087 - 30 Nisan 2002 Salı

Selam ve Selam sevgideğerler,


“Hac” Yukarı

Hac, Allah'mızın kitabında 28 x 4 ay=112 gündür. Buna Kur'an'da HARAM aylar denir. Bu aylarda, işgal altındaki, yani Mekke emiri Ebu Süfyan’ın komutasındaki putçular, Medineli ve muhacir hacılar ile anlaşma yaptılar. Müslümanlar, silah taşımadıklarını açıkça belli eden ve ihram denen bir beyaz giysiyle (beyaz her millette, BARIŞ bayrağının rengidir), silahsız olarak Hacca geldiler.

Erkekler bugünkü ihramdan çok daha açık giyinirlerdi. 6 metre kadar beyaz bir kumaşı (patiska) sarınırlardı. Kadın hacılara da silah verilip saklamamış olduklarını göstermek için onlar da oldukça açık giyinirlerdi. Bunun örneği, Gana, Senegal kadınlarının şekerkamışı tarlalarında giydikleri, milli giysileridir. Başlarına "GÜNEŞ geçmesin diye" (örtünmek için değil), sıkmabaş takarlardı. Bildiğiniz gibi bu sadece saçı korur. Ense ve hatta onun üstü tamamen açık olduğundan başka, ayrıca giydikleri kıyafet de bir omuzu açıkta bırakan bir “sari”dir. Yani erkek ihramından farkı göğüsleri de örtmesidir. Saydığım Afrika ulusları MALİKİ mezhebindendir. Onlara bu kıyafeti öneren İmam Malik'den başkası değildir (Afrika'nın ve mağribin tamamı neredeyse Maliki mezhebindendir).

Nur 31. ayette, "İŞ yaptıklarında görünen yerleri açık kalabilir" diye bir ibare vardır. Ayete dikkat ederseniz, "Mümin kadınlara de ki... iş yaparken kapanmayı abartmanın bir zorunluluğu yoktur... Ninelerimiz derede köpükle çamaşır yıkarken, şalvarlarını dizlerinin üstüne kadar sıvarlardı ve de emziren kadınlar, tülbent altından alenen emzirirlerdi. İstiklal Savaşı’mız "Kadın analarla" dolu... Çoğu başları açık gezdiler, çünkü, yaralılara tülbentlerini sargıbezi olarak kullandılar. Bütün bunları bize unutturmaya kalktılar. Fatma nineler, Ayşe Hatun'lar unutuldu, Arabeskçi ve erkek maçoluğu hakim olarak o kadınları yeniden eve tıktık. Tam bir Arap olduk... Öyle abarttık ki, kooperatifler kurduk dağ başında, bir mormon gibi yaşamak için... Din görevlileri kooperatifleri, tarikat kooperatifleri vb. Güneşlik koyduk, arkasında tül ve sonra perde... Bunun en önünde de alüminyum doğrama pancurlar... Kadınları bohça gibi poğaça gibi sardık sarmaladık... Bu kentlerdeki durum... Ama taşralı ninelerimiz ve analarımız, tarlada, köy meydanında, imecede düğün-dernek ve toy yaparken şehirli kadın gibi değillerdi.

Maliki mezhebi “HAK“ mezhebi dediğimiz bir görüştür. Kadınların folklorik ihramları onların günlük giysileridir. Belgesellerdeki Afrikalı kadınlara dikkat ediniz, dizaltı bir etek üstünde, omuzdan göğüse atılmış bir beyaz üstlük (ihram) vardır. Bir kol ve omuz tamamen açıktır. Rutubetin %99 olduğu, sıcaklığın 45'lerde seyrettiği Afrika sıcağında giydiğiniz herşey size yarım saat sonra sırılsıklam olarak yapışır. Afrikalı kadın üstündeki ihramı temizlik açısından günde üç kez falan değiştirir. O da bir örtüdür ve onu belinden göğsüne dolar, sonra bir omuzunun üzerinden arkaya atar. İşte bu İmam Malik'in "İş yaparken görünen yerleri..." kapsamındadır. Yani içtihadı buradan çıkarmıştır.

Günümüzde, çalışan kadının BAKIMLI olması zorunluluğu da buna dahildir. Evde eşofman giyse de işyerinde prezantable olmak zorunda... Çağdaş bakımlı kadın örneği olmak zorunda... Bu hepimiz için geçerli bir formüldür (“İş yaparken görünen yerleri...” ayeti uyarınca).

Gelelim Haram Aylar’a... 4 aydır, 112 gündür. Haram aylarda HAC ziyareti yapılır. Hac112 gündür. Kalan 8 küsür ay ise UMRE'dir. Ne var ki alçaklar alçağı Ebu Süfyan, Allah'ın bu emrini kaldırmış ve 112 günü, 4 güne indirmiştir. Yani sadece Kurban bayramında HAC yapılır olmuştur. 4 günde 4 milyon kişi tıkış-tepiş, sürü gibi ve birbirlerini ezip, öldürerek, çadır yangınlarında diri diri yanarak, tünelde birbirlerini ezip, bin küsür ŞEHİT(!) vererek rezaleti oynamaktadırlar. Kurban olayını 112 güne değil, 4 güne sığdıran 4 milyon hacı, 4 milyon hayvanı (hem de hamile hayvanı) katletmekte, 150 bin tanesini soğuk hava deposuna bırakmakta, kalanı da "buzhaneye" sığdıramadığı için, YALAN söyleyerek, toprağa gömmekte ve asitle yok etmektedirler. Araplar gerçekten kafirlikte ve münafıklıkta en ileri gitmiş tek millettir (ayetler böyle yazıyor). Haram ayları değiştirmek ise KAFİRLİKTEN öte en aşağılık suçtur. Muaviye bunu yapmış ve haram ayları DEĞİŞTİRMİŞTİR. Dediğimin anlaşılması için ayete bakalım:

Tevbe 37. Haram ayları ertelemek, küfürde bir artırmadır ki, onunla inkâr edenler saptırılır. Onu bir yıl helal sayarlar, bir yıl haramlaştırırlar ki, Allah'ın yasakladığının sayısını denkleştirip Allah'ın haram kıldığını helalleştirsinler. Amellerinin kötülüğü kendilerine süslü gösterilmiştir. Allah, küfre batan bir topluluğu iyiye ve güzele kılavuzlamaz.

Oradaki kelime ERTELEMEK değil, YERİNİ değiştirmek... Ve bu EN BÜYÜK günahlardan olup, Araplarımiz (Kureyş) bunu başarmıştır. Cuma gününü tatil yapan zihniyet, haram ayları da kaldırmış ve hepsinin yerine hayvan katliami bayramı tezini getirmiştir.

Mesela bugün dahi HARAM aydır, ŞİMDİ hacı olabilirsiniz. Ama sizi UMRE diye kandıracaklardır ve siz de kendinizi HACI değil; UMRE HACISI OLARAK GÖRECEKSİNİZ... Bizim kanımıza böyle girdiler. Oysa hiçbir şey yeni değildir. Bizden önceki ümmetlere farz olan her şey, bize de farzdır. Namaz gibi... Hacc’ı bulan, yani Mekke'ye yerleşen, Zemzem'i bulan İsmail'in babası İbrahim atamız, oğlu yetişkin olunca orayı Kâbe bloku halinde inşaa etti. Çevresinde döndü ve tavaf etti. Hac'da ÜÇ VAKİT namaz kıldı (Halen de giden üç vakit kılar. Çünkü bu Kur'an ve İbrahim'in isteğidir). Kur'an Muaviye'ye inmedi. Ebu Süfyan ve Yezid denen torununa da inmedi... Dinimizin cılkını çıkardılar aşağılık kafirler ve de münafıklar... Biz ise onların yolundan giden Cehennem yolcuları olduk... Acı gerçek bu. Allah'ın MERKEZİ evi Kâbe de işgal altında... Mekke Şerif’leri yok artık. Orada kırbaçlı din polisleri var.

Hanif demek, bunları yapmayan demek, Allah'ın emrini tutan demek... Allah'ın emri de sadece Kur'an'da yazılıdır, başka hiç bir şeyi tanımamak HANİFLİK kurumudur. Allah'ın en sevdiği DİN budur. Allah İslamiyet'i "Asgari/Minimum" olarak istemektedir. İslam'da pay bölü payda vardır. Yani pay daima paydadan küçüktür. Ama HANİF İSLAM'da pay PAYDADAN da büyüktür. 1/2 değil de, 2/1 gibi, ya da 3/2 >>> bir tam bir bölü iki gibi... HANİF olmayan YANMIŞTIR, benden söylemesi...

Kim İbrahim Milletinin dini olan HANİFLİĞİ karşına alırsa, Allah'ı ve Resulünü karşısına almış bir kafir ve münafıktır. Asla Allah ve elçisini karşınıza almayınız. Tevbesi bile yok... (Ebu Süfyan'in tevbesi kabul edilmedi).

Rûm 30: O halde sen yüzünü bir hanif olarak dine, Allah'ın insanları üzerine yarattığı fıtrata çevir. Allah'ın yaratışında değiştirme olmaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmiyor.

İNSANLARIN ÇOĞU (tamamı neredeyse) bunu bilmiyorlar. Bunu bildirmek için çabalıyorum, didiniyorum ve şeytan ile şeytanlaşmış kişilerle uğraşmaktan zaman yitiriyorum. Çünkü şeytan ve avanesi PANİKTE...


“Örtünme” Yukarı

Nur 31: Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini/zînetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. ...

Dikkat ediniz, ERKEKLER ayetten dışarlanmışlar. Yani bu KADINLAR arası bir sorun ve KADINLAR ARASI rekabete dayalı. Bu bir yarıştır. Kadın beğenilmek ve "gelin" gitmek ister ama rakibeleri vardır. Yani kadın kadına rakibedir. Bu yarışta kimi de kuralları bozar. Kişilik değil dişilik silahlarını öne çıkarır. Biri hanım hanımcık takılırken, diğeri ilk ayette oldugu gibi "gözleriyle ve imalarıyla cinsel mesaj vermekte" ve böylece yanyana yürüdüğü diğer hemcinsine "haksız rekabet" yapmaktadır. Ayet kadınlar arası rekabeti önleyici bir SPESİFİK yapıya sahiptir.

“Mümin kadınlara de ki...”, demek ki mümin olmayan kadın da var bunun yanında... Yani HAKSIZ rekabet yaratan... Bakım, makyaj değil, bu CİNSEL mesajdır. Çünkü ayette "Bakışlarıyla mesaj vermesinler" denmektedir. Bakmak başka, mesaj vermek başka... Şen, neşeli bir bayan olunuz. Bu hafiflik değildir ama bunu cinsel maske olarak kullanmak haksız rekabettir. O bakışları anlatmak için bir iki örnek:

Bekar kız için farklı bakışlar vardır çevreye. Nişanlı ve evli kadın ise DAHA hanımcıktır. Yani gözünü yere diksinler demiyor Allah! "Evli" gibi AĞIR dursunlar... Ve spesifik olarak iki kadın tiplemesi var ilk ayette: Birinci kadın, "Ağır ve zor elde edilen", ikinci tipleme ise kolay... Yani birinci tip ÖMÜR BOYU evliliğe layık gördüğümüz tip... İkincisi "evlenilmeye güvenilmeyen kadın tipi". Evlenirken gözün arkada kalır.

İşte bu iki tip kadın arasında haksız rekabeti önlemektedir ALLAH. Her ikisine de neşeli olmayı fakat hafifmeşreb olmamayı söylemektedir ayet. "Eğer hafif davranırsanız, sizinle erkek evlenmez, ancak istifade eder" demeye getiriyor. Anlık olarak yararlanır ve siz yıllarca ondan buna evlenemeden yaşlanana kadar sürter gidersiniz diyor ayet...


“Kişisel Bilgiler” Yukarı

Ben düşündüğümde (ki bunu çok yaparım) sigara içerim. Jana da 4 paket sigara içiyor. Bunun nedenini biliyor musunuz? Asetilkolin salgılattırır. Evet bunun gelecekteki adı Diolenin olacak... Yani gelecekte, sigara YASAKLANACAK ama diolenin olarak kullanılabilecek. Mehdi düzeni sigaraya karşı (ben de buna karşıyım elbette)...

Diolenin tıpkı doğum kontrol haplarının, kadınları "yanıltarak" hamile olduğuna inandırdığı gibi, sigara içmeden ama sigaranın salgılattığı alkoli-nikotinamidi sadece "nane" şekeri olarak yapabilecek. Çünkü amaç sigara içmek değil, ONUN verdiği diolenini ALMAK.

O kadar yemek yiyoruz, amaç ne? Sadece SERUM olsun diye... O tatsız, içilmez sıvı olsun diye kebab-köfte yiyoruz. Sigara, duman kirliliği, gözleri yakıyor, lezzet duygusu yok oluyor, deri kuruyor, canlılığını yitiriyor, deri erken yaşlanıyor. Keseye zarar, parayı duman diye üfürüyoruz... Birazcık mutluluk için. O bakımdan, Mehdist düzende "Sigara yasaklı". Zaten orman yangınlarının da müsebbibi sigaradır.

Tatlı olan bize verdiği diolenin. Onu ister tüttürürsün, ister de gemiciler gibi tütün çiğnersin ve alrsın. Mehdi ise "nane şekeri" tavsiye edecek aynı bağlamda... Sigara ve uyuşturucuya giden masraf ve bir de askeri harcamalar kaldırılacağı için, Dünya dört başı mamur olacak.

Kırmızı et benim için elzem değil. Değişik zamanlarda değişik şeyler yerim. Mesela ayda bir defa acı ama çok acı çiğköfte yerim. Niye ayda bir? Çünkü ÖZLEMEYİ istiyorum. Vitrinde çok sevdiğim bir şeyi aylarca almadığım olur. Onu gider seyrederim. Onu aldığımda, ilk giydiğimde ve ilk yıkandığında artık o ÖZLEDİĞİM değil, eski elbisem olmuştur. Ben onu satın almayı değil, özlemeyi severim.

Şu anda da bizler CENNET özlemi içinde değil miyiz? Cehennem özleyen bir kişi bile yoktur. Ama o yeşil Cennet’i, sanki oradan GELDİĞİMİZİ biliyormuş gibi ÖZLÜYORUZ. Adem-Havva, Cehennem’den gelmedi... Cennet'ten geldi... Ve biz bunu bilinçaltından BİLİYOR ve CENNET'i özlüyoruz candaşlar... Şırıl şırıl akan bir suyu, söğüt gölgesini, hanımeli kokusunu ve yeşilin nüanslarını KİM istemem diyebilir? (Şeytan istememiştir tek).

Ben de sizleri özlüyorum. Hanifler perçinlidir. Diğer dindaşlarımız tersine ANKEBUT yuvasında emanet duruyorlar. Ve onlara dindaşlarım demeyi içime sindiremiyorum.

Geri Dön     Yukarı