157 - 27 Temmuz 2003 Pazar

Selam selam.


“Cennet - Ölüm - Misal Alemleri - Kalu Bela - Ahiret Mekanı” Yukarı

Egzersiz denince aklımıza gelen, GELECEKTEKİ standart egzersiz olan DANS. Danseden kraliçe bir fantazi değildir, HURİLERİN işidir. Huri cinsinin de Dünya’daki devamıdır. Sağlıklı kuşaklar gelecekte "Dans" üzerine kurulu olacaktır. Tıpkı en önceki ataları gibi... (Cennet ehli, dans ve Cennet sesleri denen bir müziğin uyumu üzerine yapılanmışlardır). Cennet'te "Beceremiyorum, estetik değilim” vb. gibi hiç bir ACİZLİK yoktur. Dans ederken yoruldum dedirtmeyecektir Allah'ımız. Yorgunluk da yoktur. Estetik sanatlar üzerine kuruludur Cennet. İlahi sanattır bunlar Bedii sanatlardır. Her anı bir şov dünyasıdır... Gerçek ve İLAHİ bir şov şöleni...

Cennet’te üç şey yoktur: ATEŞ (yanmak), siyah renk (karaçarşaf gibi) ve iklim değişmesi...

Allah Cennet kadınlarını ÇİÇEK (rengarenk ve sonsuz zevkte moda=Sündüz+Libas) olarak donatmıştır. Erkeklerini ise ÇİÇEĞİN YAPRAĞI olarak dizayn etmiştir. Kadınların giydiği tüm kıyafetler TAÇ YAPRAKLAR olarak dizayn edilmiştir. Bunun için kadınlarımız rengarenk giyinirler. O bir cennet özlemidir.

Orada seyyar dev ve organik askılar ve/veya butikler vardır. Biri diğerinin asla aynısı olmaz ve eskimez. Ona "Elbise ağacı" deniyor eski dilde... Zaman akmadığından eskime yoktur. Herkes bir tek bütün (Tek kuant) olduğundan mikro organizma yoktur, çürüme, dezentagrasyon, hastalanma yoktur. Siyah çiçek ve elbise HİÇ yoktur. Çünkü GECE yoktur. Hep ılık gündüz hali: Geceyi andıran tek şey mükemmel ağaçların gölgelerinden ibarettir.

Oranın güneşi Sidre ve daha yukarıdaki ARŞ'ın nurudur. Güneş demek gerekirse elbette... Orada herkes BİR BÜTÜN, bir TEK KUANTTIR. Kristal bir kuantsınız. Yani ikiye bölünemezsiniz, organlarınız kesilip alınamaz vb. Hücreleriniz yoktur. (Deri yerine Sündüz denen bir yekpare inanılmaz güzellikte derimiz vardır.) Bu deri de ayrık değildir, kuantınızın bir parçasıdır bile denemez. O sizin TEKPARÇA bütününüzün dışı gibidir.

Sündüz bizden SÜRGÜN sırasında alınmıştır: "Soyunun ve Arz'a inin" dendiğinde bu muhteşem elbisemiz, doğal organik elbisemiz bizden alınmıştır. İlk çift Adem ve Havva çıplak oluşlarının farkına vardıklarında, kendilerine çevreden kamuflaj olsun diye çiçek, bitki vb toplayıp örtünmeye çalıştılar. İncir yaprağı bir simgedir. Simge XY olan erkeğin simgesidir. Y bölümü yani yapraktır, çiçek değil! Kadınlar çiçektir. Erkekler yaprak. X çiçektir, Y yaprak. X rengarenktir, Y ise Cennet arkafon rengidir. Bunlar da "Oraya gidenlerin" öğreneceği sırların biraz burada çıtlatılmış önbilgileri...

Semboller (Misaller) olmasaydı, asla Kur'an'ı açımsayamazdık. Çünkü muhkem ayetler sadece "Geçici Dünya sosyal yaşamına" ilişkin kurallardır. Mesela zina edenin cezalandırılması gibi... Ya da çalmaya kalkışmak gibi... Bunlar Cennet aleminde yoktur.

Muhkem ayetler GEÇİCİDİR. DÜNYA malıdır. Oysa din gününde bunlarla yargılanıp, Cennet'e gidildiğinde ise bunlardan hiç sorgulanmayacağız ve uygulamayacağız. Cennet'i ve bilinmedik alemleri anlatan doğrudan Kur'an'ın MÜTEŞABİH ve/veya MİSAL olan anlatımlarıdır. Örneğin "Başkasının hurisine kötü gözle bakılmaz" diye bir MUHKEM ayet Cennet'te geçersizdir ve zaten böyle bir ayet de yoktur. Ya da Cennet'te BÜFE işletmeciliğinin ihale şartları diye bir MUHKEMİYAT, tahkim düşünülemez. Cennette fakirlere yardım etmek, orada namaz kılıp oruç tutmak anlamsızdır. Zaten fakir yoktur ki orada, aç olan, oruç tutan da olsun. Oruç tutmak yasaktır. (Lanetli ağaç bunun için yasaklanmıştı). Namaz kılmak yasaktır (Maun bunun için oluşturulmuştu). Hacc farizası vb. yoktur. Şeytan yoktur ki taşlansın. İhram ve dünya malı kefen vb. de hiç yoktur. Orada herşey bir moda ağacının meyvesidir. Komik bir terim ama, bu doğru bir deyim aslında... AĞAÇ TEK'tir, kökü ARŞ'tadır (Samed katından gelir, Vehhab olarak yayılır, her yere herkese ulaşır).

Ağacın TEK olmasının sırrı şudur: O da TEK BİR KUANTTIR!
Aynı daldan inanılmaz güzellikte bir meyveyi ve bitişiğinde inanılmaz güzellikte bir GİYSİ'yi aynı anda koparabilirsiniz. Parmak izi gibi hiçbiri diğerine asla benzemez. Gidenin yerine konan bambaşkadır. Ve EBEDİYEN bu sunuş size verilecektir. Onyüzmilyonbin yıllar boyu bunlar verilecektir size... Nasıl ki şu anda bilgisayarın başından kalkamıyorsanız, ebediyen de Cennet hobilerinin başından kalkamayacaksınız. Bunu yadırgamayın, çünkü ALLAH'ın NİMETLERİ inanılmaz güzelliktedir. Herkese, her zevke, bir daha aynısı tekrarlanmaksızın, HABİRE verilecektir.

Yadırgamayın, çünkü İNSAN bu mekan üzerine kuruluydu. Bunun için ve Cennet için yaratılmıştı. CENNET insanın ASIL, asli, esasi YERİDİR. İnsan kovulmasaydı CENNET’TE ebediyen böyle yaşayacaktı.

Allah'ın bu sınırsız vericiliğine şaşmamak gerekir. O Musavvir'dir >>> En güzelleri o yaratıp sunar. Wehhab'dır >>> Her AN sonsuz hediyeyi her bir kuluna gönderir. Allah RAHİM'dir >>> Kulunu Kalu bela'da yarattığı anda ona ANNE MERHAMETİ ile yanaştı ve bunu vaad etti. Allah Şefkati hepimizi kucaklasın... Amin.

Rabb’imizden ALACAĞIMIZ var: Madem ki yarattı, elbette Rahman, Rahim, Şefik, Şafii ve Şevkatli olacak! YARATMASAYDI! Yarattığına göre ALACAĞIMIZ VAR (Allah'tan bizim de razı olma hakkımız var). O halde biz KULLUK yapacağız ve karşılığında SONSUZ NİMETLERİNİ (Naim Cennet/Sabıkun) isteyeceğiz.

Dünya hayatı bir kaç salise (50 bin yıl olan bir tek güne göre saliselerden ibaret). Uyanıp kalktığımızda bunun ne kadar kısa olduğunu anlayacağız. Ve CENNET ile Cehhenem’in ne kadar SONSUZ zaman uzunluğuna, EBEDİYETE sahip olduğunu anlayacağız. Ölüm olmayacak, çünkü ölüm fiilinin gerçekleşmesi için SÜRE dolması gerekir. Ama orası ebediyet, HİÇ SÜRE, ÖMÜR YOK ki, bitsin, dolsun da canımız alınsın! Ebedi HAYY (Hayatta) kalmış durumdasınız. Onun için birkaç saliselik Dünya hayatına da hayret etmeyiniz.

Her rüya bir kaç salise sürer zaten! Bu da İMTİHAN misakının bir HOLOGRAFİK rüyasından ibaret! Herşey geçici ve hayal. Gerçek olan Allah ve onun orada DAİM kıldıkları. Yani oradaki yaşam gerçek; bu taraf da rüya... Bu taraf 0 Kelvin derece ile ışık hızı arasına sığışmış, saniyede sıfır ila saniyede 300 bin km gidebileceğimiz bir KISITLI dar alan. Ebediyet ise bu sıfır kelvin derecenin ÖTESİ ve C hızının ÖTESİ... Yani hiperbol bir düzen...

Sıfır kelvin derecede hareket durur her şey donar, -1 kelvin derecede ise BİG BANG (Cehennem’in sonsuz sıcaklığı) başlar... C hızında MADDE (Aslında hologram cesedimiz) dağılır. Bunu geçtiğinde EKSİ bedenimiz, bilincimiz ebedi olarak YAŞAR ve bir daha da asla ölmez!

Hayatımız/dünyamız -273,16 C ile saniyede 300 bin km olan bir hız bandı arasına sıkıştırılmış. Bunun için ölümlüyüz.

Bu dar bantın dışında ise EBEDİYETİN hiperbolü var. Cenneti, Cehennem’i sonsuz asırlar sürüyor... ÖLÜM YOK! Ölüm bir UYKUDAN uyanış, rüyadan (Hologramdan) dışarı çıkış. Rüyadan uyanıp, GERÇEK YAŞAMA başlamaktan ibaret bir geçiş kapısıdır ölüm...

Aslında ölüm de yok! Ruh ölmez ki ÖLÜM olsun! Ruh yaşlanmaz ki yaşlılık olsun! Ruh aynıdır ve ebediyen öyle kalıcıdır. Ölüm sadece şu BEDEN denen emanet dolgu (buffer) için geçerli. Ölüm yok gerçekten! Kalu Bela'da cesedimiz yoktu (Eksi bedenimiz bilinç bedenimiz/ruhumuz, Cennet bedenimiz vardı).

Big Bang şudur: Bir başka yerdeki içeriğimizin (Mesela Kalu Bela'daki tutarımızın) kendi uzayına sığmayıp, kendi dışında bir başka (öteki/elsewhere) yere açılmasıdır. Karadelikler de böyle: Kendi evrenine sığamayan bir çökme, başka bir evrene (tekilliğe) doğru üfürülür. Karadelik, kendi uzayına sığamayan bir kütlenin, kendi dışına açılmasından ibarettir.

Bu yaşamımız, yani rüyamız, hologramımız olan ŞİMDİKİ durumumuz da Kalu Bela'da kendine sığmayan evrenin, kendi dışında buraya (Eksi olarak) açılmasından başka bir şey değil!

Kalu Bela'dan sonraki ilk adım Big Bang; (OL komutu) İkinci adım ise "ÜFFÜN" (Ani şişme) yani RUH ÜFLENMESİ ve HAYATIN burada ortaya çıkması. (Ruh üflenmesinin anlamı, OL denen bedene ani şişme ile RUH üflenip onun canlanmasından ibarettir).

OL=ÖL olduğundan bundan sonraki aşama KIYAMET olmalıdır. Ondan sonraki aşama ise yeniden VE GERÇEK EBEDİ YARATILMA olan MAHŞER ve Ahıret ebedi halkıdır. Bunlar Kur'an'da Sur'un İKİ kez üflenmesi ve tüm nefislerin Mahşerde bütün bunları hatırlayarak, "Ey bizim Rabb’imiz, bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin, bundan kurtulmaya bir çare var mı?" demeleri bize bu sırları verdiği için buraya yazdım... Ayrıntıya girmedim ama geçmiş sırlarımızla birleştirdiğinizde bu konu başlıklarının ne anlama geldiğini zaten farkettiniz. Sadece konu başlıklarından bir demet yapmayı istedim.

Bu evren (Bizim Bigbang) bir üst sistemdeki sonsuz tane evrenin sonsuzda bir üyesi... Üst sistemin adı “Kuantum Köpüğü Uzayı” (Süper uzay/Super Space/Aşağı Misal Alemi) O da sonsuz kez sonsuz-da bir olan Hyper Space/Yukarı Misal Alemi’nin bir parçası...

Bunun anlamı şu: Aşağı Misal Alemi, MANA Alemi; Yukarı Misal Alemi ise SÜPER MADDE alemi...

Mana Alemi şudur:
1. Burada DİNAMİZM vardır (Geonlar) Bu nedenle bir resmi ya da hologramı zaman içinde yakalayamazsınız, çünkü ışık hızıyla titreşmektedir. Yani OL=ÖL neden ve sonuç aynı ANDA gerçekleşmektedir. O zaman takip edemezsiniz. Onu takip etmenin tek yolu şudur: Gece gördüğünüz rüyalar, size AŞAĞI Misal Aleminden gelmektedir. Böylece OL ve ÖL arasında bir nedensellik ilişkisi kurup, rüyalarınızı anlatabiliyorsunuz.
2. Yine Mana Alemi’nin anlamı şudur: Manalandırmayı, anlamlandırmayı yapan bilincinizdir. Mana aleminde kuant yoktur, bunun yerine köpüğü ya da GEON denen ve bir gram ağırlığında birimler vardır. Orası geometro/dinamik alan YANİ KEHF bölgesidir. Orada her nesnenin her diğer nesneyle bağlandığı KABLO sistemi olan TÜNELLER vardır. Her nesne derken buna siz şöyle diyebilirsiniz: Bir atom veya bir evren dahil, yani evrenler arası karadelik tünelleri ve kuantlararası kuantum tünelleri olan hemzemin geçitler vardır. Herşey herşeye bir gümüş kordon diyebileceğimiz bir damar/tünel şebekesiyle bağlıdır.

Eğer iki şey birbirine BAĞLI değilse, onlara RESİM denir ve BÜTÜNÜNÜ göstermez. Ama Süper Uzay denen Aşağı Misal Alemi böyle değildir: Her bir şey (örneğin ben ve sen, bu evren ile paralelleri) birbirine bağlı olduğundan RESİM değil; HOLOGRAM görürsünüz.

Resim iki boyutludur ve parçalara bölünebilir ve dolayısıyla resim bütününü göstermez. Hologram ÜÇ boyutludur, her bir kuant ötekine bağlıdır ve bunların en küçük parçası bile size TÜM EVRENİN resmini gösterir. Alın bir KUM TANESİNİ SÜPER UZAY’DAN, BUNUNLA TÜM EVRENİN üç boyutlu resmini görürsünüz. Mana Alemi denen alem, ya da MİSAL Alemi denen Süper Uzay budur.

Işıktan hızlı titreşemediğinden ve OL=ÖL beraber olduğundan, ışık hızında giden her nesne oradaki KAOS’u (Hunnes’i) anlayamaz. Ama bilincimiz (Ruhumuz) ışıktan hızlı olduğu için, o zaman HOLOGRAMI görmektedir. (Rüyalarımızda gördüklerimiz bunlardır).

Bunun üzerindeki Yukarı Misal Alemi ise geometro-dinamik değildir. STATİK'tir, durgundur, herşeyin bir KALIBI (matrix) vardır. O kalıp benim kalıbımdır ve ben ona benzemek zorundayımdır.

İşte burası Kalu Bela ortamıdır! O ortamda yaratıldık.

Orası MANA Alemi değil; Süper Cisimler Alemidir. Orada ben VARDIM (Halen varım, oradayım) Orada Allah'a kulluk sözü verdim. Oradan bir aşağıya (Dünya seması da denen Süper uzay'a) indirildim (Kur'an gibi). Orada artık heykel değildim. Orada DİNAMİKLEŞTİM. Oradan Dünya uzayına (Bu Big Bang'e) üflendim. O anda Allah'ımıza verdiğim sözü unuttum. Ta ki ölene kadar hatırlamayacağım! Eğer statik, yani Kehf içindeki korkunç görünümlü uyuyanlar gibi olmasaydım, zaten Allah'a verdiğim sözü ŞİMDİ de hatırlatırdım bedenime…

Ama şimdi ben GEON denen dinamik yapılı (Yaşlanan, ölen vb) bir yapıdayım. Donmuş değilim ama o kadar cevvalim ki, bu kez RUHUM olarak, nefsime "Hey dur, biz bir söz verdik, Allah'ımızın Rabbimiz olduğunu misak ile belirleyip, sadece ona kulluk yapıp ondan inayet isteyeceğimizi bildirdik" diyemiyorum!

Statik Alan yani bizim heykel-büst biçimde tıpkı Ashabı Kehf'in 300 yıl uyurken “slow motion” görüntüleri gibi bizi sabit tutan, bizleri Karadelik tekilliğinde sonsuza kadar askıda kalmış gibi gösteren tekillik bilmecesinin merkezi işte bu Yukarı Misal Alemi denen statik yerdir.

Onun tünelleri, alttakinden (Corn Hole) farklıdır. TEK gidişlidir: Horn Hole yani "Sur borusu" diyoruz. Biz o borunun içinde yaşamaktayız: Doğmamış, yani daha üflenmemiş ruhlar ve de ölmüş ve buraya alınmış ruhlar... Biz ikimiz de Sur Borusu içindeyiz... İsrafil'in ağzının ucundayız!

Akıl=Bilinç=Takyon beden=Sanal beden. Akıl, Ruh'un Nefslere bölünmesinde her birine dağıtılan zihinsel boyutun adıdır ve HERYERDE sizinle birliktedir. İÇ UZAYDA (7 mesani boyutunu, aynanın ötesindeki sanal eksenleri vb. bir daha hatırlaman gerekiyor). Ben hepsini anlattım aslında... Süper Uzay, Hiper Uzay ve bunların mekanı olan Corn Hole, Horn Hole ve buradan her bir Ruh'a (Nefse) bağlanan Gümüş Kordon denen Hablil verid tünelleri vb yeniden analiz edince yanıtları görebilirsiniz; bunları bir daha dönüp okursanız bugün burada anlattığımı göreceksiniz. Aklımız nerededir? Veya Ruhumuz nerededir?

Dünya yüzeyi (evren yüzeyi) iki boyutludur. Bedenimiz oradadır. Ama bu şişen evrenin bir de İÇ ÇAP denen üçüncü boyutu vardır. Bu dik çap Dünya yüzeyini her noktada keser. Bu her noktada aklımız/ruhumuz/bilincimizin tek nokta (Elif noktası) olarak değdiği ve bizden sürekli ayrılmayan teğet nokta vardır. Eğer ruh/akıl denen ögeleri görmek istiyorsak, bu kez Dünya’nın genişlemesinin tersine, GEÇMİŞE giderek, yani İÇ uzaya giderek, orada ÇAP boyunca bilincimizin=Ruhumuzun olduğunu görürsün. Ama evren sürekli genişlediği için, bu İÇ çapa geçemiyoruz. (Rüyada geçebiliyoruz) Dolayısıyla bize DİK olan o ruhu, kiramen katibin melekleri, hesap defterini vb. göremiyoruz.

Her parçacık ötekine GÜMÜŞ KORDON (Hablil verid/tünel/hologram kafesi) ile bağlıdır. Herkes-herşey-her birim diğeriyle ilişkilidir.

İnsanın Kalu Bela'sı şudur: Verdiğimiz sözü tutmak üzere akit alındı. Bizler Nefhi Sur (Horn Hole) içinde beklemeye alındık. Doğacak ruhlar sırayla gönderildiler ve ölenler de yukarıya, aynı yere alındılar. Sur borusundan yani "Ruh Alemi de denen Boynuz Uzay’dan" aşağı baktığınızda RUH gözlüğüyle aşağıda DÜMDÜZ bir Mahşer Meydanı vardır. Tıpkı bir ayna gibi, ya da halı gibi. Ama oraya gönderildiğinizde, sizi ÜFLEDİKLERİ için bu Mahşer Meydanı denen iki boyutlu, ŞİŞER ve KÜRESEL olur. Yani öyle sanırız.

Aslında bu TARIK seması ve DABBET Arz'ından ibaretttir. Sanki bir balonu sönük biçimde preslemişsiniz gibi. Ama Dünya'ya üflendiğimizde görürüz ki Tarık sanki Kuzey Kutbu; Dabbet sanki Güney Kutbu gibi olmuş ve MAHŞER MEYDANI BALON BİÇİMİNDE ŞİŞMİŞTİR! Burası HAYAL alemidir: Yani doğup, yaşlandığımız ve öldüğümüz Dünya’dır... İki salise yaşamışızdır. Son nefesimizi verdiğimizde, birden kendimizi MAHŞERDE göreceğiz. Herkes ölmüş ve orada yeniden dirilmiş olacak!

Gök Tarık Seması oluyor. Bunu şöyle hesaplayabiliriz. Basit olsun diye: Allah'ın bir günü BİN YIL bizim ömrümüz ise 70 yıl mesela! Yani bir Allah günü yaşamak için daha 930 yıla ihtiyacımız var. Kaldı ki bir günün 50 bin yıl olduğu Kalu Bela’dan söz ediyoruz. Eğer 70 yıl yaşadıysak, daha 49930 yıla İHTİYACIMIZ var.

Basit olarak: 50 bin yılı 70 yıla bölebilirsiniz. Yani 49 bin içinde kaç tane 70 yıl var? Kafanızı karıştırmayın. Günün üçte birini (ömrün üçte birini) uyuyarak geçiştiriyoruz. 75 yıllık bir ömürde net 50 yıl yaşıyoruz. Bir gün 50 x 365 bin gün ise.. Biz bu BİR TEK günün içinde 50 salise kadar yaşıyoruz. Bir saniyeden az. Ve bunun üçte biri uykuda geçer. AN ise (An şimdi) sadece bunun içinde 2,1 salise sürer. Geçmişi salise olarak hatırlarsın. Yani kaç yaşında olursan ol, istersen yüz yaşında ol, tüm geçmiş hayatın sana sanki salise olarak yansır. Sanki o yüzyıl bir kaç salisedir (Geçmişinizi anımsayınız KAÇ AN geçti?).

Yıl demiyorum, çünkü yaşınızdan geriye giderek matematik olarak hesaplarsınız ama, AN gibi DOLU yaşamış değilsiniz, sanki BİR RÜYADIR, tek dolu yaşadığınız AN'dır. Her an ise 2,1 salisedir ve bunun içinde tüm GEÇMİŞLER (300 milyon yıllık dinozorların ömrü) bile var. Onlara Allah sordurtur: "Yeryüzünde (Tüm yaratılıştan beri, Kalu Bela’dan kıyamete kadar) Kaç yıl yaşadınız? Onlar der ki BİR GÜN veya daha az!”

Secde 5: Gökten yere kadar bütün işlemleri O yönetir. Sonra da o işlem, sizin bin yıl tutarında saydığınıza eşdeğer olan bir günde ona yükselir.

Hac 47: Senden aceleyle azabı istiyorlar: Allah, vaadine asla ters düşmez. Şu da bir gerçek ki Rabb'in katındaki bir gün, sizin saymakta olduğunuzun bin yıl gibidir.
Mearic 4: Melekler ve ruh, miktarı ellibin yıl olan bir günde yükselirler O'na.
Yunus 45: Onları huzurunda toplayacağı gün, Dünya'da, gündüzün bir saatinden başka durmamış gibidirler.
Müminun 112: Buyurur : "Yeryüzünde yıllar sayısıyla ne kadar kaldınız?".
Müminun 113: Derler: "Bir gün, yahut bir günün bir kısmı kadar. Sayanlara sor".
Rum 55: Saat gelip Kıyâmet koptuğu gün, günahkârlar Dünya'da bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle çevriliyorlardı.
Ahkaf 35: ... Tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, gündüzün sadece bir saati kadar yaşamış gibi olurlar.
Naziyat 46: Onu gördükleri gün, onlar, Dünya'da sanki bir akşam veya onun kuşluk vaktinden başka kalmamışa dönerler.

Yani Big Bang 16 milyar yıl tutuyor! Ve siz diyorsunuz ki: "Bir gün veya daha az".

Kalu Bela'da Big Bang yoktu. Bedenlenmemiz yani imtihan edilmemiz dilendiğinde Big Bang patladı. O günden bugüne değil; Kalu Bela’dan Mahşer’de yeniden dirilene kadar geçen süre BİRGÜN veya DAHA AZ diye geçmektedir.

Düşünün AN'ı düşünün! 16 milyar yıl ve daha BİLİNMEDİK ÖNCESİ toplamı (örneğin onyüzmilyon bin milyar asır) sadece birgün veya DAHA az diye telaffuz ediliyor. "İnanmazsan sayanlara/meleklere sor" diye bir de Allah ile iddialaşacağız üstelik! Çünkü nice 16 milyar yıllar bile 2 buçuk saniye yüzünden ÇOK kısa geliyor bize... Hatırlanan 16 milyar yıl ve öncesi değil, hatırlanan AN'dır. Bu an!

Bu sohbete başladığımızdan bu yana 3 saat geçti. Ama aslında bir hatırlayınız bakalım ne kadar geçmiş?

Yukarı Misal Alemi'ndeki zaman TARIK Seması’ndaki gibi sonsuzdur. Yani bir saniye ebediyettir. Son aldığınız nefes yeterlidir. Son yediğiniz gıda sizi ebedi açlıktan korumaktadır. Bu konuda Tarık ile ilgili eski bilgilerimize bir göz atınız.

Lineer zaman Einstein boyutudur. Bunun bir de zaman enlemi boylamı çarpımı olan EVREN YÜZEYİ ZAMAN ENERJİSİ vardır. Bir de benim kanıtladığım ZAMAN kübü vardır (Chronosphere). Zaman V-1 sanal boyut olduğundan bunun küpü de sanal metreküptür. Buna aynı zamanda Ahiret’in üç boyutlu uzayı da denir. Çünkü mekanı ışıktan hızlı hareket ettirirseniz, ZAMAN KÜRE olur. Zaman küreyi ışıktan yavaş hareket ettirirseniz bu kez MEKAN KÜRE olur. Işıktan hızlı giden bir cetvel SAAT olur. Bir kol saatini yavaşlatırsanız, MEKAN olur ve onun içinde yaşarsınız. Bunları da Sebtül Mesani (7 boyutlu uzay-zaman) çizelgemizde görebilirsiniz. Gerçel bir x, y, z üç boyutlusunun aynadaki (7. boyut) görüntüsünde, sanal xj, yj, zj kartezyen koordinatları ortaya çıkar. x, y, z bizim en-boy-yüksekliğimiz iken sanal olanlar da bizim ZAMAN'ımızdır.

Zaman >>> Xj, Yj, Zj denen AHİRET MEKANI’NIN koordinatları yani sıfırdan küçük en x boy x yükseklik eksenleridir. Bu bölümleri bir daha okursanız, ahiretin zamanının lineer değil; membran (evren düzlemi değil) evren TÜNELİ biçiminde olduğunu görürsünüz. Tünelin dışında 4 boyutlu uzay+zaman vardır. Tünelin içinde ise 7 gizli boyut vardır ki buraya az önce İÇ ÇAP uzayı dedik ve ruh, bilinç ve meleklerin de bu SAKLI boyutta, yani tünel içinde kaldığını, ve Allah'ın bize bu tünelden de yakın olduğunu anlatmıştık.


“Melekler - Cinler - Şeytan - Sonsuz Sayıda Evren” Yukarı

Allah'ımız sonsuz tane evren yarattı. Sonsuz tane, sayın bitmez... Bunların tamamına MELEKERİ koydu, dolgu maddesi veya ortak madde olarak salt melekleri koydu. Melekler tüm sonsuz evrenlerin tümünün ilk halifeleridir (Muhalefet şerhleri de vardır: “Yeryüzüne yeni bir fesat mı yaratacaksın” gibilerden konuşabilirler). Bunun dışında meleklerden kim muhalefet ederse, Rabb’im onu CEHENNEMLE (Nuru yakan -1 Kelvin derece ile) cezalandırır. Bu öyle bir derecedir ki, bu sıcaklıkta ZEBANİ dostlarımız bile buhar olurlar. Dolayısıyla meleklerden bundan öte muhalefet beklemeyiniz. Zaten nefsleri de yok (Onlar matrixtir, askeri birlik gibi biri hepsidir).

Sonsuz evrenlerin değişmez maddesi olan melekleri "Dışarıda" bırakırsak; biz bu sonsuz evrenlerden birine aitiz. Bildiğiniz bu evren! Buradaki EN SON ve EN MÜKEMMEL canlı biziz. Bizim ortak paydamız yoktur melekler gibi... Biz sadece Cennet ve Naim Cennet ile nankörler yurdu Cehennem’e aitiz bu sistem dışında... Bu sistem içinde (Veya en başta yaratıldığımız Aden ve Firdevs Cennetleri’nde) TEK VARLIK biziz. Biz sonsuz tane evrenden BU EVRENE (şimdi genişleyen bildiğimiz evrene) SÜRGÜN geldik. Çünkü bizim sonsuz evren içinde TAPULU arsamız TEK ve SADECE BURASIYDI. 200 milyar galaksiden sadece Samanyolu idi. Ve 200 milyar yıldızdan sadece Güneş Sistemi’ydi... Ve sistemde İLK durağımız, ilk hapishanemiz DÜNYA denen şu mavi gezegendi! Sonsuz evrenden sadece biz BİZİMKİNİN tapusuna sahibiz.

Melekler ise her evrende DOLGU maddesidir. Orada da canlılar var elbette: Ama biz onları görmediğimiz sürece bunu kanıtlayamayız. O halde bizim tapulu malımız BU EVRENDİR. Biz bu evrenin TEK EŞREFİ MAHLUKATI'yız (Cinler de maddenin eşdeğeri olan enerji talukatı). En şerefli EVSAHİBİ biziz. Ev sahibiyiz bizler! Ve bizler muhalefet veya hilafet eden halifeleriz. Melekler tümünün ortak paydasıydı. Ama biz PAY'ız, özeliz. Bize SECDE ETTİRİLDİ! Sırf bunun için melekler bize secde ettirildi. Bu evrenin sahibi biziz. Tek sahibiyiz.

CİNLER (enerji), ya da başları olan Şeytan bize secde etmedi. Çünkü secde etseydi, Şeytan veya enerji özelliği kalkacaktı. O da E=mc2 uyarınca MADDE olacaktı. Ve cinler ile biz biyolojik canlılar, kuşkusuz bir arada, aynı takvimde ve aynı görecelikte bir arada olacaktık. Ama Şeytan (İblis) bize secde etmedi. Oysa secde etseydi, nötral enerji, bozon olmayacaktı, foton gibi görünür olacaktı. Yani görünmez vesvese varlık değil; aslı olan cinlerden olacaktı. Ve İblis görünür olacaktı! İblis şimdi VESVESE denen nötrinodan başka bir şey değil.

Adem de onu, enerjinin fermion türü olmadığı için tanımlayamamış ve isimlendirirken "Şey" demişti... Şey=Eşyanın bilinmeyen adlandırılmayan türüne denir. Şey tanımlanamaz. Ama eğer Adem'e secde etseydi (Fermion olarak kalıp, bozon özelliğini kaybetseydi) Şeytan YENİDEN cinlerden olacaktı ve biz de artık onu bir şekilde görebilecektik.

Ama Şeytan görünmezliği seçti... Ve bize sırf düşman olmak için bu karanlığı kabullendi! İntikam kötü şeydir. Hele hele ki haksız olursanız, işte o zaman yandınız. Rabb’imiz bizleri hasud ve intikamcı olmaktan korusun!

Sonsuz sayıda evren var. Bunun tersi şudur: Bir tek tümleşik evren vardır ve ÇOK sayıda canlı türü vardır. Ya da sonsuz tane evren vardır ama her birinde (ortak payda hariç) TEK bir tür canlı vardır. Bu ikisinden biri geçerlidir. Eğer evren tümleşik ve bir tane olsaydı, veya aynı bağlamda SÜPER UZAY olmayıp, evren denen şey TEK olsaydı, bir EV(ren)de pek çok türden canlı olabilirdi.

Ama sonsuz ihtimalin her birinin gerçekleştiği bir evrende her bir canlı türü için TEK evren vardır (Kuantum İndeterminizm yasalarına göre, evren tek olamaz, sonsuz sayıda yaratılmıştır).

Şimdi: Sonsuz tane evrende, sonsuz tür canlı olsa bile, biz bu evrenlere gidemeyiz. Oradaki canlı türünü bize bir GÖZLEMCİNİN fotoğraflayıp, kanıtlayıp getirmesi gerekiyor. Veya bizim gidip o evrenlerde müşahede yapmamız gerekiyor. Tutanak tutmamız gerekiyor.

Diyelim ki sonsuz tane evrenden "ŞU" birini seçtik. Adını da kodladık: Dedik ki: Şu evren 10 ABCDEF evrenidir. Uygun bir karadelik bizi oraya zaten ulaştırır. Oraya gittiğimizde üçbacaklı ve 41 adet parmaklarının ucunda 9 gözü olan, üstelik de biraz kuş biraz da elma olan bir canlı var. Onu görünce biz, "GERÇEKTİR"; yani sayısız canlı da olsa, BİZ GÖREMEDİKTEN SONRA sadece "Masal" olur. O canlıyı görmemiz için oraya gidilmesi şart. Bu yüzden bizim evimizde SADECE MADDE=ENERJİ türü insan-canlı var. Her evrenin yaratılışı bir başkadır. Bizdeki evrende görünen x, y, z mekan ve t zaman boyutu vardır. Buna göre ENERJİ konumlanır. Enerjinin eşdeğeri de madde olur. Bunun anti maddesi ve izdüşüm maddesi de olur.

Ama bir başka evren düşünelim: Bu evrende artı ve eksi yok. Çünkü x ve y kartezyanizmi yok, sadece Z var ve ayrıca w, t, s koordinatları var. Dolayısıyla o evrende bildiğimiz anlamda PROTON ve ona eşlik eden elektron OLMAZ! Orada elektrik yükü de olmaz. Orada proton değil, mroton olur ve bu kez mroton felektronun etrafında döner. Buna bağlı olarak yaratılan canlı da bir tuhaf olur (Garabet); gözü kulağının içinde olup, kulağı da karnında olabilir! Ama bunlar BİZ BAĞLAMAZ. Bizim oralara gidip görmemiz ve kanıtlamamız halinde bunlar GERÇEK olur! BİZİ BAĞLAMAZ. Biz bir termos gibi kapalı olan KENDİ evrenimizde yaşıyoruz. Biz buradan ve buraya inen KUR'AN'DAN sorumluyuz. İnsanların tavanda yürüdüğü bir başka evrende başka bir KUR'AN vardır. Örneğin babil kulesi yerin içine kuyu olarak yapılmalıdır. Oranın Kur'an'ı bizim Kur'an’ımız değildir. Her bir evren için ayrı bir Kur'an vardır. Bizim evrenimizin Kur'an’ı, kendi semamıza Kadir gecesinde getirilmiştir ve oradan indirilmiştir. Tüm Kur'an’lar ise ANA KİTAP (Levhi Mahfuz) denen bir devasa MATRİS (Wefq) içine yazılmıştır. Onun tamamı ĞAYB alemidir, çünkü sonsuz sayıda sonsuz tane EVREN içermektedir. Bize indirilen Kur'an, ana kitabın bizimle ilgili sayfasıdır. Biz bu evrenden ve Kur'an’dan sorumluyuz. Cinler ve insanlar E=mc2 uyarınca zaten AYNI ŞEYDİR. Madde çok çok yoğun bir enerjidir (E=mc2'nin anlamı budur) Enerji ise çok çok seyrek bir maddedir (ama dikkat MADDEDİR).

Veya yine dikkat, insan çok yoğun bir enerjidir (ama enerjidir). Burada belirleyici olan şudur: Işık hızına çok yakın giden insana CİN; ve/veya madde hızına yavaşlayan CİN'e de insan denir. cinler ve insanlar için şöyle bir örnek veriyoruz: 3 x 8 = 4 x 6, ikisi de 24... Sadece bileşenleri (Components) farklı ama ikisi birbirine eşdeğerdir. Nitekim BİZE gelen KUR'AN'da "Ey CİN (enerji insan) ve İNSAN (Maddi CİN) cemaatleri..." diye hitap bulunur. Çünkü her ikimiz de aynı malın biri yavaşladığı için çok maddeleşmiş; ötekisi hızlandığı için az maddeleşmiş iki görüntüyüz...

Melekler ORTAK PAYDADIR, ortak DOKU olarak TÜM EVRENLERDE zaten vardır. Çünkü meleklerin görevi Rabb’in işlerini, içlerinde bulunduğu evrenin doğa yasalarına göre yönetmektir. Melekler ortak paydadır.

Secde etmelerinin önemli sonuçları vardı: Bir kere sistem dışı kalan ve sadece bizim evrenin yaratılışında ÜFLEYEN ve sonra da kıyamette ikinci kez üfleyecek olan İsrafil, sadece bizim evrenin meleğidir. Bize özeldir.

Öteki evrende diyelim ki DEMİR insanlar var. Onların Azrail’i de başkadır. Cebrail BİZİM CEBRAİL'imizdir. Sidre (Cennetler’in bulunduğu mekan) SADECE İNSAN CENNETİ’DİR. Cebrail de bize özeldir. Başka bir evrenin başka bir canlısının da bir Mikail'i vardır. Ama bu ORTAK payda olmasına rağmen, bizim Mikail'imizdir. Çünkü bu evrenin foton, bozon, kuant yasaları SADECE BİZE aittir.

Başka bir evrende başka bir yasa vardır. Orası k, l, m, n koordinatlarından yapıldığı için bizim x, y, z, t dörtlüsünün hiç bir yasası orada yoktur.

Bizim bilebileceğimiz tek evren şunlardır:
1. Bizim ANTİ evrenimiz VAR! Antimaddeden yapıldığı için, zamanda GERİYE genişledi. Ama AYNI anda genişleme olduğundan, her ikisi de SIFIR Kelvin dereceye doğru soğuyor. O zaman her ikisi birbirine DEĞECEK (Mega Gamma Annihilation'u), böylece madde (evenimiz) ile antimadde kardeş evrenimiz birbirini yok edecektir.
2. Bizim ayrıca yine maddi (antimadde değil) bir paralel evrenimiz daha var: Biz ona da teğetiz. Aynı havuzda BİRLİKTE üflenerek genişlediğimiz için birbirimize değeceğiz! Değme kapısına ARMAGEDDON deniyor. Yaratığın türüne de DECCAL deniyor.

Daha önce yazmıştım: İki evren de (ikisi tam paraleldir) AYNI yasaların TERSİNMESİ ile yönetiliyorlar. Örneğin -demiştim ki- HCl (Tuz asidi) ve NaOH (Sudkostik) biri asit diğeri baz olarak ikisi de ZARARLIDIR. Ama o sistemde bu YARARLIDIR. Orada su yoktur bunun yerine nişadır vardır. Karbon kimyası yerine de Silisyum kimyası vardır.

Orada doğa olaylarının hayırlısı şudur: Asit ve Baz olunca canlı (Deccal türü) doymaktadır. Ama ikisi birbiriyle tepkimeye girip, bu ikisi nötrleşince ve ürün olarak ortaya TUZ ve SU çıkınca Deccal yaratıkları (O evrenin canlıları) yanıyor. Deccal canlıları SU sevmez, su asit etkisi, siyanür etkisi yapar. NaOH+HCl >>> NaCl+H2O olunca Deccal veryansın yanar. O yüzden PARAEL EVRENİN YARATIĞI, kapılar (teğet >>> Valhalla) birbirine değdiğinde buraya transfer olur. Onun SUYU nişadır; onun yiyeceği ASİT ve BAZ olunca, bunları da insanlara sununca, o besinlerden yiyenlerin vay haline! Bunları yazmıştık zaten!

Cinler (enerji) biz insanların (maddenin) eşdeğeridir. Ama meleğin eşdeğeri değildir. Çünkü meleğin yapıtaşı nur (Sonsuz özenerji) olduğundan bundan CİN veya insana bir EŞDEĞERLİK asla yoktur. Cinler BU EVRENDE elleri mahkum (Tabii bizim de mahkum) bir arada yaşamak zorundalar. Eğer cinler enerjinin fermion ailesinden ise, onlara CİN, İFRİT diyoruz. BOZON ailesinden ise (Maddi parçacık değil de görünmez kuvvet alanı etkisi yapıyorsa) ŞEYTAN deniyor.

Fermionlar ışıyan maddi parçacıklardır. Mesela ışık ışını ışır, buna foton diyoruz. Ama aynı fotonların bir de IŞIMAYAN, görünmeyen, maddi olmayan ve sadece doğa kuvvetlerini taşımak ile yükümlü olanı var kı, bunlara da ZIMNİ foton diyoruz. Bunlar yüksüzdür. (Nötrino, Zo, Wo bozonları gibi) Yüksüz olan cin ailesine ŞEYTAN diyoruz. Onlar yüksüz olduğu için bizi etkileyemiyor, sadece zayıf kuvvetin nötrino dalgaları ile (Vesvese deniyor) bize bir nötrino rüzgarı yapıyorlar. Sonuç olarak: Cinler ve biz aynı evrende yaşıyoruz! Deccal'in evreninde CİN şeytan yok. (Deccal'in kendisi bu görevi doğal yapıyor)


“Yapay Karadelik” Yukarı

Eğer santimetrekareye 10 üzeri 36 erg bir basınç uygularsanız, herşey YAPAY ve noktasal bir karadelik olur. Bir örnek sadece 1200 ton demir, bir hidrojen atomundan daha küçük bir tek kütle (karanokta) yapabiliyor. Kur'an'da bunun Zülkarneyn tarafından YAPILDIĞINA ilişkin çok açık deliller ve misaller var.

Nuh'un gemisi yapılmasaydı, bugün nasıl ki maymunlar bir kayık yapamıyorlarsa, bizler de bunu başaramayacaktık. Süleyman'ın emrine UÇAK (helikopter, paraşüt, planör, jet, turbo, challenger) gibi türlü teknolojiler verildiği için BUGÜN UÇUYORUZ.

Yani karanokta geçmişte yapılmasaydı, bizler de bunu asla yapamazdık. Geçmişte kelimesi burada anlamsız. Çünkü Zülkarneyn demek, biri SONUÇTA (Gelecekte) ötekisi NEDENDE (Geçmişte) olan İKİ ZAMAN ucunu tersinden kat eden kimse demektir. Zülkarneyn GELECEĞİN teknolojisinin çocuğudur. Bir karadelik tekilliğiyle GEÇMİŞE bu teknolojiyi taşımıştır. Gelecek teknolojisinin geçmişe taşındığını KEHF suresindeki ilgili ayetler inanılmaz anlatıyor. Bu kadar açık yazılı ki, Kur'an'a Hanif gözlüğüyle bakan HERKES bunu apaçık görür ve okur.

Kehf 96: "Bana demir kütleleri getirin!" İki ucu tam denkleştirince, "Körükleyin!" dedi. Onu ateş haline koyunca da "Getirin bana, üzerine erimiş bakır dökeyim!" diye seslendi.

Eğer bunları göremiyor ve bunlardan fantazi-ütopya-kurgu çıkarmaya kalkışan olursa, bu kez Kur'an "Bilmediğin şeyin ardına düşme, çünkü göz bundan sorumludur" diye bize engel getirmektedir. Yani bizim (Hanif protestanların) diğerlerinden farkı, onlar gibi bilmediğimizin peşine gitmek değil, BİLDİĞİMİZİN PEŞİNE gitmekten ibaret! Biz neyi bildiğimizi biliyoruz. Neyi bilmediğimizi de biliyoruz. Ama diğer (Gayrı Hanif) Müslümanların ne bildiğini bile bilmediğini anlayarak kahroluyoruz.


“Deccal - Hz. İsa” Yukarı

Deccal bir denklemin öteki ucudur. İsa'nın göğe alınıp orada kaldığına inanırsak, DECCAL zaten olmaz! Ama İsa gelecekse, o zaman "İki paralel evren arasında MUTLAKA hemzemin EPR/Serp geçitleri vardır. İsa gelmeyecekse zaten DECCAL yok! İsa gelecekse, ödeme-dengeleme geçidi (Compansating Hole) size bir A ihtimalinin karşısında mutlaka B ihtimalini de verecektir. Böylece iki evrenin (iki kefe'nin) sistemi dengede kalmaktadır. Eğer İsa gelmeyecekse, o zaman ZATEN Deccal'e gerek yok!

Meryem 15: Selam olsun ona, doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün.

Bu ayete göre iki şık var: a) İsa Mahşerde dirilecek! Dünya’ya gelmeyecek! b) İsa AYRICA Dünya’da da YENİDEN (ölmemişti, çağ atlayarak) GERİ GELECEK! Burada HANGİ YORUMA inandığına bakacaksınız. Meryem 15'de İsa var mı yok mu?

AYET ÖLECEĞİ GÜN DİYOR, ÖLDÜĞÜ GÜN DEMİYOR. Bu SIR çok önemliydi. Gerçekten ayet gelecek zaman olarak yazılı... Ve İsa'ya ne olduğunu anlamak için İDRİS'e bakınız! Bunun yanıtı İDRİS'de... İdris ile ilgili tüm ayetleri yazalım:

Meryem 56: Kitap'ta İdris'i de an. Çünkü o, özü-sözü tam uyuşan bir kişiydi, bir peygamberdi.
Meryem 57: Onu yüce bir mekana yükselttik.

Dikkat ediniz şimdi: “Onu yüce bir mekana yükselttik”. Bu mekan SİZCE nedir? Şöyle Cennet’te baş köşe falan mı? Pekiyi burası sizce neresi?

Kur'an'da hiç bir şey eksik bırakılmadığına göre ve ALLAH misallerini sadece alimler anladığına göre, burası nasıl bir mekan olmalı sizce? TANIMLAMAK ZORUNDAYIZ. Kur'an'da hiçbir şey eksik bırakılmadı. Pekiyi O MEKAN nedir? Ali (yüce mekan)? Tamam, mekan mekandır, ama bunun BİLİMSEL bir açıklaması için biraz fikir jimnastiği yapmalısınız. Elbette AYET AYETİ AÇIKLIYOR! Sır burda zaten!

Allah İDRİS'in "ÖLDÜĞÜNÜ" hiç söylemiyor. İbrahim için, Resulullah için "Öldü" diyor! İdris için ÖLDÜ denmiyor. Ayete bir daha bakınız: ÖLÜM YOK orada! BİR MEKAN değişmiş! Öteki dünya değil orası! O yüce makan için ayet ayeti açıkladığına göre, İSA için de AYNI yeri söyleyebilir miyiz? YUKARI'da bir yere GEÇİCİ alınma sürecidir bu! YUKARI'nın tersi ise AŞAĞIDIR! Yani İlliyyin varsa Siccin de vardır (Çift yaratılma zorunluluğu). Ali mekan varsa süfli mekan da vardır.

İdris ve İsa'nın farkını anlatayım: İdris ÖLMEDİ ama geri de gelmeyecek. Ve ölmeyecek. Gelmeyecek de... İsa için "GERİ GELECEK" deniyor ayette! Geri gelecek, fark burada!

Ama doğa sistemleri GİZLİ DEĞİŞKENLERİN birbirini ödemesi üzerine kuruludur. (İleri bilgi için “hidden variables”ı arayabilirsiniz) Biri önce, diğeri sonra oluşmaz, ikisi aynı anda oluşur. Biri ötekinin takipçisi değildir. Madde ve antimadde aynı anda yaratılır. Birbirlerine sıra vermezler. Biri yoksa öteki de yoktur. Madde ve antimadde birbirini yokettiğinde ortaya bir çift foton çıkar. Bunlardan birini POLARİZLERSENİZ yönünü şaşırtır. Polarizlenmemiş olan diğeri de sanki polarizasyon aynası konmuş da şaşırtılmış gibi PARALEL hareketi yapar. Yani fotonun birini şaşırtırsanız, şaşırtmadığınız öteki de AYNI ŞAŞKIN hareketi yapar! Bunlara gizli değişkenlerin hareketleri denmektedir. PARALEL EVREN dediğimiz de bunun EVREN çifti olanıdır. Eğer bu evrenden BAŞKA MEKANA İsa/İdris gidiyorsa ve bunlardan biri (İsa) geri dönüyorsa, bunun ÖDEME-DENGELENMESİ için gizli değişken "Öteki/Else" devreye girer. Bu evrenden dışarı İSA gidip tekrar içeri GELİRSE, polarizlenen öteki (zıt Mesih) de BU EVRENE GİRMEK ZORUNDADIR. Tıpkı Cennet’teki "Dikensiz Kiraz Ağcı"nın ya da "Sündüz" denen derimizin tanımı olmadığı gibi. Ama bilimin görevi tanımlamaktır. Her yöne akan nehirlerden söz ediliyorsa, biliniz ki GRAVİTASYON yoktur yani anti gravitation (levitation) vardır.

Cehennem anlatılırken, “düşmekten”, “Sırat’tan aşağı Ğayya kuyusuna veya Sekar yokuşundan aşağı düşmekten” söz ediliyorsa, artık bilimin görevi orada MÜTHİŞ BİR ÇEKİM olduğunu söylemektir. Bunun için ayrıca "ayet" beklemek beyhudedir. Zaten o misaller içinde bunlar vardır. Cennet çukurlarından söz edilmez. Ama Cehennem çukurlarından söz ediliyorsa, o zaman Cehennem’de Dünya’daki gibi (daha da kötüsü karadeliklerdeki gibi) bir çekim OLDUĞU yazılmıştır oraya. Bunun için ayrıca ayet beklemeyiz.

Deccal için üç kitap "Kötülük Mesihi” demektedir. İncil ve Kur'an ise ayrıca İsa için "İyilik Mesihi/Messiah" demektedir. Bunlar POLARİZLENMİŞLERDİR. Yani birinin diğeriyle ZIT görevleri vardır. İsa gelecekse, Deccal de gelecektir. İsa'nın ve İdris'in ismi vardır: Çünkü bu evrenden DIŞARI gitmişlerdir, bizim dünyamızdandılar. Ama Deccal'e isim koyamayız: Çünkü o öteki evrenden "İsimsiz" biri... Deccal'i Tevrat-Zebur-İncil üçü de bildirir ve benimser! Kur'an'da da örtülü (çok sayıda misal ayetiyle) olarak Deccal zikredilir. Deccal yok dersen, otomatikman Hızır da yoktur! Çünkü Deccal Hızır'ı öldürecektir. İsa gitti, dönmez diyorsak, bu da mümkün değil! Çünkü o zaman İdris de "Ala bir makama" gitmemiştir. Polarizleme yasaları, sadece kuantlar için değil; daha dev kuantlar olan, paralel, negatif, anti-evren çiftleri için de geçerlidir.

Eğer bunları yadsırsak, sonuç şu olur: Tek bu evren yaratılmıştır, başka evren falan da yoktur, o zaman “Bunun antisi-ikizi-paraleli de yoktur, negatifi de yoktur” deriz kurtuluruz. Ama bunların arasında TÜNELİN ta kendisi olan karadelik kapıları zaten tüm evrenleri birbirine bağlıyor. O halde evren tek değildir. Tek olsaydı, "En baştan beri karadelik-akdelik" olayı olmazdı. Karadeliklerin görevi bir evreni ikiziyle bir arada tutmaktır. Karadelik varsa, ARKADA başka bir evren daha vardır. Başka bir evrende BAŞKA canlılar da vardır. Karadelik tünelleri varsa, yol varsa, YOLCU da vardır. Kaç yolcu bu evrenden çıkmışsa, o kadar da gizli değişkeni/polarize çiftinin de BU EVRENE girmesi zorunludur. Bu enerjinin sakınımı yasasına göre böyledir, ve daha sayılmayacak kadar çok kozmoloji yasasına göre böyledir.

Evren (Big Bang) tek bir noktada başladı. O nokta çok yoğun ve çook küçüktü. Enerji hareketleri ve ısı, henüz maddeleşmeye imkan vermiyordu. Evrenin maddeleşmesi için "Ani şişme" (GUT teoremlerine bakınız) gerçekleşti, evren bir pinpon topu kadar olmak üzere aniden şişti, o zaman birbiriyle çarpışan fotonlar bir hacim buldular. Ve evren soğumaya yani maddeleşmeye aday oldu. İşte o anda ve kritik sıcaklıkta bir çift ortaya çıktı. Bu çiftin birine maddi parçacıklar; diğerine antiparçacıklar diyoruz. Örneğin elektron ve pozitron gibi... Proton ve antiproton gibi, bu ikisinden oluşmuş Hidrojen ve Anti hidrojen gibi... Bu ikisinden oluşmuş Evren ve ANTİ EVREN gibi,... Bu ikisi birbirine temas halindeyken kuşkusuz birbirini yok ediyorlardı ve bir çift fotona dönüşüyorlardı. Fotonlar YANSIZDIR, yani anti foton yoktur. Dolayısıyla bu foton rüzgarı MADDE ve Antimadde evren çekirdeğini İTMEYE başladı. Antimadde, nötrino bırakır, İzotropik spininin üçüncü bileşeni terstir. Yani ZAMANDA GERİYE gider. Zamanı ters akar. Bizim için yarın Pazartesidir. Anti evrendeki "ben" için YARIN PAZARDIR. İki gün sonra da CUMARTESİ'dir. Bugün Pazar ise, ve aynı gün maddi Hans ile antimaddi Hans randevulaşırsa, maddi Hans'ın zamanı ileri aktığından YARIN >>> PAZARTESİ iken; anti Hans'ın yarını CUMARTESİ'dir.

Mekan olarak diyelim ki Eiffel kulesini seçtik. MEKAN DOĞRU, fakat zamanın tersinmesi bu mekanda AYRI ZAMANDA buluşma paradoksu yaratır. Ben Pazartesi; anti-Hans da Cumartesi kulenin önünde bekleriz.. Ve birbirimiz için "Kandırdı gelmedi!" diye zan üretiriz.

Bunlar, ANTİ-EVRENLER arası ödeme-dengelemesi için bir GİRİŞ önbilgisiydi. Bundan başka Paralel/antiparalel Negatif evrenler ÇİFTİ İÇİN de gizli değişkenlerin mekanizmasını açıklayacağız ve böylece niçin ikizlerimizi (polarize ikizlerimizi aynı anda, bazen aynı mekanda GÖREMEdiğimizi de daha iyi anlamış olacağız.


“Namaz” Yukarı

Az önce namaz kıldım. Namaz kısa, fakat dua bölümü uzundu. Namaz kısa olunca Allah ile o kadar yoğun/yopyoğun konsantre oluyorsunuz, bire bir rabıta kuruyorsunuz. Ama namaz çabuk bittiği için de hızınız kesilmiyor, duaya saldırıyorsunuz. Bunu Allah ne güzel planlamış! Namaz kısa fakat sizdeki coşku uzuyor da uzuyor ve duaya hem de yana yakıla bir duaya patlıyor! Bu namaz ve bu dua EN KABUL görenidir. HANİF namazıdır, İbrahim atamızın namazıdır. TAVSİYE EDERİM.

Oh be, rahatladım! Bin şükür, Rabb’im bana namazını kıldırttığı için! Rabb’im beni rahatlattığı için sonsuz Hamd olsun! Namaz ilaçtır, tüm kötülükleri giderir. Ve bunu abdest dahil sadece 3 dakikada başarır. Kana bu kadar çabuk karışan hiçbir ilaç bilmiyorum! Çok keyifliyim...

Bir kere çok kısa zamanda Allah ile birebir Hablilverid'den daha yakın olduk, AZ BİR ŞEY Mİ? İkincisi dua ile evrenin en büyük coşkusunu yakaladım. Üçüncüsü bundan büyük bir haz ve keyif aldım. Bu kadar kısa zamanda bu kadar yoğun ve ani etapları yaşamak kolay mı? İbrahim atamızın namazını kılmakla onun aldığı KEYFİ aldım. 20 rekat teravih kılsaydın bunu alabilir miydin? Ya da 13 rekat Yatsı (!) Hatta on rekat öğle namazı!

Bunlar sana bu coşkuyu verebilir miydi? Esnerdin, sıkılırdın ve ikiyüzlülük yaparak, sıkıldığını kimseye belli edememenin sıkıntısını yaşardın, namazın da maun olurdu!

Bak DOYAMADAN namazdan kalktım. Gece olsa da biraz da fazla mesai namaz kılsaydım. Nereye kadar? "Bıktığın yere kadar", bıktığın anda namazın namaz değildir. Zoraki bir görev gibidir. Namazdan bıkmak için Süfyani olun, zorla kendinizi 5 vakit 40 rekat namaza MAUN ediniz.

Geri Dön     Yukarı