLAR Cennet'e şehid olarak girmiş olmuyorlar...

Yine söylüyorum: Ben hiçbir şeyim... Ama BİZLER HER ŞEYİZ. Ben Külli Şey’in içinde yok olmuş bir noktacığım, hiçbir şeyim. Ama BİZLER KÜLLİ ŞEY’İN'iz... HER ŞEYİZ. Eğer ben lider olmaya kalkarsam o gün EYVAH bana! Demek ki YARIŞ var ve ben de LİDER oluyorum... İBRAHİM MİLLETİ İLE YARIŞMADI. Biz İbrahim milletiyiz ve biz de yarışamayız. Lider (Yani her bir konunun uzmanı kimseler) aramızdan doğal bir işbölümü-imece olarak çıkacaktır.

BEN HARİÇ, herkes konusunun lideri olabilir. Ben bir köprüyüm sadece... İmkansız (Singular) iki UCU (CORN) bağlayan bir köprüyüm. Ben “Çifte KARN”lıyım, “Double-Corn”luyum... Ben Uzay-Zamanın içine yayılmışım, ben lokalize olamam. Dolayısıyla lider de olamam. Lider SİZLERSİNİZ. Kur'an tefsiri BİRLİKTE yazılacak. Herkes konusunda UZMANLIK alanında BİRLİKTE imece ürün vereceğiz. Muhyiddin>>>Din'e hayat veren demek, Allah Dine HAYAT vermemizi istemiştir bizden.


“Hz. Hatice” Yukarı

Hindistan'da aşılmaz (bugün bile) bir sistem var. Eğer Serf (Köylü-köle) isen binlerce yıl öyle kalırsın. Rahib (Brahman) isen en üsttesindir (Çünkü sistemi icat eden yine onların din adamları). Bu SINIFLAR asker, parya vb. diye beş tanedir. Sistemin adına KAST deniyor. Bugün bile aynı... Aralarında evlenemezler. Lotus kadın aşağı kasttan maymun erkekle değil ya kendi gibi bir tavuskuşu erkekle ya da üst sınıftan Bengal kaplanı bir erkekle evlenecektir. Rahipler ise Kutsal beyaz inek olup, asla aşağı kasttan (fare kızları dışında) evlenemezler. Orta sınıf Nergis kızı sadece kendi kastından biriyle evlenebilir (Fil ve papağan erkeği). Evet bu Kur'an'daki (Nuh suresinde) VİDD dinidir (Budha dini). Köle (Serf köylü) ise doğan bebek ve ondan doğanlar sonsuza kadar köledir. Rahiplerin altın tabak içindeki gaitasını yerler yılda bir kez. Hind Suvaga (Nuh suresi) dinindendi. Şiva yani... Kadınların şımartıldığı bir bölge bugün Pakistan içinde kalıyor ve topluluğun adı (Brahma değil, Brahui ve Broha diye arayacaksınız) Brahui.

Hatice anamız ise (Arap kabilesinden olduğu iftiradır) Şimdiki Belucistan (Pakistan bölümünden) gelmiştir. Onu oraya getiren de kuşkusuz RABBİMİZ. ÖZEL BİR durumdu çünkü... Arap yarımadasında imkansızı başarmıştır:

1. Kadın olduğu halde ne çocukken kuma gömüp öldürülmüştür ne de
2. Kadından ZENGİN TÜCCAR hiç görülmeyen Arap ülkesinde büyük bir patroniçedir.
3. Yeryüzündeki İLK Resulullah, ikinci olarak da HATİCE annemiz Müslüman olmuştur.
4. İslam dinine LADY'liği canlı örnek olarak sokmuş, sosyal faal ve zekiden öte akıllı bir HİNTLİYDİ.

Ebu Süfyan'ın haraç alamadığı tek tüccar ve rakibi... Allah Hatice'yi korumuştur.

5. Arap toplumunda EVLENME TEKLİFİNİ KADINDAN GETİREN ilk kişidir. 16,5 yaş büyük olduğu Resulullah'dan "Evliliğe talip" olarak onu amcasından istetmiştir.

Böylece:

6. İslam'ın ilk sermayesi, ilk kasası ve bankası Hatice annemizdir. Çok zengin etmişti onu Rabb’imiz, bir bereket bir bereket! Hindistan-Mekke arasında özellikle "Atlas, Şali, Şarba, simli dokuma, baharat, tütsü, batik eşarp, yemeklik karanfil vb. getirir satardı ki ANINDA biterdi. Oysa Ebu Süfyan'ın kervanları sadece Şam'a ve bazen de Yemen'e giderdi ve bereketi yoktu...

Hatice annemiz ALLAH'a İLK BORÇ VEREN kadındır. Çünkü Lady düzeni aynen Türklerdeki gibi Beluçlarda da (Sonradan İslamiyet onların ahlakını bozdu) vardı. Hatice annemiz doğuştan Lady idi. Dokunulmazlardandı. Kimi kimsesi de yoktu. Resulullah gibi yetimdi. Onun biyografisini yazan doğrudan Ebu Süfyan olduğu için Hatice annemizle ilgili hiç bir Süfyani atmasyonuna inanmayınız lütfen.

Geri Dön     Yukarı