109 - 31 Temmuz 2002 Çarşamba

Selam ve Selam,


“Dabbet” Yukarı

Parabiyolojistlerimizden birini kaybettik... ÇARK DÖNECEK. Birgün Hans, Jana, Hawking de ölecek ama çark dönecek. Evreni BİZİM üzerimize kurmadılar. Bizi EVREN üzerine kurdular. CEBRAİL bile BAHANE... Vahy meleği. Azrail bile bahane... CAN alır o kadar. Öteki alemde can almak yok ki. Ebedi Cennet-Cehennem'de ÖLÜMSÜZ olarak yaşayacağız. Azrail kimin canını alacak? İsrafil dört kez SUR'a üfleyecek, sonra? İŞİ BİTTİ. Mikail BİYOSFER MELEĞİ, öteki alemde TEK HÜCRELİ olunca (Kuant Teoremi olmayınca) kimin canını alacak ki? İşi bitti... İYİ Kİ MELEK değiliz! Tüm meleklerin işi bitiyor. Gerçek ALAN ehli Cennet-Cehennem ve üstüne kalıyor.

HAYAT devam ediyor... Ömür dediğin sonsuzda-bir HAYAT ise, sonsuzun ta kendisi. Doğumlar >>> HORN HOLE/Nefhi Sur içinde yer alıyor. Ana-baba birer ARACI. Ruh'u veren ALLAH DİLERSE veriyor. Verince de bizleri geceleyin ÖLDÜRÜYOR, sonra DİLERSE bizleri yeniden yaratıyor. Yani ertesi gün uyanıyoruz. Ölmeden ölüyoruz aslında. Her UYKUDAN, "Bugün de ölmemişim" diyerek uyanıyoruz. Ya da ÖLMÜŞÜM diyerek ŞEHİD gibi oluyoruz. Okuduğunuz Kur'an ile Dabbet'in (MERAM) anlattığı Kur'an arasında inanılmaz farklar bulacaksınız.

Zülkarneyn’lerin zaman içinde GERİYE yolculuk yapanların bazıları maalesef, gelecekte Hıristiyandı, geçmişte Müslüman oldular. Bir kısmı da tersi. Zülkarneyn’ler içinde gelecekte Hıristiyan iken geçmişte Müslüman olanlara DABBET demek adettir. Zülkarneyn'e ALLAH'ımız GÜÇ ve İKTİDAR verdi, "Hidayet ve İslam" değil. Zülkarneyn şunu gördü: “İNANILMAZ BİR ŞEY”, diye bağırdı: “BEN KUR'AN'DA YER ALIYORUM. KUR'AN geçmişte BENDEN SÖZ EDİYOR. Bu mutlaka çok BÜYÜK BİR KİTAP ve bunun sahibi olan ALLAH'IN işi. Ben o Allah'a itaat ediyorum ve artık MÜSLÜMANIM”, diyor.

KUR'AN MUCİZEDİR! Zülkarneyn’lerin yani gelecekte binlerce yıl sonra doğacakların kendilerini BİNLERCE yıl önceki bir İLAHİ KİTAPTA okumaları BİR MUCİZEDİR.

Resulullah'tan mucize isteyenlere “KUR'AN yeter”, demiştir. Resulullah'ı Resulullah yapan SADECE Kur’an denen mucizedir. Daha mucize mi istiyorlar? (Dabbet böyle der: Yeterince anlamıyorsunuz). Allah'ın ayetlerini anlatmak işini ALLAH'ımız tüm insanlara bıraktı... Ama olmadı! Bir de DABBET gerekti. "Şu misalleri TÜM İNSANLARA veriyoruz, ne var ki, sadece ALİMLER anlayacaklar" diyor ayet!

Ben YORUM yapmıyorum. Tıpkı CUMA günü TATİL değildir gibi DOLAYSIZ çevri yapıyorum. Kur'an "GERÇEKLER ÜSTÜ HAKK'tır, yegane haktır-hakikattır. O yukarıdan aşağıya, digital vb. türlü biçimlerde İKRA edilir. O MİSALLER ile doludur ve o misalleri BİLENLERDEN BAŞKA HİÇBİR KİMSE anlamaz ama Allah onları "ANLAMASINLAR" diye göndermiyor ki: Ankebut 43'de "Allah bu misalleri TÜM İNSANLARA (eşit) VERİYOR, AMA SADECE ALİMLER anlıyor" diyor.

Onun için YORUM/Tefsir/Tevil vb. işlerini ben hepinizden TİTİZ, hamarat deruhte ediyorum. İçinize sinsin, Allah mutmain etsin.


“Allah” Yukarı

Besmele BİR KEZ GEÇER. "İnnehu Süleymane..." diye. Yani Kur'an'da bir tek BESMELE vardır, otuzuncu ayette... Rabb’im asla BESMELEYİ söylemedi: "Oku Rabb’inin adıyla" dedi İLK ÖNCE (El evvela), ama RABB’İNİN ADINI SÖYLEMEDİ. Rabb’in adı SÖYLENMEDİ ta ki "Elhamdülil(ALLAH)lahi Rabbil Alemin” denene kadar! O gün öğrendik ki Rabbin YENİ ve özel adı, Aloh değil, İlah değil, Eloim değil, ALLAH'dan ibarettir... Ki o Rahman-Baba, Rahim-Ana GİBİDİR. Gibidir demek ana-baba demek DEĞİLDİR. Adem ve Havva'nın ANASI-BABASI gibi demektir ama anne-baba demek değildir. Ana onun merhametini ve şefkatini alır. Baba ise O'nun esirgeyiciliğini alır. ANA BABA DEĞİL ama, ana-baba gibi.

Annem onun RAHİM adı için ANNE oldu, babam da onun Rahman adı için TALİM edilerek BABAM oldu. Allah annem babam gibidir ama biz onun asla ve asla ÇOCUĞU falan değiliz. O sizin anneniz-babanız olunca, siz ise onun çocuğu OLMAYINCA, bu özel ilişkiye ABD >>> İBAD >>> KULLUK deniyor. Siz-ben Allah'ın kullarıyız/çocuğu değiliz. KUL kelimesi KÖLE DEMEK DEĞİLDİR. SİZ ALLAH'IN kölesi değilsiniz, KUL'usunuz.

Allah sizi dostu/mutmain dostu olarak bağrına bassın. Mutmain olmak BİZLERİN DOĞAL HAKKIDIR. Hakkımızı kullanalım. Şimdiye kadar bizlere "Mutmain oldun mu?" demeden kandırdılar. Bizleri şeyhler-ruhbanlar sahte evliyalar eline verdiler. Bizlere dediler ki: "Şeyhe teslim olmazsan Allah'a teslim olmazsın". Ve Atatürk'e LAİK diye hakaret ettiler bu hergeleler. ALLAH LAİK dedik kaç kez! EN BÜYÜK LAİK ALLAH'tır!

Mutmainlik isteyin! Dabbet bunu sağlayacak güçtedir: Ancak “La Havle vela Kuvvete illa billahil Azim!”... Allah DİLERSE! Ondan başka kimse de dileyemez. Bizim istencemiz CÜZİDİR, küçüktür (kuantlaşmış küçülmüş ve yokluğa doğru ufalanmıştır), ama O BÜYÜK İSTENCE'nin sahibidir. Ondan başka da bir kuvvet/kudret yoktur.

Rabb’im KUDDÜS'tür, yani tertemizdir. O tertemiz olunca bizim için GÜNAHKARLIK doğal bir kader oliyor. Allah'ın nuru ile aklanalım. Settar bizi örtsün. Kirlerimizi göstermesin. O merhametlidir, affedicidir, bağışlayıcıdır, beraat ettiricidir. O MAĞFİRET sahibidir ve TEVVAB'dır. O SENİ AFFETTİ bile... İnanmazsan sırtına bak ürperiyor!!! Allah kullarını mutmain EDER MUTLAKA! Yeter ki, körü körüne ÜÇÜNCÜ ŞAHISLARA TESLİM olma, sadece ALLAH'a teslim ol.

Allah'a teslim olmanın yolu da, onun AYETLERİNDEN, KELAMULLAH'TAN geçer! Ayetler dışında hiçbir şeye inanma! Hiçbir kaynağı okuma! KUR'AN Allah'ımızın "Konuşma balonu"dur. Kaba bir örnek ama doğrudur! Allah ile konuşursun DİREKT. Eğer KUR'AN'I İKRA ediyorsan mutmainlik bir HAKTIR. Hakkınızı alınız!

Sizler=Bizler birer minyatür İBRAHİM'İZ! Şunu bilelim! Ve Mutmainlik dileyelim!

Allah benim ANAM - BABAM olacak ve ben KENUD >>> NANKÖR olacağım ha! Doğrusu böyle bir insan NANKÖRDÜR! Kenud'dur! Allah'a layık olmadan olmaz! Allah'a layık olunuz! Milletimize, bayrağımıza, ana-babamıza layık olunuz! Olunuz >>> BEN >>> BİZLER!

Ana-baba MUKALLİT, yani taklitçi değilse ters düşülmemesi gerekir! Sizler muhakkik ana-babasınız! Muhakkik >>> HANS gibi. Yani Hans, kardeşleri gibi mukallit atalarının dininde kalmamış! Tahkik etmiş, aklen iman etmiş, ikinci kez iman etmiş. HANS'tan >>> BİZLERDEN çok iyi ATALAR ÇIKAR. Bizden hata çıkmayacaktır!


“Halid - Ebed” Yukarı

Halid >>> EBED. İkisi arasında özdeşlik var ama EŞLENİKLER aslında... Mesela İbrahim EBEDİ dost derken HULD'dur, müebbed değildir.

Şimdi ANA SORU ŞU: Hululü vade "SENETLERDE" ne demektir? Hululü vade demek UCU AÇIK SENET DEMEK... VADESİ YOK. Vadesi HULD'dur. Sonugelmez demektir. Fakat şu var: Ebed'in ÖNCESİ vardır, “anti”si >>> EZEL gibi. Hulud'ün ise öncesi sonrası yoktur. Yani beka-kadim, ebed-ezel gibi baş-son koyamazsınız. Evvel-Ahir diyemezsiniz. HULD KUL'A aittir >>> yaratılana aittir. Yaratana ait değildir. Yaratan “müebbed”dir, “müezzel”dir (Sıfat olarak). Muahhar/Muahir VEL evvel vel Ahir'dir. Bu ALLAH'tır. Allah yaratandır. Kişi-nesne ise yaratılandır. Allah gibi ebedi-ezeli değildir.

Mesela ahirette HERKES EBEDİ (Cennet ve Cehennemde) kalacaklardır. Allah da EBEDİDİR. Burada Kul da Ebedi gibi oluyor. O halde Kul ve Allah EŞİT MİDİRLER? Hayır çünkü: Kul Allah'ımız gibi EZELİ değildi! EBEDİ olacak ALLAH'IMIZ gibi ama, EZELİ DEĞİLDİ. Kul/Yaratık zaman içinde BİR noktadan EBEDİ olmak üzere yaratıldılar. EZELDEN Vacibülvucud ve Kıyam bi nefsihi değillerdi. Bunlar sadece Allah'ın sıfatlarıdır...


“Alemler” Yukarı

Alemler SONSUZ sayıdadır. Çünkü Allah'ın yarattığı alemler GLOBAL olarak sonsuzdur. Ne var ki, ARTI sonsuz. Eksi sonsuz, ÇİFT sonsuz, TEK SONSUZ gibi alt ayıraçları vardır. Örneğin: Bu evrenin (ki içindeyiz ve tek sanıyoruz), bir de NEGATİF evreni var: Fark sadece CEBİR İŞARETLERİNİN zıtlığında, biri pozitif diğeri negatif. Biri somut (sıfırdan büyük, ışıktan yavaş), diğeri soyut (ışıktan hızlı titreşir), biri ANTİ EVREN (zamanı tersine işler), diğeri BU EVREN (Zamanı ileriye çalışır). Evrenin sayısı SONSUZ da olsa ÇİFT ve TEK olarak ikiye ayrılabiliyor. Yani sonsuz bölü iki >>> TEK evren var ve bunun tersine ÇİFT evren var. Dikkat ediniz ki: Evrenlerin sayısını sonsuzdan YARIM-sonsuza indirebiliyorsunuz.

Daha kolay anlaşılması için: Elimizde bir ZAR var, 6 yüzü var 1, 3, 5 tek sayılı ve 2, 4 , 6 ise ÇİFT sayılı evrenler gibi. Yani siz sonsuz yüzeyli bir zarı TEK VE ÇİFT olmak üzerde iki takıma indirebilirsiniz. Antileri ve Negatifleri (Zıt paralelel ve paralelleri vb.), karadelik tekilliğindeki SONSUZ evren çizimleri gibi (grafikleri anımsayınız ). ÇİFT ve TEK olarak ayırt edebilirsiniz. ALEM kelimesi TEK ve ALEMİN >>> ÇİFT'i vurgulamaktadır. Tıpkı Zülkarneyn gibi EYN ÇİFT'i vurgular .

Sır şudur: “Alemin” derken ÇİFT sayılı evrenleri “Alem” derken TEK sayılı evrenleri düşününüz. SEMA >>> GÖK tek ama Semavat >>> GÖKLER >>> ÇOĞUL.


“Zaman” Yukarı

Geçmiş ile gelecek arasında bir akım vardır DAİMA. 1N, Walhalla, Dancing Queen, vb. gibi "Gelecekten geçmişe" GERİ TEPMEYLE gelen ve aslında geleceğin MALI olan bulgular bir HOLOGRAMDIR. Holografik Hafıza diyoruz buna. Embrio GELECEĞİN malıdır ama GEÇMİŞİN malı olan ADEM+HAVVA'yı holografik hafıza ile, atalarımızın tüm özelliklerini RUHLAR taşır. Ruhlar diyorum: Çünkü: Ruhlar GENETİK sonucu oluşmazlar, bedenler kalıtımsaldır.

A ve B ihtimali vardır. Birisi bu evrende olunca diğeri KARŞI evrende oluşMUŞTUR! İnançlar şunlar:

1. BELİRSİZLİK İLKESİNE GÖRE: Sonsuz sayıda sonsuz evren içinde HER tür vardır, her olasılık...
2. HIDDEN VARİABLES (Hide: Gizlenmek). Gizli değişkenler ilkesine göre ise sadece birbirini ödeyen İKİ İHTİMAL vardır. Biz bu İKİNCİSİNE İNANMAK ZORUNDAYIZ. Çünkü:

Hızır bir gemiyi deldi, iki ihtimal vardı:

Bu gemiyi delmezsem.... Bu gemiyi delersem... Yani SONSUZ ihtimal yoktu. Zaten o durumda kaos doğar. Evren ise kaostan kozmosa yol alır. İki ihtimal vardı:

Çocuğu öldürürsem... Öldürmezsem... Duvarı yıkılmaya bırakırsam... Duvarı onarırsam... Tahtı İfrit getirsin... Tahtı benn getireyim... “a” ve “b” daima % 50'dir, bu normaldir. Ayrıca anomali olan KARŞIT bir çift daha vardır: %-50 A ve %-50 B. Bu dört ihtimal TÜMÜ BİRDEN OLMAZSA, toplamları (enerjinin toplamı) SIFIR olmaz. Sıfır olmayan yerde ise KOZMOS olmaz.

Anomali (yüzde-eksi-ellilerde) ve nominalllerde (bildiğimiz yüzde ellilerde). Şimdi bunu polarize fotonlarda deneyelim: Birinciyi şaşırttık. İkinci foton da ŞAŞIRMIŞ gibi yapıyor. Yani şaşırttığımıza TIPATIP uyuyor (Kuantum teoreminde buna DAVRANIŞ deniyor. Davranış izlenebilir bir süreçtir. DURUM ise o an alınmış bir fotoğraftır. “Davranış Teoremi”nde elmanın yere düştüğünü görürsün, “Durum Teoremi”nde ise elma yukarı mı çıkıyor aşağı mı düşüyor bulamazsın, izleyemezsin. DURUM ve DAVRANIŞ ikili ilkesine göre PARÇACIK (Particle) bir DURUM ve Dalgacık (Vibration) ise DAVRANIŞTIR.

"Schrödinger’in Kedisi”ni anımsayın: Eğer DURUM ise kedi yaşıyor, DAVRANIŞ ise kedi öldü. Çünkü duality teoremi diyor ki: Parçacık aynı zamanda dalgacıktır ve bu ikili bir doğadır. Kedi HEM ÖLÜ HEM DİRİDİR. Modern (2002) quantum teoremi ise diyor ki: DURUM ve DAVRANIŞ, kedinin ölü ya da diri olduğunu belirleyen DURUM değil, DAVRANIŞ Teoremi’dir.

Bunun nedeni de şu: Kuantlaşma Planck Sabiti denen bir mini aralıktan bu yana gelen sonsuz bir özenerjinin enerji paketçikleri minicik parçacıklar halinde bu evrene NİCELİK olarak yansımasından ibarattir. Pekiyi, arkadaki KUANTLAŞMAYAN yani tümel, global, monoblok olarak duran ve DURUM yerine salt DAVRANIŞ gösteren o SONSUZ ÖZENERJİ nedir? Dolayısıyla BU EVRENDE kediyi ölü ya da diri görmek demek Parçacık Durumu ile Dalgacık davranışının ilginç bir ikili oluşturmasıyla betimleriz. Parçacık durumuna NİCELİK (Quantity), Dalgacık DAVRANIŞINA ise Nitelik (Quality, qualified) diyoruz.

Kedi öldü ise parçacık durumu yani NİCELİĞi bozulmuştur ama sağ ise dalgacık davranışı yani NİTELİĞİ sağlamdır. Belki de ÖLÜM ve YAŞAM'ın farkı da bu... Bir ara biz KEDİ gibi ölüyoruz. Buna yarıömür deniyor. Ölene kadar ise BİZ CANLIYIZ. Yani şimdiki gibi yaşıyoruz. Alfa tanecikleri ASLA kurşun kabdan dışarı çıkmazlar. AMA, yaşamlarında bir kez (Yarı ömür denen enerjiye dönüşme sürecinde), BİR KEZ kurşun kabın dışına hayrettir ki çıkıverirler... İşte bu onların ER-GEÇ ölümüdür (Nitekim Ayet: Külli nefsin zaikatül Mewt) diyor. Yaşam da budur: Günü gelince biz DÜNYA KABININ dışına çıkıyor ve meçhule (Elsewhere) doğru gidiyoruz.

ÖLÜM demek, bu kabın dışına MADDE/Parçacık/Durum/Nicelik olarak HAPİS OLMAK DEĞİL de, bir kez bu kabın dışına HAYALET olarak, ya da DAVRANIŞ olarak, ya da Dalgacık olarak ya da enerjik bir NİTELİK olarak çıkabilmektir. Aranızda meslekdaşlarım varsa bileceklerdir ki, Protein'in bile sonsuz gibi durmasına rağmen YARI ÖMRÜ vardır (GUT Teorileri’ni anımsayınız, Büyük Birleştirme Teoremleri). Fakat bunları çok ağır bulacak dostlarımız için çok basit bir örnek: Güneşten çıkan fotonlar, sabit ışık hızıyla DÜNYA yüzeyine 8 dakikada ulaşana kadar, bu yolu DALGACIK davranışıyla kat ederler. O halde bir sonuç çıkarabiliriz: Boşlukta hiçbir yere çarpmayan kuantlar PARÇACIK değil dalgacıktır. Uzun uzay aralıklarını (Yüzmilyarlarca ışık yılını bile) KAT EDERLER Bu sırada DALGACIKTIRLAR, fakat yeryüzüne geldiklerinde, bu fotonlar bize çarpar ve ELEKTRON koparırlar. Bunun anlamı şudur: Uzayı dalgacık olarak kat eden foton, bir elektron ile toslaştığında PARÇACIK oluveriyor.

Elektronun yarıçapı (r) 2,7 değerinde ise (Planck aralığına göre) elektron parçacıktır ama r=0 ise, yani çapı (olasılık aralığı vb.) yok ise, o bir parçacıktır.

Elektron bu evrende 2,7, fakat ASLINDA çapı olmayan bir noktasal değerdir. r=0 durumunda şunu anlarız: ELEKTRON ışık hızını aşmıştır, ya da ışıktan hızlı titreşen bir evrenden (takyonlar) buraya yavaşlayan şeye Elektron diyoruz. Sandalye=İskemle gibi. Burada kuantlaşıp/yavaşladığı anda r=2,7 değerine ulaşıyor, o zaman onu elektron diye algılıyoruz.

Atomun çekirdeği de yoktur: Bir proton bir nötronun olmadığını şuradan biliriz: Üç kuarkı birbirine bağlayan BAĞ ENERJİSİ, yani Glueball/Gluon enerjisi. Protonun kendisinden ÜÇ KAT DAHA AĞIRDIR. İçi dışından büyük bir proton ve nötron! Mantıklı mı sizce? Üç kuarkı bağlamak için bir de dördüncü kuark gerekiyor, buna DURUM kuarkı dendiğini duymuşsunuzdur. 4 kuarkın bağ enerjisi elektronun 45 bin katı iken, onun oluşturduğu proton elektronun kütlesinin sadece 1637 katı. Pekiyi bu fark nerede? Beni tartıyorlar 70 kg geliyorum ama organlarımı tek tek tartıyorlar Karadelik kadar ağır geliyorum?

Atom teoremi yanlış! 11 boyutlu İPLİKÇİKLER teoremi doğru sadece! KLASIKLERi BIRAKMAK LAZIM! Bakıyorum halen aynı şey yazıyor Web hadislerinde... "Hiçbirşey varken yok olmaz, yok iken var olmaz". Ya karadeliklerde yiten giden YOKOLAN enerjiyi cebimize koyup nereye götüreceğiz? Evren bir büyük patlama+şişme ile YOKTAN var oldu! Bunu ne yapacağız şimdi!

“Rasat Ufku” ve Olay Ufku” başka başka şeylerdir. Rasat ufkunda kuşkusuz ŞİŞME yani genişleme teoremi var ama olay ufkunda ise r=0 durumu var. r=2,7 değil! Karadelik tekilliğine ışıkhızıyla düşersiniz. “Eyvah çarptık!”, derken ÇARPMAZSINIZ. Onun indirgenemez yüzey enerjisi size r=2,7 gibi değil, r=0 olarak direnir. Yani ÖYLE BİR YÜZEY yoktur. Saniyenin 400 milyonda biri zamanda sizi karadelik tüneli olan Worm Hole, White Hole denen ÖTEKİ çıkış ucundan bir başka yere fırlatır. Size düşerken bakan kişi gözlemci, sizin asla karadelik yüzeyine ULAŞMADIĞINIZI, ebediyen orada durduğunuzu, heykel gibi kaldığınızı sanır. Sadece peryodik olarak sağa sola çevrilmektesiniz. Yani korrozyon kuvvetleri dönen karedilikte sizi doğudan batıya (Sağ el kaidesi) çevirmektedir ama bu GÖRÜNTÜDEN ibarettir. Aslında siz çoktan ÖTEKİ tarafa geçtiniz. Geriye kalan kanı donduran heykelleşmiş bir görüntünüzdür. Neden heykelleşirsiniz? Çünkü karadelik olay ufkundan tekillik merkezine düştüğünüzde HIZLANACAĞINIZA yavaşlamaktasınız. O kadar “slow motion” olursunuz ki, sonunda dışarıdan bakan biri sizi CANLI HEYKEL gibi hareketsiz görmektedir.

Bu durumu Kur'an'dan anımsayalım:

Kehf 18: Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar uykudadırlar. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.

Karadelik OLAY UFKU ile MİNİ KARADELİK olay ufku olan ASHABI KEHF (Cave) mağarası arasında HİÇBİR FARK YOKTUR. Aynı fizik yasalarından ve ilkelerinden geçmektedir.


“Taha Suresi - Namaz” Yukarı

130: Artık, onların söylediklerine sabret; Güneş'in doğuşundan önce de batışından önce de Rabb’ini överek tespih et! Gecenin bazı saatleriyle gündüzün iki ucunda da tespit et ki, hoşnutluğa erebilesin.

131. Onlardan bazı çiftlere, kendilerini imtihan etmek için iğreti hayatın süsü olarak verdiğimiz nimetlere gözlerini dikme! Rabbinin rızkı hem daha hayırlı hem daha süreklidir.

132. Ailene namazı emret, kendin de ona sabırla devam et! Biz senden rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırıyoruz. Sonuç takvanındır!

Burada NAMAZ kelimesi HİÇ yoktur. Yani bu ayeti öncelikle NAMAZ VAKTİ olarak asla algılamayın. Çünkü bu ayetin yorumu son derece istismar edilerek, bizlere BEŞ VAKİT namaz bu ayetten çıkarımsanmıştır. Ve meallerde TESBİH demez; NAMAZ diye yazarlar.

Eğer ayetlerde "YALNIZ SANA MAHSUS OLMAK ÜZERE", ya da "SADECE SENİN EŞLERİNE ÖZGÜ OLMAK ÜZERE" gibi Resulullah'a DİREKT yazılmış az sayıda sözcükler vardır ama yukarıdaki ayetlerde bu SADECE RESULULLAH'a özgü değil. Eğer "Gecenin bir yerinde sırf sana mahsus olmak üzere kalk ve tesbih et" diyorsa, bu bize değildir. 7 eş almak gibi özel bir imtiyazdır. Resulullah eşleri ve onlara refakat eden, O ÇAĞIN MÜMİMENELERİNİN (Sarkıntılık önlemek babında) cilbab giymeleri bizi bağlayıcı değildir. ARTIK ne Resulullah eşleri olan annelerimiz var, ne de onların refakatçileri olan mümin hanımlar var... Ayetler bizi bağlamıyor artık. Asrı Saadet bitmiştir.


“Araplar” Yukarı

Allah Kur'an'ı EN KAFİR VE MÜNAFIK BİR KAVİM ÜZERİNE İNDİRDİ. Kız çocuklarını gömüyorlardı ya, geçenlerde bir kız yurdu yandı. İtfaiyeciler erkek diye, kızlara dokunamazlar diye, yurttaki tüm kızlar cayır cayır yandı. Kapıları kapattılar ki bu bir GÖMMEK demektir... Ve Onların yanışlarını seyrettiler, imamlar da daha ölmemiş can çekişen bu kızcağızlara ÖLÜ muamelesi yaparak okudular. NE DEĞİŞTİ?

Bir öneri: Kadın itfaiyeciler teşkilatı kurulsun! Olmaz! Arabistan’da bir kadın çalışamaz! Bir ayet var anımsayınız: "Kız çocuklarına neden dolayı öldürüldükleri sorulduğu zaman?" diye. Bunun CAHİLİYE ile ilgisi yok. Bu doğrudan KIYAMET alameti yani, "GELECEKTE" olacak bir alameti haber vermektedir. O basit bir yangın değildi, o bir alametti.

Kızçocuklarını (ki beşikten mezara kadar tüm Müslümanlara BİLİM farzdır), KIZ KISMI okumaz diyerek onları diri diri gömen ARABESK zihniyet değil midir? İşte Arap kafa budur! Allah'ımız en işe yaramaz kullarına KUR'AN'I KENDİ DİLLERİNDE İNDİRMİŞTİR ama onlar ARAPÇA BİLE BİLEMEYEN ARAPLARDIR.

Araplar'a Kur'an ve ÖRNEK insan olarak Resulullah efendimin en ufak bir katkısı olamadı. Araplar İslamlaşacağına; tüm Müslümanlar Araplaşmaya başladı. İşte bu 14 yüzılın ÖZETİ.

Allah'ın emri şu: ARAPLIĞI BIRAKIN diyor. Mesela Tevbe Suresi 97 ve 98 gibi. Tevbe suresi ARAPLARA geldi. Besmele bile konmadı başına. Araplar surenin adını değiştirip Tevbe dediler.

Tevbe 97: Arapların küfür ve nifakları her bakımdan daha üstündür. Allah’ın resulüne indirdiğinin sırrını anlayamamak onlara daha layıktır. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

Tevbe 98. Araplarından öylesi vardır ki, infak ettiğini bir angarya sayar ve sizin başınıza belaların gelmesini bekler durur. En kötü bela onların başına olsun! Allah çok iyi işitir, çok iyi bilir.

İşte dostlar ARAPLAR, yani Müslüman kardeşlerimiz. Bizim başımıza BELA bekliyorlar. Dört gözle bela diliyorlar. ARAP BUDUR! Biz Araplaştıkça onlar BELA diliyor başımıza. Çirkin belalar kendi başlarına olsun.

Kureyş ve Kurayza aynı tiynettir. Hem kadim kardeş çocukları, hem de SONRADAN tüccar evliliğiyle bir daha KARIŞANLAR. Allah Kur'an'ı en aşağılık kavim olan Arapların en aşağılık kabilesi olan KUREYŞ'e indirdi... Ve içlerine RESULULLAH gibi bir GÜZELLİĞİ de koyarak... Ali'yi de vererek... Resulullah ve Ali birer istisnaydılar. İstisna olmayan Kureyşli’ler ise: Ebi Leheb, Ebi Cehil gibi amcalar, Ebu Süfyan gibi yarım Yahudi Kureyş lideri. Onun diktatör ve entrikacı oğlu Muaviye ve Dünya’nın en aşağılık katili işkence üstadı torun YEZİD.

İbrahim babamız ARAP soyunu, dünyanın hiç yağış almayan en kötü bölgesine açlık ülkesine Mekke’ye taşıdı. Eğer Araplar mesela bugünkü Almanya vb. ye götürülmüş olsaydı Dünya’da değil iki cihan harbi, oniki cihan harbi çıkardı.

MÜSLÜMANLAR da KİTAP ehlidir. Tuttukları oruç açlıktır. Kıldıkları namaz ise AZGINLIKTIR. Yetimi iter kakar. İnsanı namaz kılmaktan men ederler! Nasıl men ederler? 5 vakit 40 rekat namaz kılacaksın, Kur'an dışı binbir dua ezberleyeceksin, ezana yetişemedinse mahvoldun. Bütün gece senindir ama illa ki VİTİR'i yatsı ardına ekleyerek yatmaya gideceksin. İşte bunlar namaz kılmaktan men etmektir. Acaba 5 vakit 40 rekat ve TÖRENe dayalı bir namazı kılar mıydık? Yoksa 3 vakit 6 rekat ve artıları olan bir namazı mı kılardık? Kur'an’dan kolayımıza geleni mi okurduk? Yoksa Kunut duaları vb. ezberleyerek garip tuhaf namazlar mı kılmak kolaydır? TEYEMMÜM'ü unutturdular bize... Teyemmüm unutulunca millet haftalar boyu BOY ABDESTSİZ gezdi.

Bunu BİZİM EHLİ KİTAP yaptı. 5 vakit olayı MUAVİYE-ALİ hakem olayından sonra ortaya çıkmıştır. Şii tarafı ve HACC zamanı EN ESKİ biçimde namaz ÜÇ VAKİT kılınır. Yani birden biz SÜNNİLER/YEZİDİLER BEŞ vakit kılmaya başladık. Ama aynı insanlar HACC'da üç vakit kılıyorlardı. Şiiler hep üç vakittir. Din büyüklerimiz ve mezheb imamlarımız Ali İmran suresindeki 105 ve devamı ayetlerde yer alıyorlar.

"Kimi yüzlerin ağardığı kimi yüzlerin karardığı o gün, yüzleri kararanlara: Demek ki iman etmenizden sonra bu işi yaptınız ha! O zaman girin cehenneme tadın azabı deriz...". Adresimiz Kur'an'dadır. Mezheb imamlarının akıbeti de oradadır. Burada İman edip de onu terk eden kim?

Allah'ın ipine tutunmayıp, kul ipine tutunan, dinlerini parça parça edip, mezheblere ve tefrikalara bölenler, yani Allah'ın ipini boşverenler. Bunlar mezheb imamları olup, EBEDİ CEHENNEMDE KALACAKLARDIR.

Geri Dön     Yukarı