119 - 30 Ağustos 2002 Cuma

Selam ve Selam,


“Nefsi Öldürmek” Yukarı

Ruh'da tek ve birlikte/bizleriz. Ama şu nefs var ya! Çokluk/kesret... İnsanı nankör yapan elbette ruhundaki MİSAK hasletleri değil; Nefsinin meydan okuması... Nefs (Allah'tan kaçan) Ruh'umuza (Allah'a rücu edene) bir savaş açıyor ki, ne savaş ve ne savaş! Ruh diyor ki: Barış ve Barış, nefs kenud ya "Savaş ve savaş" diyor. İşin tuhafı, komplike bir yaratık olan insan, mesela BEN, ruhumla nefsim savaşıyorum! Savaş meydanı benim bizzat kendim! Kendimle savaşıyorum. Bizzat sen kendinle savaşıyorsun. Meleklerde ve eşyada bunlar yok. Çünkü nefs yok! Ama ben İNSANIM, nefsim var. Allah'tan gelip Allah'a dönen ruh(umuz)a meydan okuyan bir nefsimiz var. Şeytanı almış sol yanına, kiramen de sağ yanımızda, dörtlü bir savaş var. Bir tek bedende, tiynetim, fıtratım, doğam ve duam diyor ki BARIŞ VE BARIŞ. Fakat o ölesi nefsim diyor ki "Savaş ve savaş".

Ölmeden ölmeliyiz >>> nefsimizi öldürmeliyiz. Nefsimizin zaaflarını askıya almalıyız. Nefs yok edilemez (o zaman biz de biteriz). Ama nefs ÖLÜR. Çünkü melemül mewt (Azrail) NEFSİ bedenden ayırır ve buna ölüm denir. Azrail almadan biz kendi nefsimizin Azraili olmak için, yani Azrail'e "İŞ BIRAKMAMAK" için, nefsimizi öldürmeliyiz. O zaman bu can çırpınmadan Rabb’ine gider, acısız-ağrısız. Çırpınan nefsimizden başkası değil ki? Nefsi öldürmenin sayısız reçetesi var... Ben en başa BARIŞ VE BARIŞ şiarını koyuyorum. Barış+barış olmazsa "Zalim, gaddar biri oluruz". Mağdurun mazlumun ahını almış olurum ki bu da adı üzerinde kul hakkıdır. Allah bir HAK iddia etmez, velev ki kul hakkı dışında...

Biraz felsefi mi girdik? Ben hissettiklerimi yazdım. Zaten samimiyet hissettiklerimizi AYNEN söylemek değil midir? Aynı değilse, politik ise rol ise, işte ona MÜNAFIKLIK diyoruz. Seçim nutukları gibi... İnandırıcılığı olmayan bir tür oyun. Samimiyet, içtenlik, içi dışı bir olmak demek değil midir? Berrak/saydam duru, içi dışı bir >>> İçten/samimi, içi dışı ayrı >>> Dıştan gayrı samimi... Ve Allah'ımız bizimle çok SAMİMİ'dir. Bir görebilseydik, bir bilebilseydik, bizimle şahdamarı denen o kablodan konuştuklarımızı bir hatırlayabilseydik. Bütün gece boyunca onyüzmilyon bin birim rüya görüp de "Rüya görmedim" der dururuz. O uyku denen yazılımı; o düş denen programı bilseydik. Bilseydik Allah ile sürekli mülakat halinde olduğumuzun bilincine de varırdık. Ne iyi, hamdolsun çok SAMİMİ BİR yaratanımız var. O çok EMİN, O Salim. Salim >>> Selam >>> SLM...


“Çalışmak - İlim Yapmak” Yukarı

Necm 39: Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.
Necm 39: Ve el leyse lil insani illa ma sea

Arapçada bir Amel(ler Amal) var, bu görünen eylemlerinizdir. Bir de ayetteki gibi, "SİZİN KENDİNİZ İÇİN YAPTIĞINIZ" bilgi birikimi, görgü birikimi, sanatçı Rabb’imizin esintilerinin birikimi, tüm güzel birikimlerimiz yanında bunların da tersi. Dünyada ne alırsanız o, ne biriktirirseniz o. Allah bizlere koca bir ömür veriyor. Mesela BİRİ, bunun 55 yılını kahvehanede oyun oynayarak geçirirken, yararlı bir şeyi ezberleyecek, bilgi dağarcığına ekleyecek hiç bir şey bulamamış! OT gibi gelmiş Ot gibi gidiyor. Aklın değerini bir deliden başkası bilemez. Yani ot gibi yaşayıp gidenler var ya! İşte onlar koca ömürlerinde NE BİRİKTİRDİLER? Halbuki onların asli görevi İBRAHİM gibi bulmak Rabb’ini ve BİZLER KADAR BİLMEKtir bilimi. Akıllarımız aynı değil miydi? Neden "Rabb’im ilmimi artır" dememiz öneriliyor? İşte bu sorunun yanıtı NECM 39'dadır. Burada bildirilen ameller (salih ya da kötü amellerimiz hayır hasenatımız değil), burada bildirilen, bunların dışında kalan BİLGİ, BİLGELİK, GÖRGÜ düzeyimiz. Yani bizi karakterize eden ve biriken enformasyon, kibar isek, dirildiğimizde de kibarız, ya da tersi hoyratızdır. Cahil isek cahilizdir artık. Bilge isek iş başka...

BİLİNÇ çok önemli ve bilginin artırılması işlemi için yalvarılacak mercii ALLAH'tır. Onun ilahi kompüteridir. HİÇ BİR ŞEY (Zerreden küçük bile olsa) LEVHİ MAHFUZ'DA yazılmamış hiç bir kayıp enformasyon yoktur. O halde insan aklı (Aklı küll) LEVHİ MAHFUZ bilgi deposuna eşdeğerdir. Onun için AKLIMIZI kullanmak ve hele hele "Rabbi zıdni ilmi" demek bir İNSAN anahtarı olmuştur.

İki yıl önceki, geçen yılki ve şimdiki BİLGİ birikiminiz, görgü, anlayış ve uygarlık olgularınız artık çok farklı. Önceki yıl yıl vefat eden bir okuyucum HANİF'liği bilmeden gitti. Namazını beş vakit kılarken SAMİMİ olduğuna inanıyordu. DİRİLDİĞİNDE de, film kopmuştu ya, film kaldığı yerden o BİLİNÇ düzeyine eklenecektir. Film monte/yama olacaktır, birleştirilecektir ama HANİF olamayacaktır. Geçen yıl vefat eden bir okurumuz ise bunun bilincinde olacaktır. Hanif olduğunu söyleyebilecektir... Ve mahşerde dirildiğimizde (ki külli bir diriliştir bu), nasıl öldüysek ve hangi bilgi birikimiyle ne koparıp götürdüysek, AYNEN öylece dirileceğiz. İnsan, Necm 39. ayet uyarınca "Amel"den başka kendi içkonforu, kendi yapısı için de başta bilim-bilgi-bilgelik verileri/doneleri, enformatik bir yapılanmaya girmelidir. Yani amelleri "Çevre" için yaptık? Mesela zekat verdik, infak ettik vs. Fakat kendimiz için ne yaptık gibi bir soru var karşımızda... İşte bu çok önemli. Çünkü insanın asli yaratılış nedeni ALLAH'ı bilmekten ibarettir (kulluk budur). BİLMEK ise kuşkusuz kendimizi bilinçlendirmekten geçmektedir. Yani insan KENDİNE de bir şeyler yapmalı. O şey parfüm gibi satın alınmıyor. BİLİM onun adı... Parayla da alınmıyor (Parayla MESLEK bilgisi satın alınır). Meslek dışı bilgilerimiz anlamına gelen KÜLTÜR. İşte o bizim çabalarımızla olacak bir şey...

Yetmedi mi? İste Allah'tan. “RABBİ ZIDNİ İLMİ”, o size bir İLİM sahibi gönderir. Dualarınız boşa çevrilmez. Allah asla boşvermez. Allah'ımız dolu dolu bizimle meşgul. Kuluyla iştigal ediyor ve dualarınıza da icabet ediyor. "Ben yalnızım" demeyin! İsteyin size "BİRİ" gelsin, ki gelir. Sizler SAMİMİ ve araştırmacı olmasaydınız, burada olamazdınız. Sizler HANİF'liği koklamışsınız. Mezheb taassubundan sıkılmış ve Talibanca zihniyetten gına getirmiştiniz. Siz bilimin aydınlığını ve serinliğin özlemiştiniz. LAİK Allah'ımız ile vicdan içi muhasebe yapmıştınız. Ona için için ağlayarak yalvarmıştınız.

Allah'ımız sizi kucakladı. Bir sebep verdi... Ve BURADASINIZ! Buradayız! İbrahim de böyle başlamıştı: Yalnızım ben diyordu, yapayalnız. Al sana bir Halil/dost ki, YÜCE ALLAH, ULU ALLAH dostun olmuş! Daha daha daha daha ne istersin? Hani yalnızdın?

Benim ilahi hiçbir yanım yok. Sıradan bir insanım fakat kıyamet alametlerinden biriyim. Kayıp hazine HANİFLİĞİ, gündeme yeniden alacak kişinin DABBET olduğunu biliyordum, hazırlıklıydım ama piyango bana vurdu, yabancı yere gitmedi: Tennessee ekibinde Missisippi deltasında (üçgeninde) kaldı.

Allah kesin bilginin gerçeğidir. Onun bilgisini verecek bir DABBE ile alamet olunur. Karasancak bizim alem(etimiz) ise, kesin bilginin gerçeğinin alameti de Dabbet’tir. Daha önce bunları yazdık.


“Kuantum Köpüğü” Yukarı

Rad 17: Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi miktarlarınca sel olup aktılar. Sel de suyun yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir zinet eşyası veya bir değerli mal yapmak için, ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir. İşte Allah hak ile batılı böyle çarpıştırır. Fakat köpük atılır gider, insanlara faydası olan ise yerde kalır. İşte Allah böyle misaller verir.

49 anlamdan biri: KUANTUM KÖPÜĞÜ. Örümcek ağı evrenin süper sicimleridir (ve zayıftır) ve köpük de bu sicimlerin içindeki kuanta malzemesidir (köpük de zayıftır). Kuantum köpüğü bahsini iyice bilmeden bu ayetle giremeyiz. Yani öncelikle kuantum köpüğü diye bir şeyi (Misal Alemi, Süper Uzay Dokusu) iyice işlememiz gerekecek. Ondan sonra da yeniden Aşağı Misal Alemi’ne gireceğiz. "Arş'ı su üzerindeydi: MA=Esir’den indirildi (Planck Sabiti aralığından bize fırladı). Devamında "Evren bir plazma idi" deniyor. Vadiler, “indi-çıktı” dalgalanmaları anlatıyor... Ve Kuantum Köpüğü oluşuyor. İşte bu noktada mutlaka KUANTUM KÖPÜĞÜ denen olguyu bilmemiz gerekiyor ki devam edeyim.

Göreceksiniz ki, köpük denen şey GEON denen bir tek YAPITAŞIDIR. O ise "TÜMDEN VE GERÇEKTEN YARATIM" denen blok evren yapısıdır. TÜMDEN YARATIM! Yani bir geondan istediğiniz herşeyi yapabilirsiniz (Geonlar Misal Alemi/Süper Uzay’ın KÖPÜKLÜ yapıtaşlarıdır)... Ve biliyoruz ki, Zülkarneyn de Kuantum Köpüğü=Atomaltı düzlem olguları... DEMİR ve üzerine kaplanmış BAKIR'ı körükletti. Burada ise soy elementler körükleniyor (Cifir tablomuzdaki Altın, Gümüş vb. yi anımsayınız). Kuantum Köpüğü’nün evrenin doğumundan kalan, ancak üzerinde hala araştırma yapılan ve bir türlü varlığı kanıtlanamayan bir olgu. Kuantum Köpüğü yani Worm Hole (Solucan Tünelleri) SÜPER UZAY'dadır. Tüneller bir girişi KARADELİK, çıkışı ise akdeliktir. Karadelik girişini DEMİR+BAKIR'dan yapılmış bir KARANOKTA verebiliyor ama çıkışı ise ALTIN+Bakır'dan oluşmuş bir AKNOKTA verebiliyor, yani yapay AKNOKTACIK teknolojisi anlatılmış sunduğunuz ayette... Tıpkı Kehf Suresi’ndeki Zulkarneyn'in "Demir kütlelerini" körüklemesi gibi. Yani Yecüc Mecüc'ü ARZ altında izdüşüme gönderecek bir KİRİŞ (Sedd) oluşturacak bir yapay karanokta... Ve bunun tersini hatırlayınız, yani ARZ'in tersi Sema (Tarık) da ise sadece ALTIN gibi kendine parlayan bir ışıltıdan söz ediliyordu.

Köpük yani belirsiz GEONLAR, ya da OL=ÖL aynı anda gerçekleşen zamansız geonlar HİÇBİR ŞEY yapmazlar ama onlardan birinden bir TOHUM gibi bir evren şişer. Yani köpük (Cenine eş plesenta sıvısı gibi) kuantum köpüğü ile dokunur ama ondan koca ve devasa bir EVREN “Bang!” diye açılır ve biz de içine gireriz. Yani evren içinde varoluruz.

Kuantum köpüğü dikkat ediniz: EVRENİN DOĞUMUNDAN KALAN diye tanımlanıyor verilerde. Gerisi ise kuşkucu ve maksatlı bilim adamcıklarının sözlerinden ibaret: Kanıtlanmayan! Nasıl kanıtlayacaksınız ki? Gideceksiniz Süper Uzay'a bir GEON içeren köpük alacaksınız. Süper Uzay’dan o zaman bir büyük patlamayla bir evren açılacak fakat kıvrılı boyutta kalacaktır. Onu şişireceksiniz. Aniden evren genişleyip Planck Sabiti’nin üstüne çıkacak! Sonra inanılmaz sonsuz derecede sıcaklar içinden bir evren yaratılacak! İyi de bunu hangi laboratuarda yapacağız? Nasıl kanıtlayacağız? Bana öyle bir laboratuar bulun ki size evrenler oluşturayım.

MİSAL içeren ayetler maalesef KOZMOLOJİ bilgisi içermektedir. Yani MİSAL Alemi’ydi/Süper Uzay’dı bunlar hep gündeme gelecek. Çünkü evrenin başka bir yaratım tarzı daha yok. Allah böyle dilemiş. Tek bir kuanttan (Geon) yaratmış koca evreni... Ve sadece basit eksi ve artı birer takımdan oluşturmuş. Yaratılış teoremi basit ama yaratım işi ilahi kudretin işi.Rabb’imiz eksi elektronu ve artı protonu yaratıp vermiş. Biz onun üzerinde oynayabiliyoruz. Yani biz yaratılan malzemeyi bilim yoluyla değerlendiriyoruz. Asıl hüner +p ve -e yi YOKTAN YARATMAMIZDA! Bunu da Allah'tan başka hiçbir kuvvet yapamaz! Köpük konusuna ileride yeniden döneriz. Çünkü Kuantum Köpüğü’nü bilmek FARZ derecesinde bir ödev bize... Bunun ardından ALTIN gibi değerli maddelerden YAPAY BİR AKNOKTACIK yapabilme TEKNOLOJİSİ gelecektir. Yapay karanoktacık nasıl ki Yecüc Mecüc'ü SED yapıp hapsettiyse (Zülkarneyn teknolojisi), yapay bir aknoktacık da Riemann Uzayı’nı Lobatchevski Uzayı’na çevirmektedir. Günü gelince bu KAF DAĞLARI’NI da konuşacağız elbette...

Birgün bizler FUSION reaktörü yapacağız (şimdikiler Fission reaktörü). O zaman bu tekniğin daha da ilerletilmesiyle bir kaç bin ton demirden bir karanokta yapabilecek kadar ileri bir düzeye geleceğiz. O zaman da GELECEKTE Zülkarneyn diye biri çıkacaktır, geçmişe gelecektir ve Yecüc-Mecüc belasını GEÇMİŞTEKİ bir çalışmayla geleceğin geleceğine tehir edecektir. Bu doğmamış Zülkarneyn, geçmişe geleceği içindir ki KUR'AN'da da yer almış olacaktır (aldı zaten).


“Subhan Allah” Yukarı

Allah'ın yarattıkları üzerinde düşünün. Kendisini düşünmeyiniz. Bu yüzden sürekli Subhan Allah (Hiçbir şeye benzetilemez, eşsiz benzersiz ve biricik) Allah diyor melekler ve şimdi de arada bizler... Allah'ın üzerinde düşünmemeliyiz. Allah ile konuşmalıyız. O heryerde (Şunu bir anlasak!). Secde ettiğim YERDE, secde ettiğim seccadede, Allah kulağınız dahil herşey Allah'ın OL dediği ve kısmen de ÜFLEDİĞİ herşeydir. Allah şahdamarınızdan da yakın! (Ayet) Ve Allah bir kadın RAHİMİ mesafesi kadar uzakta: Berzah Alemi ki melekler ve RUH oraya bir günü 50 bin yıl olan BİR GÜNDE çıkmaktalar. Ama bir kadın RAHİM boyu kadar orası YAKIN. Ama orası çok uzak... Allah'ı bu haliyle MUHİT yani ihata edici diye düşünmeliyiz. Allah bizim içimizde biz Allah’ın içinde... YER TUTMADAN, çünkü o var, biz hologram köpüğüyüz yani sıfır ve bunun tersine biz maddi ağırlığa/kütleye sahibiz Rabb’imiz için böyle bir şey SIFIR. O kütleyi de yaratan. Kütlenin boyu enini betimleyen sayıları da yaratan. Sayıları yarattığı için, yaratılmış sayılar, yine yaratılmış mekan, yine kütle ve zaman, bunları yaratmıştır. Yarattığı sayılarla ve zaman boyutuyla Allah'ımız ölçümlenemez. Allah'a erkek (Rahman) diyemezsin çünkü dişi (Rahim) de odur. Dişi de diyemezsin, ALLAH DERSİN kurtulursun. Zaten kurtuluş ALLAH DEMEKTEDİR. O ama BEN ve SEN değil, illa ki O (Hüve/HU). Kurtuluş (felah, iflah olma) ALLAH'ı anmaktan ve tesbih etmekten geçmektedir.

Burada BİLİM adına Allah ile ilgili ANMALARIMIZ/tesbihlerimiz=Tesbitlerimiz, 33 kez Subhanallah demekten daha öğreticidir. Diğeri zamanla dilde sakız olur ama Allah'ı böyle tesbih ve tenzih etmek çok daha BİLİNÇLİ bir tesbihtir. Allah'ı bilimle zikretmek/anmak zikr çekmekten de evladır. Çünkü Abid ve Alim'in yerleri çok farklıdır. Her Alim müslim-Abid olabilir ama her abid (kul) ALİM olamaz. Eğer elinden hiçbirşey gelmiyorsa, klasik usulde Allah'ı an/tesbih imle zikret... Ama sen Hanifsin ki bilim adamı/kadınısın ki, sen sadece herhalde 66 kere Allah diye kendini kısıtlamayıp, saatler boyunca Allah'ı anarsın ve hele ki bu toplulukta toplu bir zikir yapıyoruz ama meleklerden başka kimse farkında değil bunun! Yoksa boşuna HU demiyorum! “La mevcude İlla HU!”, derken çok bilinçliyiz elbette!

Aslında artık tasavvuf da bizden sorulur. Hanif dinde kandırılmayız! Allah'tan başka VELİ edinmeyiz. Şeriat diye insanları taşlatıp öldüren TASAVVUF bitmiştir. Artık bizim bir tasavvufumuz var. Bizlerde HANİFLİK var ki, Tarikatların mezheblerin tümünün yerine geçen bir nimet...Ve Sünnetullah var. Marifet yerine Malumat var... Ve Tasavvuf ile buluştuğumuz ortak payda >>> HAKİKAT var. Hakikat yani gerçeklerin tümünün üstündeki TEK GERÇEK olan HAKK+ıykat!

Geri Dön     Yukarı